Navbarı Gizle / Navbarı Göster

Ana Menü

31 Ekim 2010 Pazar

Mersin 71 - Erdemir 79


Kazanması gereken bir maçı daha kaybetti Mersin. Erdemir Hakan Demirel, James Thomas ve Antwain Barbour üçlüsünü çıkarırsanız ikinci ligde dahi zor tutunur. Takımın tüm yükünü bu üçlü sırtlıyor. Hatta dünkü maç için konuşmak gerekirse biraz Hakan, yarım Thomas ve "verin atayım" Barbour ile maçı kazanmayı başardılar.

Mersin her ne kadar Erdemir'e oranla çok daha geniş ve iyi kadroya sahip olsa da Mete Babaoğlu oyuncularından verim almayı başaracak sistemi sahaya yansıtamıyor. Christmas ve Girer ikilisi ayrıca bir paragraf açacağım Barbour'un yarısı kadar etkili olamadılar. Ancak takım asıl darbeyi vuran hep Mete Babaoğlu oldu. Alan savunmasındaki anlamsız ısrarı, Reese'i tam reaksiyon gösterip Mersin'i maça ortak etmişken kenara alması, son dakikalarda ise takımın tüm dümenini artık koşmaya mecali kalmamış Hakan Köseoğlu'na teslim etmiş olması ve daha sayılabilecek bir çok hata ile Mete Babaoğlu takımını adeta ateşe atarken, Erdemir koçu Ahmet Çakı takımına çok yerinde müdehalelerde bulunarak oldukça kısıtlı kadrosu ile bir deplasman galibiyeti çıkarmayı başardı. Özellikle Mersin'in alan savunmasına karşı Erdemir, pota altında James Thomas'ı da pas trafiğine dahil ederek Mersin savunmasının dengesini çok iyi bozu ve Hakan ile bulduğu iki üçlükle Mersin'in tam maça ortak olduğu dakikalarda direnci kırmayı başardı. Barbour'u bir türlü adam adama savunamayan Mersin alan savunmasında ısrar ederken gelen bu sayılar Mete Babaoğlu'nu da çaresizce tekrar adam adama savunmaya dönemeye itti ve Barbour kaldığı yerden atmaya devam ederek Erdemir galibiyetini getirmiş oldu.

Maçı 35 sayı 6 rebound 3 asist ile tamamlayan Barbour gecenin ve muhtemelen de haftanın yıldızı oldu diyebilirim. Fakat attığı 35 sayı bir yana, en etkileyici olan neredeyse kusursuza yakın oynamasıydı. İki takımın da çok kötü üçlük attığı (Mersin %20, Erdemir %21) bir maçta oyunun tamamen pota altına yığılmasına rağmen hem içeri penetreleri, hem hızlı hücum sayıları, hem de orta mesafe şutları ile Mersin savunmasını adeta tek başına yıktı. Maça hücumda çok kötü başlayan takımı adına hemen sorumluluğu üstlendi ve takımının geriye düşerek oyundan kopmasını engelledi. Atletizminin yanında çabuk ayakları sayesinde kolaylıkla içeri süzülüyor ve topu uzunlardan kolaylıkla kaçırarak sayıyı bulabiliyor. Gerçekten mükemmel bir bitirici. Dış şutunu istikrarlı bir tehdit haline getirirse çok daha üst düzey takımlarda rahatlıkla oynayabilir. 

