Navbarı Gizle / Navbarı Göster

Ana Menü

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Bulls'un Yaz Dönemi Hamleleri


2011-2012 sezonu Chicago Bulls için büyük bir hayal kırıklığı ile sona erdi ve artık Bulls cephesinde herkesin aklında takımın gelecek sezon için yapacağı hamlelerin neler olacağına dair bir merak var. Derrick Rose'un sakatlığı nedeniyle en azından yarısını kaçıracağı, Luol Deng'in de olimpiyatlar sonrası ameliyat olması durumunda bir kaç ay kenarda izleyeceği sezonda Bulls'un radikal kararlar almasını isteyenler çoğunlukta. Ancak finansal esnekliği oldukça kısıtlı takımın, geçen yaz olduğu gibi, bu yaz da büyük bir hamle yapmasını beklemiyorum.

Yeni CBA ile birlikte takımların eskisi kadar cömert olması ve gözü kapalı bir şekilde lüks vergisi ödeme riskini alması kolay değil. Özellikle Reinsdorf gibi eli sıkı biri söz konusuysa. Sadece Bulls için değil, ligdeki diğer tüm takımların maaş düzeylerini belirli seviyelerde tutması şart. Yeni CBA ile ilgili yazımda lüks vergisinin iki senelik bir geçiş süreci içerisinde aynı kalacağını, daha sonra yeni düzenleme ile kademeli olarak artacağını yazmıştım. Lüks vergisi sadece kademeli olarak artmakla kalmayacak, sürekli lüks vergisi ödeyen takımlar için ödenecek vergi miktarı da artacak. Bu sezonla birlikte son 5 sezonun herhangi 4 sezonunda lüks vergisi ödeyen takımlar için, yeni vergi oranlarına 1 dolar ek vergi eklecek. Bu, vergi sınırını 10 milyon dolar geçen bir takımın, 35 milyon dolar lüks vergisi ödemesi demek. Lakers'ın Odom'u göndermesi, Dallas'ın Chandler'ı tutmaması gibi geçen yaz yapılan hamlelerin altında yatan en büyük etkenlerden biri, takımların yeni lüks vergisi düzenlemesi nedeniyle ücret tavanını aşağı sınırlara çekme çabası.

Bulls'un gelecek sezon için garanti kontratları toplamı 7 oyuncu için (Rose, Hamilton, Deng, Boozer, Noah, Gibson, Butler) yaklaşık olarak 63,4 milyon dolar. Bu rakam gelecek sene belirlenecek maaş sınırı ile az da olsa değişebilir zira Rose'un yeni kontratının tutarı bu sınırın belirli olmasından sonra netleşecek. Bu oyunculardan takas dışında üzerinde hamle yapılması olası tek isim Boozer. İncelemeye onunla başlayalım.

Carlos Boozer ve Amnesty Provizyonu: Boozer'ın gösterdiği performansı değerlendirmek başka bir yazı konusu. Bir çok taraftar onun amnesty ile serbest bırakılmasını istiyor. Boozer gelecek sene 15 milyon dolarlık bir kontratla önemli bir yer tutacak. Ancak Boozer'ı amnesty ile bırakmanın getireceği avantaj, dezavantajlarına göre oldukça az ve bu hamleyi mantıklı bir eksene oturtmak mümkün değil. Herşeyden evel takım kalan 47 milyon dolarlık kontratı Boozer'a ödemeye devam edecek. Boozer başka bir takımla sözleşme imzalasa dahi, bu tutar oldukça düşük olacak ve toplam kontrat miktarından bu tutar düşülerek kalan kısmı Bulls ödemeye devam edecek. Üstelik Bulls Boozer'ın serbest bırakılması sonrası elde edeceği 15 milyon dolarlık boşlukla büyük bir finansal esneklik kazanmayacak. Bu durumu diğer oyuncuların durumunu değerlendirdiğimde, genel tabloya bakarak daha iyi anlayabiliriz. Boozer ne kadar kontratının hakkını veren bir oyun oynamasa da, amnesty ile serbest bırakılacak kadar kötü bir oyun oynamadı. Çok eleştirildiği sakatlıktan tüm sezon uzak durmayı başardı. Bulls'un kendisine önemli bir avantaj sağlamayacak bir hamle için, bir oyuncudan hiç yararlanmayıp ona 47 milyon dolar ödemesini beklemek ve istemek mantıklı değil.

Bu perspektifle baktığımızda Bulls'un gelecek sezon da 5'ini koruyacağını ve çaylak kontratında olan iki oyuncusu Gibson ve Butler'ın da takımla olacağını söyleyebiliriz. Eğer bir değişim yaşanacaksa, bu değişim Bulls'u nomral sezonda ligin en iyi takımlarından biri yapan, ancak play-off'larda aşırı beklenti altında bekleneni veremeyen kenar oyuncularında olacaktır. Bizden biri ile başlayalım:

Ömer Aşık ve Arenas Provizyonu: Ömer'in iki senelik kontratı bu sene sona erdi ve Ömer bu yaz sınırlı serbest oyuncu (Restricted Free Agent) olacak. Yani Bulls, Ömer'e gelecek teklifleri karşılayarak onu takımda tutma şansına sahip. Ömer aynı zamanda Gilbert Arenas Provizyonu olarak bilinen bir kısıtlamaya da konu. Bu provizyon takımlara başarılı ikinci tur seçimlerini takımda tutma şansı tanıyor. Ömer'e başka bir takımın yapacağı teklifin ilk senesi, lüks vergisi ödemeyen takımların verebildiği orta-düzey (full mid-level) kontratı geçemiyor. Kontratın ikinci senesi ise standart bir %4,5'lik artış alabiliyor. Bu durum Bulls'un isterse Ömer'e gelecek tüm teklifleri karşılayabilmesi anlamına geliyor. Ömer'e önerilecek kontratın ilk iki senesi dışında kalan son iki senede ise takımlar büyük bir artış teklif edebilirler. Ancak bu durumda 4 yıllık teklifin maaş ortalaması kadar, maaş sınırında boşlukları olması geliyor. Örnek vermek gerekirse Ömer'e 4 yıl için 36 milyon dolarlık bir teklif yapmak isteyen bir takımın, maaş sınırında 9 milyon dolarlık boşluğu bulunması gerekiyor. Ömer'e bir takımın verebileceği maksimum teklif, ilk iki senesi orta düzey ve %4,5'luk artış, son iki senesi maksimum kontrat ve %4,1'lik artış olmak üzere toplamda (maaş sınırı düzeyine göre değişkenlik gösterebilir) yaklaşık olarak 37-38 milyon dolar civarında olabiliyor. Şayet Bulls böyle bir teklif gelirse ve orta düzey kontrat istisnasını kullanarak bu teklifi karşılarsa Bulls'un maaş sınırı hesabında ortalama maaş değil, teklifte yer alan tutarlar geçerli olacak. Bu ilk iki sene için yaklaşık 5 ve 5,2 milyon dolar civarı, sonraki iki sene için yıllık 8-9 milyon dolar civarı maaş tutarı demek. Özellikle ikinci seneden sonra gelecek artış, Bulls'un uzun süreli 5 haneli kontratlarını da göz önüne alırsak finansal açıdan göz korkutucu hale gelebiliyor. Evet, Bulls Ömer'den memnun ve onu takımda tutmak da istiyorlar. Bunu da her fırsatta dile getiriyorlar. Ancak bu teklifin tamamı orta düzey kontrat sınırlarında kalması şart. Ömer eğer başka bir takımdan ilk iki sene orta düzey + son iki sene maksimum kontrat teklifi alırsa, Bulls'un bu teklifi karşılayacağını sanmıyorum. Böyle bir teklifi 9-10 milyon dolarlık maaş sınırı boşluğu olan bir takımın yapabileceğini unutmamak lazım. Böyle bir boşluğu bulunan ve bu boşluğu Ömer'in hücumda kendini geliştirebileceğine inanarak riske atmak isteyen bir takım.

