Navbarı Gizle / Navbarı Göster

Ana Menü

24 Haziran 2011 Cuma

Hoşgeldin Jimmy Butler!


Draft öncesi doğrusu kendimi ÖSS sınavı yaklaşırken üniversite birinci sınıf öğrencisiymiş gibi hissediyordum. Ortalık draft diye çalkalanırken Bulls için uzun zaman aradan sonra beklentilerin çok düşük olduğu bir draft olacaktı. ÖSS stresini onca sene yaşadıktan sonra üniversiteyi kazanmış öğrencinin gündeminden ÖSS'nin hızla düşmesi gibi, draft da Bulls gündemini pek az meşgul edebildi. 28 ve 30. sıra seçimleri ile 43. sıra seçimi şampiyonluk için deliklerini kapatmaya çalışan bir takımı heyecanlandıracak seçimler değil. Yine de kısıtlı imkanlara rağmen Bulls'un iyi bir iş çıkardığını söylemek lazım.

28 ve 43 sıra seçimlerini Rockets'ın 23. sıra seçimi için takas ettikten sonra bu seçimi Nikola Mirotic ile değerlendirdi Bulls. Bu seçim iki açıdan olumlu. Birincisi neredeyse hiç bir işe yaramayacak 43. sıra seçimini 28. sıra seçimiyle paketleyerek 23. sıra seçimini elde etmiş olduk. Böylelikle stratejik önemi olan Mirotic'in başka bir takıma gitmesine izin vermedi Bulls. İkincisi ise Mirotic'in özel durumu ve Bulls'un kadro yapısı ile ilgili. Mirotic'in Real Madrid'deki kontratı nedeniyle bir kaç yıl daha NBA gelmesi mümkün değil. Bulls için bu büyük avantaj çünkü kadro yapısı iki çaylağa birden süre vermek için uygun değil. Üstelik Mirotic Euroleague seviyesinde tecrübe kazanarak kendini geliştirmeye devam edecek ve kontratını da Real Madrid ödemeye devam ediyor olacak. Bulls gelebilse dahi Mirotic'in oynatmayacağı gibi bir de garanti kontratını ödemek zorunda kalacaktı. İki ilk tur seçiminden birini bir nevi kendinden kiralama opsiyonlu gelen potansiyelli bir Avrupalı uzun için kullanmak oldukça akıllıca ve stratejik bir hamle oldu.

30. sıra seçimi Jimmy Butler ise yapısı itibari ile Thibs'in seveceği bir oyuncu. Zaten Gar Forman da seçimlerde Thibs'in etkili olduğunu basın toplantısında dile getirdi. Forman'ın tarifinden Lebron James V2.0 gibi anlaşılıyor olsa da Butler yapabilirlikleri ve yapamazlıkları belli olan bir oyuncu. Her ne kadar NCAA'de 1'den 5'e tüm pozisyonları savunabiliyor olsa da NBA'de iyi bir 2-3 dış savunmacısı olması beklenebilir. 2 numaraları sıkça savunuyor olması nedeni ile 2-3 gibi lanse edilse de daha çok bir üç numara olduğunu kabul etmek gerek. Butler kısıtlı hücum yetenekleri karşısında çok iyi bir savunmacı olması itibari ile Bulls'un kadro yapısına çok uyuyor. Fakat takımın eksiğinin hücumda yaratıcı oyuncu olduğunu göz önüne alırsak Butler bu yaraya çare olabilecek bir merhem değil. Her ne kadar yaz boyunca dış şutunu geliştirip 2 numarada Bulls'a yardım etmek istediğini söylese de bu yardımı direk olarak değil ama dolaylı yoldan yapabilir. Öyle ki Deng'i yedekleyebilecek bir oyuncu olması itibari geçen sene bu işi yapan Korver'ın iki numarada daha fazla süre almasını sağlayabilir. Ayrıca yapı olarak çok benzediği Brewer'ın, yanına kendisi gibi gelecek sezon kontratı bitecek bir başka oyuncuyu da alarak bir 2 numara ile takas edilmesi olasılığı da Butler seçimi ile oldukça artmış durumda. Yeni CBA'in getireceği sıkı şartlarda hareket etme şansı azalacak takımlar kontratı bitecek 2 oyuncuya karşılık iyi bir parçadan vazgeçmeyi göze alabilirler.