Mersin için bundan sonrası çok daha zorlu olacak. Kazanılabilecek üç maç kaybetti takım ve daha da önemlisi takımdaki dağınıklık. Yerli kalitesi zaten istenilen düzeyde değil ancak daha önemlisi dün yabancılarından da istediği verimi alamadı Mersin. Koç Mete Babaoğlu'nun takıma tam hakim olamaması ve doğru hamleleri yapamaması kadar, Christmas ve Grier ikilisinden de beklediği katkıyı görememesi takımın maçı kaybetmesinde etkili oldu. Özellikle Christmas atletik bir oyuncu ve ısınmalarda çok iyi şut attığını da gördüm. Olin maçında attığı 20 sayı sonrası Antalya maçında çok kötü şut atarak 10 sayıda kalmış ve maçın kaybedilmesinde önemli rol oynamıştı. Dün de bilinçsizce yaptığı penetreler ve el üzerinden attığı şutlarla sorumsuzca top kullanan bir oyuncu görünümündeydi. Düşük oyun zekası nedeni ile Avrupa basketboluna uyum sağlaması zaman alacaktır. İyi attığı günlerde takımını taşıyabilir ancak istikrarlı bir oyun beklemek için çok erken. Grier ise çok daha akıllı ve soğukkanlı bir oyuncu ancak yapabilecekleri kısıtlı. Oldukça kötü bir şut stili var ve boş kaldığı orta mesafeleri kullanamıyor. Bir kaç defa hücum elinde patladığında ise çok kötü şutlar kullanmak zorunda kaldı. Bu kadar kötü bir şut stili ile kendi şutunu yaratması zaten imkansız. Özellikle dünkü gibi pota altında kalabalıklaşan maçlarda ise içeri penetreleri bitirmekte sıkıntı yaşaması muhtemel. Dün maçın Mersin adına tek olumlu ismi belki de Andrej Stimac oldu. Çok gösterişsiz bir oyun sergilemesine rağmen takımın en aklı başında oynayan oyuncularındandı. Adapte oldukça çok daha iyi bir oyun sergileyeceğine eminim.

30 Ekim 2010 Cumartesi

Mersin Bşb ve İddaa Tahminlerim


Erdemir maçı için bugün Edip Burhan Spor Salonu'nda olacağım. İlk iki maçını kaybeden iki takımın mücadelesinde Mersin daha önde görünüyor. Maçla ilgili notlarımı paylaşacağım. Bugün için iddaa programından bir kaç tahminde bulundum. Aklınıza yatanları seçerek kuponlarınıza koyabilirsiniz.


761 Galatasaray - Tofaş          2     - 1.7
767 Efes Pilsen - Karşıyaka    Alt  - 1.7
769 Mersin Bşb - Erdemir      1/1 - 2.25

775 Vichy - Cholet                    2     - 1.7
779 Le Havre - Toulon             1     - 1.7

29 Ekim 2010 Cuma

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı!



29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!

"Cumhuriyeti ve onun gereklerini yüksek sesle anlatınız.Bunu yüreklere yerleştirmek için elverişli olan hiçbir durumu kaçırmayınız."   M.K. ATATÜRK


28 Ekim 2010 Perşembe

CIBONA 68 - FENERBAHÇE ÜLKER 73


Fenerbahçe Ülker rahat kazanması gereken bir maçı krizin eşiğine kadar getirdi. Bogdanoviç kötü başlamışken tüm savunmasını onu durdurmak üzere konsantre etmiş Fenerbahçe Ülker, hücumda istediklerini yapmaktan uzak kalıp oyuncularının birebir yeteneklerine bakmaya başladı. Final four hedefleyen bir takım için çok dağınık hücum ediyor takım. Yetenekli oyuncu sayısının fazlalığı işleri bir şekilde götürüyor ama özellikle takımın son çeyreklerde yaşadığı düşüşün temel sebebi işleyen bir hücum düzeninin olmaması.

Bogdanoviç çok kötü başladığı maçı çok iyi bitirdi. Onun maç başında sıkıntı yaşadığı dakikalarda diğer oyunculardan beklenmeyen bir katkı alan Zagreb oyunun içinde kalmayı başardı. Fenerbahçe Ülker zaman zaman 8-9 sayılık fark açmayı başarsa da bir türlü rakibini devirecek darbeyi vuramadı. Kinsey bugün Fenerbahçe Ülker adına direnç koyan ve işler ne zaman zorlaşsa sorumluluk alan isim olarak öne çıktı. Özellikle bir pozisyonda attığı turnikedeki hang time, darbeye rağmen dangesi gerçekten göz kamaştırıcıydı. Maçın son bölümünde sakatlığına rağmen en sıkıntılı hücumu doğru şekilde oynadı, faulü aldı ve iki serbest atışı sokmayı başararak maçın krize girmesini, belki de kaybedilmesini engelledi. Mirsad'ın 19 dakika 24 saniyede çektiği 9 ribaund da onun bu konuda ne kadar üstün bir oyuncu olduğunun en büyük göstergesi.

