Navbarı Gizle / Navbarı Göster

Ana Menü

23 Haziran 2012 Cumartesi

Kaybederek Kazanmayı Öğrenmek


Üçlü bir araya geldiğinden bu yana, Heat taraftarı dışında kalan kesim olarak, hepimiz bunun geleceğini biliyorduk. Gelmesin istiyorduk, geçen sene gelmediğinde çok eğlenmiştik. Ama içten içe, hepimiz bir yandan, bunun eninde sonunda geleceğini biliyorduk. Sezon başladığında son noktaya varacak üç takım vardı. Rose ön çapraz bağlarını zedeleyerek sayıyı ikiye düşürdü. O ikili finalde çarpıştı ve kazanan Heat oldu.

Sezon boyunca Heat'in olası bir final eşleşmesinde OKC'yi rahat yeneceğini söyleyip durdum. Aslında finaller başlamadan önce fikrim değişmişti. Bosh'un sakatlığı sonrası tam performans veremiyor olması, Celtics serisinde süresinin kısıtlı olması ve Wade'in sakatlığının da etkisiyle dalgalı bir performans veriyor olması dengeleri eşitliyor gibi görünürken, Thunder'ın Spurs gibi makine düzeninde işleyen bir takıma karşı geriden gelip seriyi kazanırken gösterdikleri enerji ve performans 7 maçlık bir seri sonunda Thunder'ın kupayı kaldıracağını düşündürtmüştü bana. Finallerin başlaması ile gördük ki ne Bosh ne de Wade sakatlıklarının etkisinde kalmadan, vermeleri gereken performansı verebilir durumdaydı. İşin gerisi ise Lebron'a kalıyordu. O da üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerektiği gibi yerine getirdi.

NBA'de mutlu sona ulaşmak için genellikle önce yenilgiyi tatmak gerekir. Mutlu sona ulaşabilmek için önce yenilirsin, sonra gelir kazanırsın. NBA'de kazanmayı öğrenmek, yenilmekten geçer. Bu formül her iki takıma da çok uyuyordu. Heat geçtiğimiz sezon finalleri kaybetmiş, nasıl kazanmaları gerektiğini tecrübe etmiş durumdaydı. Thunder ise ilk kez geldiği NBA Finallerinde kaybederek, kazanmayı öğrenmeliydi. Bu bir NBA Finalleri serisi değil de konferans finalleri olsaydı, sonu çok daha farklı olabilirdi. En azından 6-7 maçlık bir seri olacağına eminim. Fakat NBA Finalleri basketbol kadar mental bir savaş. Tüm dünyanın gözü üzerinizdeyken ve hatanın neredeyse hiç telafisinin olmadığı bir atmosferde artık tavana ulaşmış bir baskı altında basketbol oynamak NBA basketbolunun en üst düzey sınavı. Son maç dışında tüm maçların ne kadar yakın geçtiğini düşünün. İki üç farklı pozisyon yaşansaydı tablonun ne kadar farklı olacağını... Sonra bu durumun üzerinizde yaratacağı baskıyı düşünün...

Halen işe giderken serviste cep telefonundan izlemek zorunda kaldığım kupa töreninde neden duygulandığımı sorguluyorum. Çocukluğumdan beri Bulls taraftarıyım ve 2 senedir - League Pass sağolsun- tüm maçlarını izlediğim bu takımla inanılmaz duygusal bir bağ oluştu aramda. Halen ister istemez Rose sakatlanmasaydı o kupa belki de onun ellerinde kalkıyor olabilirdi diye düşünmeden edemiyorum. Fakat Bulls'u sevdiğim gibi basketbolu da çok seviyorum. Heat'e gittiğinden bu yana Lebron'la dalga geçmek, başka herkes kadar benim de hoşuma gitse de işin dozajının artık saçma bir noktaya varması, Lebron'un tüm etrafında (bir kısmını kendi yaratmış olsa da) yaratılan bu karşıtlık duygusu, her noktası ile dalga geçiliyor hale gelmesi ve bir şampiyonluğun tüm bunların da sonunu getireceğini biliyor olmak ister istemez beni de duygulandırdı. Üstelik bu sene ilk defa yaratıklık seviyesindeki fiziğinin ve basketbol yeteneklerinin üstüne koyma konusunda bir şeyler yapması (post oyununu geliştirmesi), ona en çok kızdığım noktayı da hafifletmişti. Lise günlerinden beri takip ettiğim (Fanatik Basket'te tam sayfa Mete Aktaş yazısı çıkmıştı hakkında) ve Cavs forması giydiği günlerde çok sevdiğim bir adamdı Lebron. (Evet, 23 numaralı Cavs Lebron formam bile var) Ben ona Heat'e gittiği için değil, kalıp kendi savaşını vermediği ya da -her ne kadar artık Wade'in takımı olmaktan çıkacağına emin olsam da- bir başkasının takımına gitmeyi kabul ettiği için çok kızdım. Kazandığı şampiyonluk kariyerinde olması gereken bir başarıydı ve bu açıdan bakınca seviniyorum ancak Bosh ve Wade ile 5 şampiyonluk kazansa dahi, Cavs'de kalıp alacağı 1 şampiyonluk kadar değerli olmayacak benim için. Yine de verdiği bu karar ve yarattıkları hava dahi, Lebron gibi bir basketbolcunun kariyerinin hak ettiği o son noktaya varamamış olması kadar beni üzemezdi.