Hedefteki Adam C.J. Watson: Play-off'larda sergilediği performans ve son maçta yaptığı büyük hata ile hedefteki adamlardan biri haline gelen Watson'ın takımdan gönderilmesini isteyenler çoğunlukta. Gelecek sezon Rose'un olmadığı dönemde takımın dümeninde bir kez daha onu görmek istemiyor çoğu taraftar ve haklılar da. Watson'ın 1 yıllık 3,2 milyon dolarlık bir kontratı mevcut ve bu tutar garanti değil. Yani Bulls isterse Watson'ı bu yaz serbest bırakabilir. Bu durumun gerçekleşmesi, ancak Ömer'e Bulls'un karşılamak istemeyeceği bir teklif gelmesi ve Bulls'un orta düzey kontrat istisnasını (mid-level exception) kullanmak isteyeceği bir başka oyun kurucu olması, aynı zamanda bir şekilde Noah'ı yedekleyecek çaylak ya da minimum kontrat uzunu bulabilmesi durumunda gerçekleşebilir. Başka bir değişle; Watson bir yere gitmeyecek. 3,2 milyon dolarlık bir kontratla ondan daha iyi performans gösterebilecek bir oyun kurucu bulmak kolay bir iş değil. Kaldı ki Watson'ın takımı play-off'larda taşımak için kadroda olmadığını da göz önüne almak lazım. Bulls'un Rose'a endeksli hücumu, onun yokluğunda Watson'ın kaldırabileceğinden fazla yük almasına sebep oldu. Ligde yeri başka hiç bir oyuncuyla doldurulamayacak bir Rose'un yokluğunda, yapılması gereken Watson'ı gönderip bir başkasının da o yükün altından kalkamayacağını izlemek değil, takımın hücumunu oyun kurucu ekseninden biraz daha çıkarmak olmalı. Üstelik Bulls yaz hamlelerini Rose'un yokluğunu düşünerek yapmayacaktır ve bir yedek olarak Watson, aldığı kontratın çok üstünde bir performans gösterdi. Rose'un sakatlığı sonrası Bulls, yüzük peşindeki serbest oyuncular (Ör: Steve Nash) için de cazibe merkezi olmaktan çıktı. 

Kyle Korver ve Ronnie Brewer: Korver'ın 5, Brewer'ın 4,37 milyon dolarlık ve birer senelik kontratları mevcut. Bu kontratlardan sadece Korver'ın 500 bin doları garanti. Bulls isterse Brewer'ı herhangi bir bedel ödemeden, Korver'ı ise garanti 500.000 dolarlık kısmını ödeyerek serbest bırakabilir. Bu iki oyuncudan Brewer, Jimmy Butler'ın o boşluğu doldurabileceğine inanılırsa takımdan ayrılmaya en yakın isim. Hamilton'ın da artan süreleri ile süresi iyice kısalan Brewer, özellikle hücumda istenilen düzeye gelemedi. Orta mesafe şutlarını sezon başında çok isabetli atsa da sezon ilerledikçe isabet oranı düştü ve nihayetinde play-off'larda takımlar onu 1 metre geriden savunmaya başladı. Bu Bulls'un hücumdaki alan paylaşımına ciddi bir darbe vuruyor. Öyle ki Thibs onu serinin 3. maçında hiç oynatmadı. Tüm seride sakatlanan Rose ve çaylak Butler dışında takımın en az süre alan oyuncusuydu (Toplam 82:35). Bulls Ömer'in kontratını karşılaması durumunda finansal kontrolü tutmak adına Brewer'ı serbest bırakabilir. Aksi durumda takımın gelecek sezon bir çok istisnayı kullanmasını yasaklayan sınırı (lüks vergisi sınırının 4 milyon dolar üstü) geçme tehlikesi bulunuyor. Bu doğrudan Thibs'in Butler'a ne kadar güvendiği ile de ilgili bir durum. Korver'ın ise kontratının son senesinde takımdan gönderileceğini sanmıyorum. Takımın oyun alanını genişleten, keskin bir şutöre ihtiyacı var ve Korver bu işi başarıyla yerine getiriyor. Ligde onun kadar iyi şutör az bulunurken onu gönderip, daha ucuza yenisini aramak, sonucu hüsran olacak bir maceraya atılmaktan fazlası olmaz. 

Takımda minimum kontratla oynayan oyunculardan Scalabrine ve Mike James'in gelecek sezon kadroda olacağını sanmıyorum. White Mamba gelecek sezonda ya takım elbisesiyle kenarda yerini alır, ya da yavaştan hazırlandığı televizyon yorumculuğu kariyerine başlar. John Lucas'ın ise başka bir takımdan bir teklif alıp takımdan ayrılmasını bekliyorum. Thibs ile özel ilişkisi kalması için yegane neden olabilir. Bulls Rose dönene kadar yine minimum kontratlı bir (iki) oyuncu ile oyun kurucu pozisyonunu yedekleyecektir. Bu defa seçim belki oyun kurma özellikleri daha yüksek bir oyuncudan yana olabilir. 

Bulls'un radikal bir hamle olarak Korver ve Brewer'ın biten kontratlarını bir takasta kullanması da söz konusu olabilir ancak bu durumun da lüks vergisinden kaçınmak adına gerçekleşeceğini pek sanmıyorum. Genel resme baktığımızda Bulls'un finansal olarak çok fazla hareket alanı olmadığı ortada. Rose'un çaylak kontratından çıkıp, gelecek sezon kendisine özel getirilen düzenleme ile alacağı maksimum kontrat, finansal esnekliği oldukça kısıtlıyor. Yazın Bulls taraftarları olarak serbest oyuncu pazarından çok, Ömer'e gelecek tekliflerin ne olacağını, Bulls'un ne düzeye kadar bir kontratı karşılamak isteyeceğini, Brewer'ın takımda kalıp kalmayacağını ve minimum kontratla Bulls'a katılmaya kimlerin gönüllü olacağını izliyor ve takip ediyor olacağız. Pek heyecanlı bir süreç olmayacağı kesin.

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Dramatik Son


Play-off'larda yaşanan onca şeyden sonra serinin 6. maçı, Bulls'un play-off macerası ve 2011-2012 sezonu kendisine yakışır bir şekilde, dramatik bir sonla nihayete erdi. Liderliğin 13 kez el değiştirdiği, 9 kez berabere duruma gelen maçı 76'ers, Andre Iguodala'nın iki serbest atışı sayıya çevirmesi sonrası kazanarak, konferans yarı finallerine yükselmeyi başardı.