Son olarak ufak bir not; bu maça iddaa'da benim gibi Fenerbahçe Ülker galibiyetine oynayanlar maçın hem ilk yarısında, hem de maç sonunda ölüp ölüp dirildi. Her iki yarıda da Fenerbahçe Ülker gerekli handikabı yakalamışken gelen Cibona şutları son saniyede girseydi, kaybetmiş olacaktık. Neyse ki her iki devrede de o şutlar girmedi. Özellikle maç sonunda pota altına çok kolay bir tip basketin kaçması az kalsın 4 handikapı geçmesini engelleyecekti Fenerbahçe Ülker'in. 

27 Ekim 2010 Çarşamba

Still I Rise

Still I "Rise" - Lebron James from Usmano on Vimeo.


Lebron James'in tüm yaz boyunca darmadağan olan imajını toparlamak için imdadına Nike yetişmiş. Reklamın sonunda okuduğu Maya Angelou şiirinin tamamı ise şöyle:


You may write me down in history
With your bitter, twisted lies,
You may trod me in the very dirt
But still, like dust, I'll rise.

Does my sassiness upset you?
Why are you beset with gloom?
'Cause I walk like I've got oil wells
Pumping in my living room.

Just like moons and like suns,
With the certainty of tides,
Just like hopes springing high,
Still I'll rise.

Did you want to see me broken?
Bowed head and lowered eyes?
Shoulders falling down like teardrops,
Weakened by my soulful cries.

Does my haughtiness offend you?
Don't you take it awful hard
'Cause I laugh like I got gold mines
Diggin' in my own back yard.

You may shoot me with your words,
You may cut me with your eyes,
You may kill me with your hatefulness,
But still, like air, I'll rise.

Does my sexiness upset you?
Does it come as a surprise
That I dance like I've got diamonds
At the meeting of my thighs?

Out of the huts of history's shame
I rise
Up from a past that's rooted in pain
I rise
I'm a black ocean, leaping and wide,
Welling and swelling I bear in the tide.
Leaving behind nights of terror and fear
I rise
Into a daybreak that's wondrously clear
I rise
Bringing the gifts my ancestors gave,
I am the dream and the hope of the slave.
I rise
I rise
I rise.

Bulls ve Ömer Sahneye Çıkıyor


NBA'de sezon dün gece yapılan maçlarla başladı. Tüm gözlerin üzerinde olduğu maçta Celtics, Heat'i 88-80 yenmeyi başardı. Wade offseason boyunca sakatlığı nedeni ile sadece 3 dakika süre almıştı, dolayısıyla bu maçtaki standartlarının altındaki performansı (13 s. 6 as. 4 rib. 3 tç.) çok yadırganmamalı. Ancak dün geceki görüntünün sezon genelinde çok değişeceğini zannetmiyorum. O görüntü de Heat'in Wade'in takımı olmaktan çıkıp Lebron'un takımı haline geldiği görüntüdür. Bu arada bu süper ikilinin dün gece toplam 14 top kaybı yapmış olması da çok dikkat çekici. (Lebron 8, Wade 6)

Bulls için ise sezon bu gece OKC Thunder maçı ile başlıyor. Boozer'ın dönüşüne kadar oldukça zorlu bir takvimle sıkıntılı bir ay geçirecek Bulls. Bu geceki maçı da kazanması zor görünüyor. Geçen sene play-off'larda Lakers'a adeta kabus yaşatan Thunder, genç ve yetenekli kadrosu ile sadece bu maçın değil, bu sezon çıkacağı bir çok maçın favorisi olacaktır. Durant'in zaten yaz boyu neler yaptığının en büyük şahitleriyiz. ABD takımından da takım arkadaşı olan Westbrook ile birlikte ikisi de çok iyi bir yaz geçirdiler. Artık daha da tecrübeliler.