Heat'in şampiyonluğunu sadece finaller tecrübesi ile açıklamak yetersiz kalır. Heat'in bu sene yarattığı en büyük farkların başında gelen adam Shane Battier. Ve bunu finallerinde gösterdiği harika şut performansı ile yaratmadı Battier. Savunmada yarattı. Onun rakibin en önemli dış skorerini tutabiliyor olması, Heat'e Lebron'u savunmada -ve hatta hücumda- 1'den 4 -ve hatta bazen 5'e- kadar her pozisyonu oynama esnekliği sağladı. Heat'i iyi bir savunma takımından elit bir savunma takımına çıkaran unsur da bu oldu. Spoelstra takımın handikapı olan pota altını, eşleşme sorunları yaratan 5'lerle rakibe göre kapatmayı ve hatta avantaja çevirmeyi başardı. Lebron Wade Battier Bosh Anthony (Ya da Haslem) ile uzun bir 5'le ya da Chalmers, Wade, Battier, Lebron, Bosh gibi bir 5'le oynayabiliyor olmak size rakibe göre şekil alabilme kabiliyetini sağlar ki, Spoelstra'nın koçluğunun en çok göz ardı edilen noktalarından birisi de bu. (Ve hatta geriden gelmek için Chalmers, Wade, Miller, Battier, Lebron gibi deneysel bir 5 başkası için çılgınlık olabilecekken Heat için kısa süreli de olsa sonuç veren bir 5 haline dahi geldi) Tabii ki bu esneklikte gerçek joker Lebron ancak onu 3 numaradan gönül rahatlığı ile joker pozisyonuna kaydırabilme kabiliyetini takıma kazandıran isim, Shane Battier oldu.