Bu maçı değerlendirmek için sonundan başlamak lazım. Bitime 25,8 saniye kala 78-75 Bulls üstünlüğü vardı ve top Phily'deydi. Bulls kritik hücumda Watson'la Ömer'in ikili oyunu sonrası Ömer'in bulduğu smaçla 2 sayıyı bulmuş ve son bölüm için büyük avantajı eline geçirmişti. Phily mola dönüşü Young ile 2 sayı buldu. Bu noktada bitime 12 saniye vardı ve her iki takımın da mola hakkı kalmamıştı. Bulls topu hızla dipten Watson'a çıkardı. Watson'ın tek yapması gereken eritebildiği kadar süreyi eritip, kendisine faul yapılmasını sağlamaktı. Fakat Watson topu hızla karşı sahaya geçirdi ve pota altında boş gördüğü Ömer'e pası çıkararak maçı adeta altın tepside Phily'e sundu. Hawes -bana göre flagrant- bir faulle Ömer'i çizgiye gönderdi ve o ana kadar 4/5 serbest atış atan Ömer her iki serbest atışı kaçırdı. Ribaundu alan Iguodala hızla topu potaya sürdü ve Ömer'in müdahalesine hakemlerin faul vermesi sonucu iki serbest atışı da sayıya çevirerek 76'ers'ı öne geçirmeyi başardı. Watson'ın son anda orta sahadan gönderdiği şut da girmeyince maçı ve seriyi 76'ers kazandı.

Watson'ın yaptığı büyük karar hatasını zaten konuşmaya gerek yok. Son derece kötü bir karar ve acemice bir hata. Bu Bulls'a sadece maçı kazanmaya mal olmadı, belki de seriye mal oldu. 3-1 geri düştükten sonra 7. maç için seriyi United Center'a taşımanın getireceği özgüvenle, deplasmanda zaten sıkıntı yaşayan Phily'i geçebilirdi takım. Bazı aklı başında olmayan kesim serbest atışları kaçırdığı için, maçtan sonra soyunma odasında göz yaşlarına boğulan Ömer'e yenilgiyi mal etse de, boyalı alan savunmasıyla takımı oyunda tutan, hücumda da oldukça etkili olan Aşık maç boyunca takımın en yüksek enerjiyle mücadele eten oyuncularından biriydi. Serbest atışlar için ne kadar çok çalıştığını sürekli duyuyoruz, okuyoruz. Çalışmalarda, maç öncesi ısınmalarda rahatlıkla sokabildiği serbest atışları maç içinde belki biraz yorgunluktan, çoğunlukla da mental faktörlerden dolayı yüksek yüzdeyle sokamıyor. Ancak her ne olursa olsun, ne Watson, ne Ömer, ne de bir başkası tek başına bir maçın yenilgisinden sorumlu tutulamaz, tutulmamalı.

Bulls müthiş ribaund farkına (56-33) rağmen ilk yarıda hücum ritmini bir türlü bulmayı başaramadı. Phily ilk yarı boyunca sürekli çizgiye gelirken Bulls bir kaç basket faul ve defansif üç saniyeden gelen atış dışında çizgiye gelememiş durumdaydı. Boozer'ın sadece 3 sayıda (1/11) kaldığı maçta Thibs aradığı 5'i üçüncü çeyreğin ortasında buldu. Watson, Hamilton, Deng, Gibson ve Ömer'li 5'le ikinci yarıda üst üste iki önemli seri yakalayan Bulls farkı kapattı ve maçı kontrolüne aldı. İlk yarıda 48 sayı (24-24) atan Phily'i ikinci yarıda 31 sayıda (15-16) tutmayı başaran Bulls üçüncü çeyrekte 23 sayı üretebilirken son çeyrekte üretim 16 sayıda sınırlı kalınca maçı koparamadı. Bulls'u maçın içinde tutan faktörlerden biri de hücum ribaundu farkıydı. Phily maçın bitimine 10 dakika kalana kadar sadece 1 hücum ribaundu alabilmişti. ( Maç sonunda 5) Bulls ise 15 hücum ribaundu ile bitirdi maçı ve bu ribaundlardan 29 ikinci şans sayısı çıkardı. (Phily 5 sayı) Bulls bir kez daha kötü hücumunu ikinci şans sayıları ile kompanse ediyordu ve üçüncü çeyrek sonu ile dördüncü çeyrek başı arasında yaptığı savunma ile skor avantajını da ele geçirmişti. Son bölümde bir kez daha bir kaç hatalı hakem kararı Watson'ın büyük hatası ile birleşince, sonu gelmedi. 

Artık geriye dönüp bakmanın pek faydası yok. Bulls tüm eksiklerine rağmen 76'ers'ı geçebilecek bir takımdı ama başaramadılar. Takımın içinde bulunduğu psikolojik etkenleri görmezden gelmek mümkün değil. Şampiyonluk hedefi ile yola çıkan bir takımın bu kadar kısa bir süre içerisinde çok önemli iki oyuncusu kaybedip, 8. sıra takımıyla tur geçmeye oynamaya adapte olması kolay bir iş değil. İkinci maçta bitime 5 dakika kala boşalan United Center da bu hayal kırıklığının bir yansımasıydı. Çok kısa bir süre içerisinde çok büyük hedefleri olan bir şehri, bir anda çok daha aşağıda kalan bir mücadeleye inandırmak oldukça zorlu bir işti. Şimdi herkesin aklındaki soru, bundan sonra ne olacak? Bu sorunun cevabını bir sonraki yazımda aramaya çalışacağım.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Deng Umutları Canlı Tuttu


Thibs'in soyunma odasına "Son iki yılda 57 defa 3 maç üst üste kazandık" yazısını asması mı, kendi evinde seriye veda etmenin getireceği üzüntü ve hayal kırıklığı mı, yoksa basketbol içi nedenler mi? Bulls'un seriyi bir maç daha uzatmasını sağlayan bu galibiyetin anahtarı neydi? Bana kalırsa biraz motivasyon, biraz kendi evinde olmanın rahatlığı ve bolca basketbol içi nedenler.

Muhtemelen çoktan okumuşsunuzdur ama 76'ers'ın ilk devrede bulduğu 26 sayı, 24 saniye kuralı geldiğinden beri takımın play-off rekoru olarak tarihe geçti. Bulls'un 35 sayılık çok kötü ilk yarı performansı, Phily'nin rekoru sayesinde iyi görünse de, özellikle ilk yarıyı izlerken serinin artık ne kadar kilitlendiğini fark etmemek mümkün değildi. İlk maçlarda her iki koçun karşılıklı olarak attığı hamleler yerini, birbirini artık çok iyi tanıyan iki takımın anlık hataları değerlendirmeye çalıştığı bir mücadeleye bıraktı. Bulls ikinci çeyrekte Phily'i %17'lik şut yüzdesinde tutarken takımın ateşleyicisi olarak yine Taj Gibson görevdeydi. İkinci yarı da o da bileğini burkup bir ara soyunma odasının yolunu tuttuysa da, oyuna tekrar dönmeyi başardı. Boozer 19 sayı 13 ribaund 6 asistle iyi bir maç çıkardı. Seride %46 ile şut atarak Bulls'un en skorer oyuncusu (15,6 sayı) olmayı sürdürüyor. Ancak dün maçın kazanılmasında en büyük etkiyi yapan isim Luol Deng oldu.