Bulls ise uzun zamanlı bir planlama neticesinde bir çok genç yıldız adayı oyuncusunu free agent pazarından Lebron ya da Wade'i almak için kaybettikten sonra evine Jazz paketi diyebileceğimiz Boozer, Korver, Brewer üçlüsü ile döndü. Bir çok free agent pazarında Boozer çok iyi bir seçim olabilirdi, ancak uzun zamandır gözler Jordan sonrası bir türlü gelemeyen o süper-yıldız üzerinde olduğu için bunun bir hayal kırıklığı yarattığını kabul etmek gerek. Yine de yeni eklemeler takımı şampiyon adayı yapmasa da Lebron'suz bir Merkez Grubu'nun favorisi Bulls. Koç Tom Thibodeau bir süredir süre gelen savunma takımı kimliğini en tepeye koyacak isimdir. Uzun yıllar bir çok NBA takımında savunmadan sorumlu Asistan Koç olarak görev yapan Tom Thibodeau'nun elinde grubunun favorisi, doğunun ise rahatlıkla en iyi 5'i arasına girebilecek kalitede bir kadro var. Bulls için hala takas opsiyonları da mevcut. Carmelo'nun takımdan ayrılmak istediğini açıklaması sonra hızlıca opsiyon arayan Bulls, takas yasağına kadar oluşabilecek her fırsatı değerlendirmekten geri kalmayacaktır. Boozer ilk ay yok. Onsuz dönemi en az hasarla kapatıp, Boozer-Noah ikilisi ile bir çok takımı kıskandıracak bir pota altı gücüne erişecek Bulls.

Chicago için en sıkıntılı pozisyon bu sene iki numara olacak gibi görünüyor. Rose'un yanında görmek istenen guard Brewer ya da Bogans değil. Luol Deng yaz boyunca şut çalışarak etkili oyununu bir üst düzeye taşımayı başarmış. Bu sene özellikle Boozer döndükten sonra ona gelecek yardımları cezalandıracak en önemli iki isim Deng ve Korver olacak. Noah uzatılmış kontratı ile kafa olarak da artık çok daha rahat. Onun yüreği, hırsı ve enerjisi bu takım için çok şey ifade ediyor. Rose ise süper yıldız olmak istiyorsa sadece hızı ve atletik yeteneği ile bunu başaramayacağının farkında olmalı. İstikrarlı ve standartların çok üstünde bir şutu olması şart. Yetenekleri tartışılmaz ama üstüne koymak konusunda Rose kafalardaki soru işaretlerini arttırıyor. Yaz dönemi de onun için kötü geçti. Takımın Durant ile lideri olması beklenirken Westbrook performansıyla onu geçti. Her ne kadar aksini söylese de Derrick için çok hatırlanası bir yaz olacağını sanmıyorum. Ondan beklentiler çok daha yüksekti çünkü.

Gelelim bizden birine: Ömer Aşık. Aslında Ömer tüm NBA için tam da en olması gerektiği yerde. Bulls koçu Tom Thibodeau savunma uzmanıdır. Savunmada etkili oyuncuları sever ve bu takım zaten bir süredir öncelikli olarak savunma takımı. Ömer'in hücumu çok kısıtlı, bunda basketbola geç başlamasının çok büyük etkisi var. Ancak hazırlık maçları boyuncu beklentilerin çok üstünde bir performans sergilemeyi başardı. Özellikle savunmadaki enerjisi, NBA'de bile az bulunur hale gelen boy, kol uzunluğu ona bu sezon kadroda yer verecek en önemli artılar. Tom Thibodeau Noah ve Ömer'i 4-5 olarak ilk beşte denedi sık sık. Boozer'ın yokluğunda Taj Gibson da şüpheli iken sezona bu şekilde başlaması bile olasıydı. Ancak Gibson'ın geri dönmesi ile birlikte Ömer'in ilk 5 başlamasını çok düşük ihtimal olarak görmekle birlikte sürpriz payını da bırakıyorum. Ancak ilk 5 başlamasa bile özellikle Boozer'ın olmadığı dönemde en az 10 dakika sahada kalması kesin gibi. Semih'in aksine Bulls rotasyonunda Center olarak Ömer zaten düşünülüyordu. Ama beklenti sezon başında oldukça kısıtlı olan süresinin sezon sonuna doğru artacağı yönündeydi. Gerek Boozer'ın sakatlığı, gerekse savunmadaki performansı ona şimdiden iyi bir yer açtı. Avrupa kökenli bir oyuncu olduğu için yardım savunmasında çok olumlu eleştiriler aldı. Ayrıca Ömer'in en önemli özelliği çalışma ve öğrenme konusunda çok istekli olması. İlk ay zorlu bir takvimi var Bulls'un fakat Boozer'ın yokluğunda özellikle Noah ile birlikte sahada kaldığı sürelerde Ömer için çok kritik olacak.