Tabii tüm bunlar Thibs'in Butler'a süre vermeyi düşündüğü ihtimali üzerine yürütülen akıl oyunları. Genç oyunculara çok güvenmeyen Thibs'in Butler seçiminde aktif olması bu ihtimali artıran bir etken. Butler hem savunmayı seven yapısı ile Thibs'in gözüne girebilecek bir oyun anlayışına sahip, hem de bir çok çaylağın aksine uzun NCAA kariyeri sayesinde veteran bir çaylak sayılabilir. İlerleyen zamanlarda bolca konuşulacağını da düşündüğüm ilginç hayat hikayesinden pes etmeyen ve savaşçı yapıda bir karakteri olduğunu da tahmin ettiğim Jimmy Butler'ın uzun ve başarılı bir NBA kariyeri yaşaması en büyük dileğim. 

4 Haziran 2011 Cumartesi

Bulls'dan Buruk Son


Uzun ve çok güzel bir sezon Chicago Bulls için buruk bitti. Sezon başı beklentilerinin her ne kadar çok üzerine çıkılmış olsa da, Miami serisi boyunca karakteri dışında basketbol oynayan Bulls, buna rağmen bir çok kez seriyi çevirecek fırsatı bulsa da bunları değerlendiremedi. 

Basketbol dünyasının NBA finallerine kilitlendiği şu günlerde Miami serisini değerlendirmek için geç kaldım ancak yeni bir eve taşınmanın yoğun temposuyla her daim yoğun olan iş tempom, internetsiz kalmamla birleşince sonuç bu oldu. Ancak bu bir bakıma iyi de oldu diyebilirim. Kaybettiğimiz 5. maçtan hemen sonraki duygu yoğunluğu ile olaylara bakışım ile şu andaki bakışım biraz daha farklı. NBA finallerine gidemiyor olmanın ve belki de şampiyonluğu bu seri ile kaybetmiş olmanın getirdiği üzüntü ve hayalkırıklığı bazı konulara biraz daha duygusal bakmanıza neden oluyor. O duygu çemberinden geçtikten sonra geriye dönüp bakmak bazen daha sağlıklı olabiliyor.

Miami serisi başladığında iki takım arasında Miami'yi açık ara favori gösterecek kadar fark olmadığını düşündüğümü yazmıştım. Her ne kadar seri 4-1 bitmiş ve bu düşünceler haklı çıkmış gibi görünse de o günkü düşüncelerimden hiç uzaklaşmış değilim. Seride Miami ve özellikle Lebron James play-off performanslarının üzerine çıkmayı başarırken, Bulls ve özellikle Rose tüm sezon oynadığı basketboldan uzak bir basketbol sergiledi. Pacers ve Hawks serilerinde de zaman zaman zorlandı takım ancak Miami serisinde olduğu kadar karakterinin dışında bir oyun pek az oynamıştı. Bunda Miami'nin ilk maçtan sonra yaptığı ayarlamalar kadar özellikle mental anlamda Rose'un düşüşünün de büyük etkisi var.