Deng maçı 24 sayı 8 ribaund ile bitirdi. 5 üç sayı denemesinde kişisel play-off rekoru olan 4 isabet buldu ve bu 4 isabetin biri süre dolmak üzereyken çizginin 1 metre gerisinden, biri de dip çizgide Iguodala tamamen üzerindeyken geldi. Deng'in bu zor şutları sokabilmesi, maç genelinde düzenli skor üretmesi Bulls için çok önemli. Serinin genelinde ilk çeyrekte iyi oynasa da sonra oyundan kopuyordu Deng. Bir kaç kötü şut sonrası agresifliğini de yitiriyordu. Savunmada Iguodala ile boğuşmak zorunda kalması (hücumda da öyle) onu oldukça yoruyor, doğal olarak da son çeyreklerde enerjisi bir hayli tükenmiş oluyor. Fakat Bulls'un Deng'e en çok ihtiyaç duyduğu bölüm ilk çeyrek ve son çeyrek. Deng dün bu çeyreklerde 24 sayısının 18'ini bularak (9-9) Bulls hücumlarına tam olarak vermesi gereken katkıyı vermeyi başardı. Sol bileğinde yaşadığı sakatlığın etkisi büyük, işin garip tarafı da Deng'in de belirttiği gibi bileğinin bazen çok iyi, bazense çok kötü hissettirmesi ve bu durum direk olarak maç performansına da yansıyor. Yine de dün geceki oyununu, şut performansını (10/19) serinin diğer maçlarında da beklemek haksızlık olur. Iguodala zaten Deng için işleri olabildiğince zorlaştırıyor ve bir sonraki maçın deplasmanda olması bu kadar iyi bir şut performansı sergilemesini de zorlaştıracak başka bir etken olacaktır.

Hawes'ın iki erken faulü sonrası oyuna giren Lavoy Allen 13 dakikada 9 sayılık bir katkı vermeyi başardı. Özellikle ilk yarıda yine orta mesafeleri sokarak ciddi bir krizde olan Phily hücumlarında ufak bir hayat öpücüğü oldu. Bulls'un serinin 5. maçında dahi halen 5 numaranın orta mesafelerine tam olarak bir çözüm bulamamış olması şaşırtıcı. Özellikle guard savunmasına öncelik vererek Bulls'un bu şutları riske ettiğini söyleyebiliriz, ancak Thibs gibi savunmada hiç bir işini şansa bırakmayan bir koçtan beklenti biraz daha fazla oluyor. Üstelik bu zaaf sadece bu serinin zaafı değil, iki senedir 4 veya 5 numarası iyi şut atan tüm takımlara  karşı gördüğümüz bir zaaf. Rose ve Noah savunmadayken, hem Rose hızlı bir şekilde pick & roll sonrası adamını kapatabildiği için Noah çok fazla guard üzerinde kalmak zorunda kalmıyordu, hem de diğer oyunculara göre hızlı ayaklara sahip Noah adamına daha iyi geri koşabiliyordu. Ancak savunmadaki isimler Watson ve Ömer (Boozer) olunca aynı mobiliteye ve çevikliğe sahip olmak mümkün değil. Özellikle setleri oynamanın artık imkansız hale geldiği bu maçlarda pick & roll hücumları çok daha fazla önem kazanıyor. Phily'nin seri genelinde çok kötü bir yüzdeyle (%21,5) üç sayı attığını göz önüne aldığımızda Bulls'un alan savunmasını kullanmasını da bekleyebilirdik ancak Thibs'in büyük bir alan savunması hayranı olmadığını biliyoruz. Takım onun yönetiminde kısıtlı zamanlarda deneysel olarak alan savunması yaptı ve bunda da çok büyük başarı sağladığını söylemek zor.

Bulls'un Rose'un da eksikliğinin etkisiyle play-off'ların en fazla asist yapan takımı olması beklenen bir durum. Normal sezon asist ortalamasını (23,1) neredeyse tamamen (23,2) tutturmuş durumda Bulls. Phily'nin asist ortalaması ise normal sezona oranla 22'den 16,8'e geriledi. Bu kağıt üzerinde Bulls'un bir avantajı gibi gözükse de, aynı zamanda kendi şutunu yaratan oyuncu eksikliğini de ortaya koyan bir gösterge. Watson ve Lucas dışında kendi şutunu yaratabilen oyuncusu yok takımın ve onların da oldukça kötü bir seri geçirdiğini söylemek lazım. Thibs dün oyunun son bölümünde Lucas sahadayken Bulls hücumları bir kez daha son saniye şutlarına kalmaya başlayınca hemen Watson'a döndü. Watson dün 10 şutunda sadece 2 isabet bularak 5 sayıda kaldı (1/4 serbest atış) ancak 7 asisti ve topu Lucas'a göre çok daha iyi dolaştırması sayesinde hücumda akıcılığın ve top dolaşımının sağlanmasına yardımcı oluyor. 5. maç itibariyle sahadaki oyuna baktığımız zaman normal sezona oranla (Derrick Rose'suz) takımın en büyük eksikliğinin Watson'dan alınan hücum olduğunu söyleyebiliriz. Normal sezonda bir kaç maçta Lucas'ın ekstra performansı ile, bir kaç maç da Deng'in ekstra performansı ile bu açığı kapatabilmişti Bulls. Seride ise ilk defa Deng bu maçta bu açığı kapattı ve Bulls bu defa maçın sonunu getirmeyi başardı. Kaybedilen 3 maçta da maç sonlarını oynamakta güçlük çekiyordu takım. Bu defa son bölüme girerken yakalanan farkın avantajını kullandı Bulls ve maçı kazanarak seriyi tekrar Phily'e taşıdı.

Bu maçı kazanmak her ne kadar önemli bir adım olsa da seride hala avantaj Phily'de. Perşembe gecesi kendi evlerinde bu işi bitirmek isteyeceklerdir. Kalan iki maçtan birini kazanmak 76'ers'a yetiyor olsa da, kazanmaları gereken maç 6. maç olacak. Bulls'un 6. maçı kazanması, 7. maç için serinin tekrar Chicago'ya taşınması, Bulls'un özgüveninin tekrar yükselmesi, takımın ve şehrin motivasyonunun ve heyecanının tekrar müthiş şekilde artması demek. Aynı zamanda Phily gibi genç takımlar için seride 3-1 öndeyken kendini bir anda deplasmanda 7. maçta bulmak altından kalkması zor bir psikolojik yük. Bu açıdan bakıldığında 6. maçın serinin kaderini belirleyecek maç olacağını söylemek çok yanlış olmaz. Bu maça Bulls'un iyi başlaması ve son dakikalarda takımı paniğe sürükleyecek bir skorla girmemesi çok önemli. Aksi durumda eleniyoruz telaşına kapılan takımın hücum organizasyonundan sapması durumunda ne kadar kötü hücum ettiğini ve böyle zamanlarda telafisi mümkün olmayan seriler yediğini gördük ve görebiliriz. Tüm bu bilinmezlerin cevabını yarın gece saat 2:00'de bulacağız.