25 Ekim 2010 Pazartesi

Allen Iverson'ın Beşiktaş Kariyeri


Bir süre önce menajeri Beşiktaş ile görüştüklerini açıkladığında Iverson ve olası Beşiktaş kariyeri üzerine bir hayli yazı yazıldı, yorum yapıldı. Transferin büyük oranda kesinleşmesi üzerine artık gelir mi gelmez mi tartışmasını bir kenara bırakıp, Iverson Beşiktaş'a ve Türk Basketboluna ne kazandırır, bunun üzerinde durmak lazım.


Öncelikle şunu belirtmek lazım ki Iverson kariyerine sahip bir oyuncunun Beşiktaş bir kenara, Euroleague seviyesinde bir takıma gitmesi dahi büyük sürpriz sayılabilirdi. Çok değil, yaklaşık bir sene önce Allen Iverson efsane olduğu 76ers’a şaşalı bir geri dönüş yaptı. O dönemler ekşi sözlük’te şöyle bir yazı yazmıştım:

"11 sayı 5 reb 6 asist ile dün gece atmaktan çok takımın bir parçası olmaya çalışacağının mesajını vermeye çalıştı. aslında oyunun son bölümünde denver'ın yakaladığı anormal seri olmasaydı maç kafa kafaya gidiyordu hatta 76ers bir adım da öndeydi. iverson dönmesine phily eminim çok sevinmiştir ama dün seramonide iverson'ın ismi her ne kadar son sıradan değil dördüncü sıradan söylenmiş olsa bile tüm takım sonuncuymuş gibi yaparak ondan sonra toplandılar. oysa henüz diğer andre iguadala'nın ismi anons edilmemişti. takımın asıl yıldızı o, bu takımı sırtlayacak isim o. ancak iverson'ın gelmesi ile arka plana itilirse phily'den ayrıldığından beri yaptığı gibi ai3 bu takıma da ancak zarar verebilir. zaten 76ers yönetimi de bunun farkındadır. muhtemelen kimse iverson'dan takımı alıp bir yukarı seviyeye taşımasını ve hatta play-off'lara sokmasını beklemiyor. ekstra satılan biletler, formalar, üzerinde 3 numara olan her 76ers ürünü. iverson'a verilen bir yıllık salary'den fazla olduğu sürece 76ers doğru bir iş yapmış demektir."

Aslında o zaman 76'ers için düşündüklerimden çok farklı şeyler düşünmüyorum Beşiktaş kariyeri için. Eğer Beşiktaş yöneticileri Iverson'ı takıma şampiyon yapması için getiriyorlarsa, koca bir hayal görüyorlar demektir. Evet Iverson NBA'de 11 kez All-Star seçilmiş, 1 kez normal sezon MVP'si olmuş bir oyuncu. Halen tüm NBA'in en çok sayı atan 17. oyuncusu durumunda. Ancak Iverson bugün artık hiç bir NBA takımının veteran kontratı dahi vermek istemeyeceği kadar problem durumda. Bu Iverson'ın hala o kontrata göre çok iyi bir performans göstermeyeceğinden kaynaklanmıyor. Bu tamamıyla Iverson'ın çalkantılı yaşamı, takım içi problem yaratma potansiyeli ve geri planda kalmayı kabullenemeyişi ile ilgili.