Pacers ve Hawks serilerinde çok daha iyi savunulsa da bir şekilde basketbolunu oynamayı başaran Rose, Miami serisinde onu özel kılan çok önemli bir özelliğinden uzaklaştı: Doğru kararları verebilme. Şutunun girmediği, top kayıplarının çok olduğu başka maçlar da oldu ancak bu kadar dağınık olduğu ve yanlış kararlar verdiği başka bir dönem olmamıştı. Miami onu savunma adına yapabileceği ne varsa ortaya koydu ancak bunların hiç birisi Rose için yeni değildi. Üstelik son iki maç pick n roll'lerde uzun yardımı o kadar göstermelik hale gelmişti ki, Rose otomatikleşmiş bir şekilde pick n roll sonrası topu elinden çıkararak Miami'ye istediğini vermiş oldu. Seriyi kaybettiğimiz son çeyreklerde normal sezonun en iyi oyuncularından biriyken, play-off'larda bu alanda da bekleneni veremedi. Özellikle de doğru kararları verebilme konusunda. Çok etkili olduğu penetrelerinde kanat oyuncuları da dahil olmak üzere ne az 3 vücutla çarpışmak zorunda kaldı ve alması gereken düdükleri de alamayınca Miami onu dışarı püskürtmeyi ve toptan vazgeçmesini sağlamayı başardı. Bunda basının düşen şut yüzdesi sonucu sürekli Rose'un daha az şut atması gerektiğini söylemesi de etkili oldu. Rose yükü diğer oyunculardan alarak onları daha etkili kıldığının farkında olmasına rağmen, tek başına yaratıcılığı düşük oyuncuları birebirde bir şeyler yaratmaya iterek onların da hücum performanslarının düşmesine neden oldu. 

Şunu unutmamak lazım ki Rose daha çok genç ve daha üçüncü sezonunda adeta tek başına sırtladığı bir takımla konferans finalleri oynadı. Tüm normal sezon ve play-off'lar boyunca sert faullere, ikili sıkıştırmalara, trap'lere maruz kaldı. Play-off'ların en kritik zamanında sakatlık yaşadı. Çok doğal ve kabul edilebilir bir şekilde, Miami serisinde mental olarak düşüş yaşadı. Bir çoklarına Jordan'ın Pistons duvarına çarptığı seneleri anımsatan bu durum çok kabul edilebilir bir durum; Rose için bile.

Benzer şekilde Thibodeau'nun da Miami karşısında gerekli ayarlamaları yapamadığını kabul etmek lazım. Özellikle ribaund avantajını ilk maç dışında Bulls'un çok az kullanmış olması serinin kaderini etkileyen önemli bir etken oldu. Heat birinci maç ribaund'larda ezildikten sonra gerekli ayarlamaları hızlı ve doğru bir biçimde yaparken Thibs Miami hızlı hücumlarından çekinerek Deng ve Rose'un hücum ribaundlarına çok girmemesini istedi. İkinci maçın ilk çeyreği boyunca Bulls, Heat karşısında dominant bir performans sergilerken hem Deng hem de Rose Bulls şutlarında sürekli boyalı alanda gezinerek hücum ribaundlarını kovalıyordu. Üst üste hızlı hücumlarla gelen maç içi serisinden sonra play-off serisi bitene kadar bu agresifliği tekrar göremedik. James, Wade, Haslem ve hatta Miller, Bosh ve Anthony'e ribaund konusunda ekstra katkı vererek Bulls avantajını ortadan kaldırdılar. Temel olarak bu Bulls için öldürücü oldu çünkü genel olarak maçlara kötü şut atarak başlayan Bulls, hücumlarını hücum ribaundları sonrası bulduğu ikinci şans sayıları ile inşaa ederek ritm buluyor ve o bulduğu ritm sonrası özgüven kazanarak çok daha rahat ve iyi şutlar atmaya başlıyordu. Heat, Bulls'un ikinci şans sayılarını kısıtlayarak hücumda ritm bulmasını engelledi ve özellikle son çeyreklerde Rose'un da etkisizliğiyle Bulls başabaş getirdiği maçları kazanmayı başaramadı. Thibs'in ribuand konusunda Heat'in ikinci maçta yaptığı ayarlamalara mutlaka ekstra bir cevap vermesi gerekiyordu.