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Tutunamayanlar


Maçı hiç izlememiş olsaydım ve biri bana 76'ers'ın %34'le şut attığını, 14 üç sayı denemesinde sadece 1 isabet bulabildiğini, hızlı hücum sayılarında Bulls'un 17-10'luk üstünlüğü olduğunu ve ribaundlarda 49-43'lük Bulls üstünlüğü olduğunu söyleseydi, maçı çift haneli farklarla Bulls'un kazanmış olduğu tahminini yapardım. Aslında maçı izlediğimde de, böyle bitmesi gerektiğini düşünüyordum. Son çeyrekte arka arkaya 10 şut kaçırıp, çeyrek boyunca 28 sayı yiyene kadar... Bulls ikinci maçta olduğu gibi, bu maçta da yakaladığı farkı koruyamadı ve galibiyete tutunmayı başaramadı.

Seri Phily'e 1-1 eşitlikle taşınırken bu kez ayarlama yapma sırası Thibs'teydi. Her ne kadar sisteminde ve yapısında ısrarcı bir koç olsa da işlerin mevcut düzenle yürümeyeceğinin bilincinde olan Thibs, Collins'in uzunla ikili sıkıştırma getirerek 2. maçta etkisiz hale getirdiği 2 numaranın dip çizgi  setleri için basit ama etkili bir ayar yaptı. Son perdeyi yapan uzunu (genellikle Noah) Hamilton'ın dip çizgiye yakın çaprazında bırakıp, 4 numarayı (genellikle Boozer) üç saniye koridorunun tepesine çıkardı. Hamilton sıkıştırma geldiğinde öncelikle dip çizgideki uzuna, oraya yardım gittiğinde (genellikle gitti) ise faul çizgisi civarına çıkan 4 numaraya topu çıkardı. Dip çizgideki adamda kalan savunmacı kapatmak için 4 numaraya geldiğinde ise pas oradan dipteki uzuna geçti. Bulls bu sayede ilk maçta çok verim aldığı bu seti tekrar efektif bir şekilde uygulamayı başardı ve kısaların felaket şut attığı bir gecede iyi savunması ile son çeyreğe kadar maçın içinde kalmayı başardı.

Bulls'un halletmesi gereken bir diğer sorun olan Phily'nin hızlı hücum sayıları da, Thibs'in ufak ayarlamaları ile  kısıtlandı. Maç sonunda 17-10'luk Bulls üstünlüğü vardı bu alanda. Geriye çok daha iyi koşan takım, hızlı hücumları engellemek adına hücum ribaundlarından feragat etmek zorunda kaldı. Bulls bulduğu 15 hücum ribaundundan sadece 8 ikinci şans sayısı üretebildi. İkinci şans sayıları Bulls'un kötü hücumunu kabul edilebilir seviyeye çıkardığı önemli bir faktör. Dün gece hızlı hücumları engellemek adına, geçen seneki Heat serisinde olduğu gibi hücum ribaundu kovalamakta ısrarcı olmadı takım ve bu durum hücumun genellikle pek yüzdeli olmayan ilk şuta kalmasına neden oldu.

Sakatlıklar bütün sezonun bir numaralı gündem maddesiydi Bulls için. Bu maçta da hikaye çok değişmedi. Joakim Noah bir hızlı hücum sırasında sol ayağını oldukça kötü şekilde burkmasına rağmen serbest atışları atmak için maça döndü. Noah bir süre daha oyunda kalıp sonra soyunma odasına gitti. Son çeyrekte soyunma odasından dönüp tekrar oynamaya çalıştı ancak ayağının üzerine dahi zorlukla basıyordu. Bu kararın oldukça tartışılacağı ortada çünkü o dönemde Bulls Ömer'in iyi boyalı alan savunmasıyla maçı 9 sayı önde götürüyordu. Thibs maçtan sonra Noah'ın iyi hisettiğini, oyuna dönmek istediğini ancak oynayamayacağını gördükten sonra tekrar kenara aldığını açıkladı. Noah'ın ne kadar fedakar ve savaşçı bir oyuncu olduğunu biliyoruz. Ancak çok fazla hedefi kalmamış takımın, zaten sıkıntılı gelecek sezonunu daha da sıkıntılı bir hale getirmemek adına böyle bir riskin alınması doğru bir karar değil. Hem sağlık ekibi, hem de Thibs bu kararın çok daha ciddi bir sonuç doğurmamış olmasına sevinmeliler.

Peki ne oldu da bir ara 14 sayıya kadar çıkan farkı koruyamadı Bulls? Son çeyrekte bitime 9:32 kaladan 5:03 kalana kadar Bulls arka arkaya 10 şutunda isabet bulamadı. Jeff Mangurten'in verdiği bilgiye göre ise Bulls bitime 9:35 kaladan 1:00 kalana kadar 15 şutunda sadece 1 isabet bulabildi ve bu 15 şutun 9'u, 24 saniye süresinin bitimine 6 saniyeden az süre varken geldi. Son bölümü bundan daha güzel özetleyen başka bir istatistik olamaz. Bu seriye neden olan baş aktör ise John Lucas III. Lucas pick & roll sonrası gelen ikili sıkıştırmalarda topu elinden bir türlü çıkaramıyor ve aşırı top sürerek hücum süresinden ciddi süre çalıyor. Sonrasında verdiği paslar ise 6 saniyeden daha az süre kalmışken diğer oyuncuların acele ve zor şutlar atmasına neden oluyor. Watson'ın oldukça kötü şut attığı bir maçta Lucas'ın sahada olması anlaşılabilir ancak Watson'ın, ikinci yarı kötü şut performansının da verdiği etkiyle topu daha çok paylaşarak, Bulls'un 21 üçüncü çeyrek skoru üretmesindeki katkısını göz ardı etmemek lazım. Watson toptan vazgeçerek topun dolaşmasını ve Bulls'un savunma dengesini bozarak sayılar bulmasını sağladı. Lucas oyuna girdiğinde ise top dolaşımı tamamen öldü ve Bulls hücum süresi biterken zorlama atışlar kullanmaya başladı. Üstelik bu süreç içerisinde Rip her zamanki süresinin neredeyse iki katı süre aldığı için oldukça yorgun bir şekilde sahadaydı. Deng de benzer şekilde tükenmiş görünüyordu ve Ömer'in de hücum opsiyonu olmaması nedeniyle Bulls'un alternatifleri oldukça kısıtlıydı. Tek ümit Boozer'ın uzun mesafeli şutlarını sokmasına kalmıştı ki, o da pek sürpriz olmayan bir biçimde gerçekleşmedi. Thibs'in hücum opsiyonsuzluğu nedeniyle Lucas'ı sahada tutmak istemesini anlayabiliyorum, ancak arka arkaya hücumlarda ne sayı bulabildiğini, ne de topu elinde tutarak hücumları ciddi derecede krize soktuğunu gördüğü halde tekrar neden Watson'a dönmediğini anlayamıyorum. Bu bölümde 76'ers, kısalarını boyalı alana rahatça sokarak Hawes'a orta mesafeli şutlar attırdı ve maçın belki de en kritik pozisyonunda Evan Turner biraz da tartışmalı bir faul alarak çizgiye gelmeyi başardı. Turner o faulü almadan önce iki kez bloklanmıştı ancak üçüncü kez tekrar topu alıp yükselmeyi  ve faulü almayı başardı. Doug Collins maçtan sonra o pozisyonun, kendileri için sezonun en büyük bireysel oyunu olduğunu söyledi. Maça çok kötü başlayan Hawes'un 21 sayısının 8'ini, maçın son 7 dakikasında bulduğunu da belirtmek lazım.