Iverson zaten oyun tarzı olarak topu elinde isteyen bir oyuncu. Bugün NBA takımları yaptıkları büyük yatırımlar sonrasında dümeni artık AI gibi bir oyuncuya devretmek istemiyorlar. Aile problemleri, uyuşturucu problemi bir yana, Iverson basketbol olarak da problemli bir hale geldi. Kobe'nin aksine Iverson hiç bir zaman yanındaki oyuncuları da oyuna sokması gerektiğini kabul edemedi. Her zaman tak başına savaşan savaşçı kimliği ile işleri götürmeye çalıştı. Ama şu bir gerçek ki, bireyler maç kazandırır, takımlar ise şampiyonluk.

Iverson halen NBA'de 10 sayı, 4 asist ortalamalarına yakın bir performans gösterecek durumda değil. Tüm yazı antrenmansız geçirdiği söyleniyor. Fiziksel durumu hakkında ayrıntılı bilgi elde etmek mümkün değil ama hazır olmadığı bilinen bir gerçek. Yaşı 35. Kendisine iyi bakan bir sporcu olmadığı için ve yıllarca içeri penetreleri sırasında aldığı darbeler neticesinde oluşan onca sakatlıktan sonra en fazla iki sezon daha basketbol oynayabileceğini tahmin etmek güç değil. Bazı yerlerde Iverson'ın NBA'e geri dönebilmek için Beşiktaş'ı seçtiği, iyi performans sergileyerek NBA'de son bir sezon geçirip basketbolu öyle bırakmak istediğini yazan yorumlar okudum. NBA'e geri dönmek istediği bilinen bir gerçek, ancak Iverson'ın NBA kariyeri bence artık tamamen kapandı. Beşiktaş ile muhteşem bir sezon geçirse dahi, kimse onu tekrar bir NBA takımının parçası yapmak istemeyecektir.

Beşiktaş Iverson'ın gelişiyle bir süredir kaybettiği basketbol heyecanına yeniden kavuşacaktır. Bunda şüphe yok. Doğru pazarlama ile ekonomisinde de büyük canlılık yaratabilir. Ancak sportif anlamda Iverson bu takıma ne katabilir sorusunun karşılığı koca bir soru işareti. Hayatı boyunca ilk defa yurt dışı deneyimi yaşayacak olan Iverson Türkiye'ye ne derece uyum sağlar, bilemiyorum. Taraftarın ona göstereceği ilgi ve sevgi onun gibi yürekten oynayan bir oyuncu için bulunmaz nimet. Beşiktaş taraftarı Iverson'ın başka herhangi bir takımda göstereceği performansı en az ikiye katlayacaktır. Ancak tüm bunlara rağmen avrupa düzeninde basketbol oynamak Iverson için tam bir işkence haline gelebilir.

AI'ın meşhur practice videosu onun antrenman konusunda sıkıntılı olduğunun en büyük kanıtıdır. Zaten çok yoğun olan maç temposu içinde avrupa takımlarına göre oldukça az sayıda ve düşük tempoda antrenman yapan NBA takımlarında bile sıkıntı yaşamış olan Iverson, buradaki antrenman düzeni karşısında nasıl tepki verecek? NBA'de dahi oyun planını bozan, takımı sistem dışına çıkaran adam olmakla suçlanan AI3, setler üzerinden oynan avrupa basketboluna nasıl adapte olacak? Tüm bu soruların cevabı aslında büyük oranda Burak BIYIKTAY hocada. Onun yaklaşımı ve yönetimin Iverson'la ilişkileri, AI'ın parkelerdeki performansını direk olarak etkileyecek unsurlardan olacak.

Şahsi görüşüm ise Iverson'ın Beşiktaş taraftarı ile müthiş bir motivasyon ile başlayacağı Beşiktaş kariyerinin fırtınalı ve kısa süreli olacağı yönünde.

Nihayet Başlıyoruz...