Heat için serinin yıldızı hiç şüphesiz Lebron James oldu. Takımı point forward pozisyonunda özellikle hücumlarda çok iyi organize ederken belki de tüm sezon en çok eleştirildiği konuda bu seride mükemmeldi: son çeyrekler. Lebron son çeyreklerde Rose'u savunarak onu çok etkisizleştirirken, hücumları da Deng'in elinden geleni yaptığı savunmasına rağmen tek başına sonuçlandırdı. Bulls savunmasına en büyük sorunu yaratan isim oydu, ribaundlarda çok değerli katkı verdi. Deng'i savunurken çok yıprattı ve hücumda etkili olmasına kısmen etki etti. Wade'in kötü bir seri geçirmesini kompanse etmeyi başardı. Pippen bu performanstan fazlaca etkilenip ağza alınmayacak karşılaştırmalar yapmaya kalkmış olsa da bu serinin ilk maç dışında James'in kariyerinin en iyi play-off performanslarından biri olduğunu kabul etmek gerek. Bulls'un özellikle maçın son bölümlerinde Deng'in çok iyi bir savunmacı olmasına da güvenerek onu birebir savunmayı tercih etmesi anlaşılır bir durum. Lebron da bu durumun Bulls'a pahalıya mal olmasını sağlamayı başardı.

Aslında teknik açıdan geriye dönüp bakıldığında konuşulacak, anlatılacak çok şey var ancak bu seriyi basketbol kadar basketbol dışı şeyler de çok etkiledi. Heat'in 3 normal sezon yenilgisi sonrası ilk maçtaki hezimete karşın ayakta durabilmesi ve sadece bir deplasman galibiyeti ile tekrar favori konuma gelmeyi başarmış olmaları gerçekten takdir edilesi bir durum. Hiç hoşlanmıyor olsam da bu konuda hakemlerden aldıkları yardımı da belirtmeden geçemeyeceğim. İkinci maçın ikinci çeyreği ile United Center'da başlayan karnaval Miami'de adeta zirve yaptı. NBA için Bulls yerine Heat'in finalde olması çok anlaşılır bir şekilde çok daha tercih edilir bir durum. Heat herkesin nefret ettiği bir takım haline gelse de muhtemelen tüm taraftarların kendi takımlarından sonra en çok izlediği takım. Büyük pazarlar, büyük takımlar ve büyük yıldızlar her zaman hakemlerden biraz yardım alır, biraz özel muamele görür fakat bu seri boyunca Bulls hakemlerle hiç diyaloğa bile girmezken James ve Wade her mola öncesi ve sonrası hakemlerle diyaloğa girmekte kaçınmadı. Bulls'un ritm bulmasını garip düdüklerle engelleyen hakemler Rose'un aldığı darbelerde James ve Wade'e çaldıkları kadar çömert düdükler çalmadılar. Tabii ki bu seriyi hakemler yüzünden kaybettik demek derbi kaybetmiş yönetici bilinçsizliğinden farklı bir şey olmaz ancak United Center'da dahi Heat'in kollanıyor olması kabul edilebilir bir durum değil. Heat savunma agresifliğinde tonu istediği kadar yukarı çekebilirken, Noah'ın ve diğer Bulls oyuncularının aynı agresifliği savunmada göstermesinin engellenmesi Bulls savunma sertliği açısından önemli bir belirleyici oldu.

Sezon hedefleri açısından Bulls hedeflerine ulaştı. Normal sezona damgasını vuran takım play-off'ları buruk bir şekilde noktalasa da gelecek sezon için çok önemli bir motivasyon kaynağı da edinmiş oldu. Deng'in twitter'da Heat'e kaybetmeyi bir türlü kabullenemediğini ve daha şimdiden tekrar salonda olmayı istediğini söylemesi, Rose'un bu durumun kendilerini başarıya daha çok aç hale getireceğini belirten açıklamalar yapması ve diğer oyuncuların sürekli benzer açıklamalar yapması Bulls'un bu seriyi kaybetmeyi motivasyon ateşini körükleyecek odunlar hale getirdiğinin bir göstergesi. Bulls genç bir takım ve artık çok daha tecrübeli, çok daha istekliler. Yaz döneminde oyuncuların göstereceği gelişim, eklenecek oyuncular ve yapılacak yeni çalışmalarla Chicago Bulls gelecek sezonun şampiyonluğa oynayan takımlarından biri olacaktır.