Play-off'lar başladıktan sonra geldiğimiz nokta ve konuştuğumuz konular ne kadar farklı bir hale geldi, şaşırmamak elde değil. Bulls, üçüncü guard olması için takım katılan Lucas'a, sezonun belki de en önemli maçında bel bağlamış olmanın cezasını ödedi dün gece. Her ne kadar seri bana göre ikinci maçta bitmişse de, bu maçtan sadece bir yenilgi değil, bir de çok önemli kayıpla ayrıldı takım. Noah'ın durumu belli değil, muhtemelen pazar gününe kadar da belli olmayacak. Ancak sadece 4. maçta değil serinin kalanında da oynaması zor görünüyor. Röntgen sonuçları negatif çıkmış olsa da ayağını çok kötü şekilde burktu ve şişliğin kolay ineceğini sanmıyorum. Bulls'un zaten bir hayli azalan şansı serinin belki de performansı en üst düzeyde olan oyuncusu Noah'ın da yokluğunda neredeyse sıfırlanıyor. Noah takımın en iyi uzun savunmacısı, en iyi ribaundçusu, en yürekli ve mücadeleci oyuncusu. Onun yokluğunun basketbol içi sonuçları kadar, mental ve motivasyonel eksikliklere neden olacak sonuçlar doğurması çok muhtemel. Bulls her ne kadar Ömer'le boyalı alanda daha caydırıcı bir takım haline gelse de, Ömer'in çok kısıtlı hücumu ve serbest atışları sokamıyor olması, zaten sıkıntılı hücumun biraz daha sıkıntıya girmesine neden olacaktır. Bulls'un uzun rotasyonunda vereceği bir eksik, 76'ers karşısındaki en büyük üstünlüğünün törpülenmesi ve ciddi erozyona uğraması demek. Bu durum ilk maçta olduğu gibi Deng'in bir süre 4 numara olarak sahada kalmasına da neden olabilir ki, bu durum sakatlığı kendisini zorladığı her halinden belli olan Deng'in biraz daha fazla yıpranması ve yorulmasına neden olacaktır.

Bulls'un zaten dağılmış psikolojik yapısı dün bir yara daha aldı. Seri Chicago'ya dönmeden önce oynanacak bir maç daha var. Her ne kadar takımın motive olmak için çok sebebi olsa da o ateşi yakmak kolay değil. Bulls'un seriyi evine 2-2'lik eşitlikle götürmesi belki bir kıvılcım olabilir. Ancak artık sadece psikolojik değil, seride sayısal üstünlüğü de ele geçiren 76'ers karşısında, yine işler kolay olmayacak.

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Duygusal Çöküş


Bulls yazarlarının ümit veren yorumları, Scottie Pippen'ın motivasyon mektubu, Derrick Rose'un maç topunu salona getirmesi ile yaratılan duygusal ortam... Hiç biri Bulls'un istenen ve beklenen enerjiyi sahaya yansıtmasına yardımcı olmadı. Bulls, tıpkı salonu dolduran kalabalık gibi sessiz ve enerjiden yoksun bir oyun sonrası 76'ers'a boyun eğerek, seride durumun 1-1 eşitliğe gelmesine engel olamadı.

Maça Chicago cephesinden bakmadan önce hakkını teslim etmem gereken bir adam var; Doug Collins. Collins gerek maç içinde, gerekse maçlar arasında yaptığı ayarlamalarla takımının çehresini değiştirmesi ile bilinen bir koçtur. Dün geceki maç bu yeteneğinin en güzel örneklerinden biriydi. Küçük alt başlıklarda inceleyeceğim, 3 temel değişiklik yaptı Collins;

İlk 5 Değişimi: İlk maçta ilk 5'te başlayan fakat etkili olamayan Meeks ve Allen'ı kenara alan Doug, bu maçta Evan Turner ve Hawes'a şans verdi. Hawes her ne kadar erken faul problemi nedeniyle etkili olamadıysa da özellikle Turner hamlesi maç için çok kritik oldu. Turner hem ribaundlara verdiği katkıyla, hem hücumdaki üretkenliği ile, hem de Watson'ı kilitleme görevini savunmada başarıyla yerine getirerek sahanın en etkili isimlerinden biri olmayı başardı. Özellikle savunmada Watson'ı yabana atmayan Collins, Turner'la onun üzerine çok iyi baskı kurarken, sahanın diğer tarafında ise Bulls guardları üzerinde baskı kurmak için Turner'ın hücumdan bir hayli faydalandı. Bu hamle yedek kadroda Young'a mahkum kalma riskini taşıyordu fakat Collins rotasyonu çok iyi ayarlayıp, ilk maçta etkili olamayan Lou Williams'dan da 20 sayılık hücum katkısı almayı başarınca bu riskin sahada bir dezavantaja dönüşmesini engelledi.

Hamilton - Korver Savunması: İlk maç boyunca maç başında Hamilton, sonrasında ise Korver'ı hücumda çok etkili kullanmayı başarmıştı Bulls. Bunda iki oyuncunun da oynayabildiği, dip çizgiden iki veya tek perdeden çıktığı hücumu 76'ers'ın bir türlü savunamamasını etkili olmuştu. Collins oyuncularının sürekli bu iki oyuncuyu takip ederek enerjilerini tüketmelerini engellemek istiyordu fakat Bulls bu zayıflığın ısrarla üstüne giderek iki oyuncudan çok ciddi hücum katkısı almayı başarmıştı. Bu maçta ise bu sete çok iyi çalışmıştı 76'ers. Hamilton veya Korver perdeden çıktığı anda uzunla sıkıştırma getirerek boş şut imkanı vermezken, diğer oyuncular da pas kanallarını kapatarak Bulls'un topu ters taraftaki boş şutöre geçirmesini engelledi. İkili sıkıştırmayı geçmek için oyuncu topu yere vurduğunda ise hızlıca rotasyona dönerek hücum süresinden ciddi süre çalmış oldu Phily ve sonrasında zorlama atışlar geldi Bulls'tan. Collins'in ilk maçta onları çok yaralayan bu hücuma bir önlem alacağı beklenen bir sonuçtu, ancak Thibs'in bu durum için bir B planı üretmemiş olması beni bir hayli şaşırttı.

Kısa Odaklı Hücum: Bir önceki yazımda Rose'un eksikliğinin ne gibi sonuçlar ortaya çıkarabileceğini yazmıştım. Bunlardan biri de oyun kurucu üzerindeki baskının eskisi kadar olamayacağı ve bu durumun tüm savunma şemasını etkileyebileceği idi. Collins kısa avantajını eline geçirdiğini düşünerek, ilk maçta çok etkili olduğu 1-4 pick & roll hücumlarında ısrarcı olmayarak, Holiday ve Turner ikilisi ile Bulls savunmasının dengesini bozmayı tercih etti. Bu tercih maç boyunca etkisini gösterdi ve Phily belki de hücum anlamında sezonun en iyi maçını oynadı. Holiday, Turner, Williams üçlüsü toplamda 65 sayı üretirken, Watson ve Lucas'ın yarattığı savunma zaafını sonuna kadar kullandılar. Bu durum hem Bulls savunmasının maç boyunca ritm ve düzey bulmasını engelledi, hem de Phily'nin savunma direncinin maç boyunca yükselen bir grafik çizmesine de yardımcı oldu.