Yazmanın beni ne kadar rahatlattığını fen lisesinde akşam saatlerinde yapılan zorunlu etütlerde farkettim. Beni deli gibi sıktığı için ders çalışmamak adına türlü saçmalıklarla uğraştıktan sonra nihayetinde tamamen zaman geçirme adına yazmaya başladığım bir roman denemesi ile yazmak hayatımdaki o büyük yerini almış oldu. 
Sağolsun çevremdekiler çok anlayışlı insanlar olsa gerek, bu zamana kadar kimse çıkıp niye yazıyorsun diye sormadı. Ancak bir gün olur da biri bana bu soruyu sorarsa ona Orhan Pamuk’un nobel ödülünü aldığı zaman yaptığı konuşmada geçen şu muhteşem söz ile cevap veririm:




“Onu ancak değiştirerek gerçekliğe katlanabildiğim için yazıyorum.”

Aslında ciddi anlamda yazmaya lisede başlamış olsam da yazım hayatıma dair en eski kaynaklar ilkokul çağıma kadar uzanmaktadır. İlkokulda tutmaya başladığım günlük şahsıma ait ulaşılabilecek en eski yazındır. Sevgili günlük hitabeti ile başlayan  günlük yazılarımı daha sonraları uzun seneler yazdım. Farklı dönemlerde ihmal etsem de üç dört sene öncesine kadar halen yazmaya devam ediyordum. Ancak aşklarımdan, basketbol performansımdan, mutsuzluklarımdan ve mutluluklarımdan bahsettiğim yazılar beni doyurmamaya başladı. Zaman zaman hayata dair düşüncelerimi de ölümsüzleştirmek istiyordum. Kimi zaman sadece bir cümle yazmak, kimi zaman şiirlerimi kayıt altına almak istiyordum. Üstelik o dönemler fakülte forumunda paylaştığım bir takım deneme türü yazılar da çok güzel tepkiler almıştı ve bu tepkiler beni daha fazla yazmaya teşvik ediyordu. Dolayısıyla sadece yazmak değil, bu yazdıklarımı da paylaşmak, insanlardan geri bildirimler almak istiyordum. 
Yazarı olduğum güzide oluşum ekşi sözlük aslında bu konuda bir parça da olsa  bana imkan tanımış olsa da gerek yazıları formata oturtmak, gerek uygun başlıkları bulmak, gerekse sözlüğün sonsuz derinliğinde bazı güzelliklerin kaybolup gitmesi gibi bir takım sıkıntılar nedeni ile daha farklı bir arayışa ittim kendimi. Tüm bu ihtiyaçlarımı karşılayan şey ise kişisel bir internet sitesi, hatta bir blog sitesi idi. Aslında bu gerçeğin uzun süredir farkında olsam da uzun zamandır çeşitli sebepler (bahaneler) nedeni ile ertelediğim bu projeyi sonunda farklı tesadüflerin de bir araya gelmesi ile hayata geçirmeyi başarabildim. Demek ki neymiş, işsizlik her zaman kötü sonuçlar doğurmuyor. 
Tabii site kişisel bir günlük sitesi olmayacak. Aslında şeklinden, şemalinden de anlaşılabileceği gibi ağırlıklı olarak en büyük tutkum olan basketbol hakkında yazılar karalamaya çalışacağım. Bu bağlamda sitenin salt bir basketbol sitesi olmaması adına siteyi kendi adımı taşıyan bir başlık altında düzenlemek de kasıtlı bir hamleydi. Basketbolun yanı sıra yine çok sevdiğim futbolla ilgili yazılar, çeşitli konularda edebi denemeler, şiirler, diyaloglar... Kısacası bu sitede farklı farklı yerlerde yazdığım yazıları tek çatı altında toplayacağım. Elimden geldiğince siteyi güncel tutup, sıkça yeni yazılar göndermeyi hedefliyorum. 
Gerek site içeriği, gerek tasarım, gerekse site ile ilgili her konuda bana ulaşarak geri bildirimde bulunmanız beni çok mutlu eder. Yazmak çok kişisel, paylaşmak ise çok kollektif. Yazdıklarımın bir yerlerde birilerine ulaşıyor olduğunu bilmek beni her zaman çok mutlu etmiştir.
Keyfli zaman geçirmek dileğiyle...