Collins'in hakkını teslim ettikten sonra maça bir de Chicago penceresinden bakalım. Collins'in yaptığı ayarlamalara karşın Bulls'un yaptığı ayarlamalar nelerdi, bilemiyorum. Bilemiyorum çünkü herhangi bir ayar göremedim. Nispeten iyi bir ilk yarı geçirdi Bulls ve devreye 55-47 önde girdi. Phily ilk yarıda %52,8'le şut atıyordu. Farkı yaratan ise ikinci çeyreğin son bölümünde Noah ve Lucas'ın yarattığı çok ekstra sayılar oldu. Devreye girerken Bulls her ne kadar sayı farkını yakalamış olsa da, maçı kendisine kazandıracak savunma ve ribaund farkını kuramamış durumdaydı. Üçüncü çeyrekle birlikte ise kabus başladı. Bulls hücumları gittikçe bire bir zorlamalara, hücum süresi biterken atılan zorlama atışlara dönerken, bu atışların ribaundlarıyla hızla gelen 76'ers kolay sayılar bulmaya başladı. Başta Holiday olmak üzere Phily kısaları Watson'ın savunma zaaflarını sonuna kadar zorladı. Nispeten yavaş ayaklara sahip Watson kolay geçilmemek için rakibine fazla boşluk verince rahat şutlarla sayıları buldu 76'ers. Bulls ne Deng, ne de Boozer'dan bir hücum katkısı alamayınca fark hızla açıldı. Phily özgüven ve enerji kazandıkça savunması daha da sertleşti. Nitekim ikinci yarı %64,3'le şut atan Phily, Bulls'u bu yarıda 37 sayıda tutarken 62 sayı bularak maçı rahat kazanmayı başardı. Bulls Thibs'in farklı 5 denemelerinin hiç birinden istediğini alamazken, üçüncü çeyrekteki serinin psikolojik etkisinden de çıkmayı başaramayarak, geri dönmeyi gerçekleştiremedi.

Bulls sadece bu maçı değil, ev sahibi avantajını, özgüvenini ve yüksek ihtimalle seriyi de kaybetti dün gece. Her ne kadar daha oynanacak 5 maç olsa da artık tüm psikolojik üstünlük Phily'de. Evlerinde oynayacakları iki maç öncesinde bir maç çalmayı başardılar, Bulls'un zaaflarını biliyorlar ve Rose olmadan Bulls'un korkutucu bir takım olmaktan çıktığını yeterince tecrübe ettiler. Üstelik berbat biten bir normal sezon sonrası kırılmış özgüvenlerini de tamir ettiler ve seyircileri ile barışma şansına sahipler. Evlerindeki iki maçı da kazanırlarsa Bulls'u artık geri dönülmesi çok çok zor bir noktaya itecekler ki Bulls için deplasmanda kazanmak çok daha zorlu olacak ve Phily de bu durumun gayet farkında. Diğer maçlarda muhtemelen bu kadar verimli ve etkili hücum etmeyi başaramayacaklar, ancak başa baş dahi son bölüme girilse, Bulls'un hücum sıkıntılarını aşabilecek çok fazla opsiyonu olmaması ile maçı her daim kazanacaklarını biliyor olacaklar. 

Bulls seyircisinin ve taraftarlarının yarat(amad)ığı atmosferden de anlaşılacağı üzere, Chicago şehri 76'ers serisini artık çok önemsemiyor. Bu takım büyük beklentilerin ve büyük hedeflerin takımıydı ve şehirden birden bambaşka bir mücadeleye adapte olmalarını istemek ve beklemek haksızlık olur. Bulls için bu seriler Heat'i geçebilmek için aşılması gereken bürokrasi gibiydi ve asıl hedef o seriydi. Chicago şehri Rose'dan mahrum takımın artık o hedefe yürümesinin imkansız olduğunun farkında ve play-off'ları takımın bir seri geçerek bitirmesi dahi onları tatmin etmeyecek. Bulls takımı seyirciyi davasına ortak edebilmek adına önemli bir şansa sahipti, ancak o şansı çok düşük enerjili ve mücadeleden yoksun bir ikinci yarı oynayarak teptiler. Artık bir çok Bulls taraftarı takımın beklentileri aşacağına dair inancını tamamen yitirmiş olsa gerek. Rose'un sakatlığı ile tüm dengesi alt üst olan şehir, dün geceki basketbol ve yenilgi sonrası tam anlamıyla duygusal bir çöküş içerisine girdi. 

Bulls'un seriyi geçmek için Philadelphia'da oynanacak iki maçtan en azından birini kazanması ve sonrasında 5. maçta United Center'da 76'ers'ı yenmesi şart. Özellikle serinin 3. maçı çalmaya daha müsait bir maç olacaktır. Ancak Bulls'un tıpkı Collins'in yaptığı hamleler gibi hamleler yapması şart. Kısa süre içerisinde hem defolarını örtmeyi, hem de 76'ers'ın zayıflıklarını vuracak hamleler geliştirmeyi başarması lazım takımın. Hiç bir şey dün gece ikinci yarıda oynanan basketbolun mazereti olamaz. Bulls tuttuğu ipin gitmesine izin veren bir takım değil. Bu yüksek enerjili, mücadeleci oyunu sahaya yansıtmak bundan sonraki süreç için olmazsa olmaz. Oyuncular Rose'un eksikliğinde dahi takım olarak bir arada kalabildiklerini ve takım kimliğini sahaya yansıtabildiklerini ispatlamak istiyorlarsa, 3 maç önemli bir fırsat ve bu fırsat için fazla beklemelerine gerek kalmayacak.

1 Mayıs 2012 Salı

Balans Ayarı


Derrick Rose'un talihsiz sakatlığı sonrası hangi noktaya kadar gidebileceği merakla beklenen Bulls'un ilk testi bu gece serinin 2. maçında United Center'da Philadelphia 76'ers karşısında olacak. Bulls her ne kadar Rose'dan mahrum kalarak 27 normal sezon maçına çıkmış olsa da, play-off için yapılması gereken değişiklikler, ayarlar var. Özellikle hücumda yeni bir balans ayarına ihtiyacı var Bulls'un.

İki takım arasında United Center'da oynanan son normal sezon karşılaşmasında Rose kasık sakatlığı nedeniyle oynayamamıştı. Rose yerine ilk 5'te başlayan C.J. Watson'ın 20 sayısıyla sürüklediği maç, savunmaların konuştuğu bir maç olmuş, Bulls maçı 89-80 kazanırken ribaundlarda Phily'e 53-39'luk üstünlük kurmuştu. Bu gece oynanacak ikinci maçta Bulls'un kazanabilmesi için yine savunmasını en üst düzeyde tutması ve ribaundlarda rakibine ilk maçtaki gibi üstünlük kurması şart. Rose'un yokluğunda takımın sayı ortalaması ve şut yüzdesi belirgin bir şekilde düşüyor. Takım Rose sahadayken 100 possession'da 107,6 sayı bulurken, Rose'un yokluğunda bu rakam 102,3'e düşüyor. Şut yüzdesi ise 46,8'den 43,9'a geriliyor. Bunun altında yatan temel neden Rose'un yerine oynayan oyuncunun daha az sayı atması ve daha düşük yüzdeli atması değil. Rose'un sahadaki varlığının diğer oyuncuların işini kolaylaştırması ve ona odaklanan savunmaların zayıflıklarını Bulls'un değerlendirmesi.

Rose'u durdurmak (yavaşlatmak demek daha doğru olur) için pick & roll'lerde sürekli ikili sıkıştırma getirmek zorunda kalıyor takımlar. Özellikle tepede oynanan pick & roll'lerde sıkıştırma sonrası Rose pası Noah'a çıkarıyor. Noah hemen potaya yönelerek yardıma gelen diğer uzunun boş bıraktığı 4 numaraya (Boozer ya da Gibson) pası çıkarabiliyor. Şayet potaya yakın kalırsa savunma bu defa kenarda üç sayının gerisinde bekleyen Korver ya da Deng'e çıkıyor pas. Benzer şekilde kenarlarda gelen sıkıştırmalarda hızlıca topu ters tarafa çevirebiliyor Bulls ve boş şut imkanı bulabiliyor. Rose bir şekilde ikili sıkıştırmayı, iki oyuncunun arasından hızlıca geçerek aştığında ise bu defa 5'e 3 hücum etme şansı bulabiliyor. Tüm bu ve benzer savunma önlemlerinin yarattığı defoları işleyen Chicago'nun hem bulduğu sayılar hem de daha rahat atılan şutlar nedeniyle şut yüzdesi yükseliyor. Benzer şekilde Rose'un içeri penetrelerinde üzerine çektiği uzunların ribaund pozisyonu almasını engellemesi, rakip uzunların pick & roll'lerde ikili sıkıştırma için potadan uzak kalmak zorunda kalması Bulls için çok değerli olan hücum ribaundlarına ve ikinci şans sayılarına imkan sağlıyor. Rose'un yokluğunda tüm bunlardan mahrum kalacak Bulls ve bu avantajlarının kaybını oyunun diğer yönlerine odaklanarak telafi etmek zorunda.

C.J. Watson, Rose'a oranla daha iyi bir şutör ancak (çok doğal olarak) onun kadar iyi bir penetreci ve oyun kurucu değil. Watson özellikle ikili sıkıştırma geldiğinde top kaybı yapmaya müsait bir oyuncu ve topu hızlı dolaştıramıyor. Özellikle top kayıplarının artacak olması 76'ers gibi açık alanda çok etkili bir takımla oynarken öldürücü olabilir. Bulls'un oyun kurucu pozisyonunda kim olursa olsun, maç boyunca topun değerini çok iyi bilerek oynaması şart. Watson ya da Lucas III... Her ikisi de özellikle üç sayı çizgisinin gerisinden yüzdeli atan, skor öncelikli oyuncular. Her ne kadar bu yapı Bulls'da Rose'un skor yükünü üstlenmesinden dolayı onlara uygun gibi gözükse de, gerçekte Rose'un belki de en çok göz ardı edilen play making özelliklerini taşımamalarından dolayı Bulls'u başka bir hücum yapısına itiyor. Bu hücum ilk 76'ers maçında oldukça etkili olan Hamilton ve Korver'ın dip çizgide perdelerden çıktığı, Deng'in daha çok pick & roll oyununa girdiği ve Boozer'ın daha çok sorumluluk aldığı bir hücum. Setler bozulduğunda yine kendi şutunu yaratması Watson ya da Lucas'tan istenecektir ancak özellikle 76'ers gibi takımlara karşı işi o noktaya getirmeden bitirmek önemli. Kalan süreçte Hamilton'ın hem süre hem de şut sayılarının artmasını bekliyorum. İlk maçı da yine çok efektif bir şekilde oynayan Hamilton, Rose'un yokluğunda takımın hücum lideri olma görevini üstlenmeli. Benzer şekilde hem Deng hem de Boozer daha çok şut kullanacak ve daha fazla sorumluluk alacaktır. Iguodala'nın çok iyi bir dış savunmacısı olması nedeniyle Deng'in üretimi nispeten kısıtlı kalacak olsa da, Rose'un yokluğunda genellikle iyi maçlar çıkaran Boozer'ın mutlaka hücum üretimini bir üst seviyeye çıkarması şart.

Rose'un eksikliğini hücumda olduğu kadar olmasa da savunmada da hissedecektir Bulls. Watson, Rose kadar iyi bir savunmacı değil ve oyun kurucu üzerindeki baskı ile başlayan Bulls savunması için 76'ers serisi boyunca kısaların hücumda çok etkili olmaması hayati önemde. İlk maçta özellikle 1 ve 4 numaraların oynadığı pick & roll'lerle çok etkili sayı üretimi sağladı Phily. Bulls uzunları perdeden çıkan kısaya show up sonrası adamına dönmekte geç kalınca Elton Brand'ın maç boyunca boş orta mesafelerini izlemek zorunda kaldık. Her ne kadar Bulls savunması bireylerden ziyade bir takım savunması temelli olsa da, Watson'ın mutlaka kısa üzerindeki baskıyı kurması şart. Ligde oynanan son maçta Jrue Holiday'in 30 sayı attığını hatırlatmakta fayda var. Watson'ın Bulls savunmasının önemli bir parçası olan toplu adamı kenar çizgiye zorlama taktiğini etkili bir şekilde uygulaması, savunma dikkatini hep üst düzeyde tutması gerekiyor.

Takımın en iyi oyuncusundan mahrum çıkıyor olmak psikolojik olarak tamir edilemez bir handikap yaratır. Bulls'un sezon içerisinde Rose'dan mahrum oynaması ve önemli galibiyetler almış olması bu süreçte büyük yardımcı faktör olacaktır. Şehirde ve takımda oluşan duygusal atmosferin sahaya enerji olarak yansıması çok önemli. Kalan maçlarına 76'ers dahil olmak üzere "favori" sıfatından mahrum çıkacak Bulls ve bu durum takımın yapısına daha çok uyuyor. Bulls oyunun her iki tarafında "kısıtlı yapabilirliklerini", enerji ve bitmeyen bir mücadele ile "yerine konamazlara" dönüştüren bir takım. Artık alınacak galibiyetler, geçilecek turlar beklenen başarı olmaktan ve beklentileri karşılamaktan çıktı. Bundan sonra atılacak her adım takımın kendisini tekrar ispat etme savaşına dönecektir.

2009 play-off'larında Luol Deng'ten yoksun çıkılan ve beklentilerin neredeyse sıfır olduğu, belki de NBA play-off tarihinin en unutulmaz, en çekişmeli serilerinden biri haline gelen Celtics serisinde olduğu gibi bundan sonraki süreç de Bulls için bir onur mücadelesi haline gelebilir. Mevcut durumun yaratacağı duygusal yoğunluğun sahaya ne kadar yansıyacağını görebilmek içinse bu maç önemli bir gösterge olacaktır.