Hakkı verilmesi gereken bir diğer isim de şüphesiz Dwayne Wade. Takımın liderliğini Lebron'a vermesi şampiyonluk kupasını getiren etkenlerden bir diğeri oldu. Geçtiğimiz sezon bir sen at bir ben atayım mentalitesi ve takımın gerçekten kimin takımı olduğunun belirsizliği Heat'in harmonisini baltayan bir etkendi. Lebron'un normal sezonu MVP ödülü alması tartışılırken Miami seyircisinin Wade'e MVP diye tezahürat yapıyor olması bu kafa karışıklığının en büyük göstergelerinden biriydi. Bosh pozisyon ve tarz olarak tamamlayıcı role çabuk uyum sağlayan bir basketbol oynadığı için onun varlığı çok büyük sorun değildi fakat saha içinde ve dışında takımın 1 numarası olmaya alışmış iki oyuncunun bu rolü aynı anda sürdürmesi imkansızdı. Bir çok kişi hem Wade'in takımına katıldığı, hem de şahane bir pasör olması nedeniyle Lebron'un Heat'in Pippen'ı olmasını bekledi ama bu imkansızdı. Wade belki Lebron'dan daha iyi skorer olabilir. Ama dünyanın en iyi basketbolcusunun bir başka oyuncuyu tamamlaması söz konusu olamaz. Lebron'un Cavs'de bir türlü sona ulaşamamasının nedeni sürekli sadece tamamlayıcı parçaların (ki onların da çok tamamladığı söylenemez) yanında oynamak zorunda olmasıydı. Lebron maç içerisinde zaman zaman skor yükünü ve savunma ilgisini üzerinden alacak, attığı şahane pasları pota içinde bitirebilecek bir oyuncuya ihtiyaç duyuyordu. O ihtiyaca Wade'den daha iyi cevap verecek bir oyuncu bulunamaz. Her ne kadar bir çok yorumcu Wade'in sakatlıklarının buna imkan verdiğini düşünse de, Wade'in sadece saha içinde Lebron'u tamamlayan bir oyuncu olmayı kabul etmesi değil, yıllardır Tanrı'dan sonra geldiği bir şehirde bir başka oyuncunun liderliğini izlemeyi kabul etmesi böylesine büyük bir egoyu da göz önüne aldığımızda çok büyük bir fedakarlık. Geçtiğimiz sezon yaşanan hayal kırıklığının bu fedakarlığı kamçılayan en büyük etken olduğunu unutmayalım. İşte kaybederken kazanmayı öğrenmek dediğimiz şey de tam olarak bu. Wade başarı için fedakarlık yapması gerektiğini kaybederek öğrendi. (Shaq'in ilk şampiyonlukta ona katılması da bir etkendir şüphesiz) NBA'de şampiyonluklara ve onu kazanan oyunculara gösterilen müthiş saygıyı haklı çıkartan unsurlardan birisi de, kazanmak için oyuncuların yaptıkları fedakarlıklar. (Pippen'ın Jordan'ın olmadığı sezon MVP'lik bir sezon geçirmiş olduğunu hatırlayın. Bulls'tan ayrılıp sıradan bir takımda her sezon bunu yapabilirdi ve şu an Pippen gerçek bir lider miydi diye saçma sapan bir tartışma yapmıyor olurduk. Fakat o başarı için Jordan'ın Robin'i olma rolünü büyük bir zevkle yerine getirdi ve tarihin en büyük oyuncularından biri olduğunu da kitaplara yazdırdı.) Böylelikle Lebron üzerindeki ne kadar sorumluluk almalıyım, ne noktada devreye girmeliyim baskısını üzerinden atarak tamamen dümene geçti ve totalde kariyerinin en iyi sezonunu geçirerek takımını şampiyonluğa ulaştırdı. Lebron geçtiğimiz sezon da özellikle Bulls serisinde oyunu domine etmiş ve harika performanslar sergilemişti. Ama Pacers, Celitcs serisinde yaptıkları ve final serisi performansları, tam anlamıyla lideri olduğunu hissetmediği bir takımda asla gelemezdi. Ne kadar büyük bir yetenek olursanız olun, takım arkadaşlarınızın sizi takip ettiğinden emin olmazsanız, kafanızın bir köşesinde bir acaba oldukça yüzde yüzünüzü sahaya yansıtamazsınız. Ne Wade'in dalgalı performansı, ne de Bosh'un sakatlığı takımın nakavt olmasına sebep olmadı çünkü takımın lideri halen onlarlaydı ve diğerlerinin de geri geleceğini biliyorlardı.

Lebron James'in yıllardır bir silahı haline getiremediği post oyunu zaten durdurulamaz oyununu bir seviye daha yukarı çıkarmasını sağladı. (Hala neden bu kadar geç kaldığını da anlayabilmiş değilim.) Lebron zaten fizik olarak inanılmaz güçlü ama onu asıl postta durdurulamaz kılan ikili sıkıştırma geldiği an attığı inanılmaz pasları. Heat'in şutörleri kaleyi saran okçular gibi yerlerini aldığında Lebron'a sıkıştırma getirmenin bedeli büyük oluyor. Dışardan, arkadan, dipten, yardım nereden gelirse gelsin Lebron doğru adamı topla buluşturmayı başarıyor. Bu da yardım getirmeyi neredeyse imkansız hale getiriyor. Üstelik arkasına fiziği ile eşleşecek bir oyuncu koysanız hızıyla eşleşemiyorsunuz, hızı ile eşleşseniz fiziği ile. Tüm bunlara rağmen Lebron'un hala post oyununun gelişime açık olduğunu düşünmek insanı biraz endişelendiriyor. Ayak hareketlerini ve fade away'lerini durdurulamaz bir noktaya getirdiğinde Lebron'u savunmak neredeyse tamamen imkansızlaşacak. Lebron'un da sadece bu gelişim ile yarattığı farkı iyi görmesi, şampiyonluğun sarhoşluğuna kapılıp bu gelişimden vazgeçmemesi gerekiyor. Bir şampiyonluk kazanması bir çok açıdan ona sıra atlattı ve büyük bir rahatlama, özgüven sağladı. Ama gerçekten tarihin en iyileri arasında olmak istiyorsa bunu sadece bir şampiyonlukla değil, liderliğini yaptığı bir hanedanlıkla gerçekleştirebilir. Hanedanlık kurmak içinse, şansı(zlığı) dahi yenmeniz gerekir.

Son söz de Thunder için... Oyunculardan koçuna kadar rakibe saygı konusunda da çok büyük bir örnekti Thunder. Eminim onlar da tıpkı geçen seneki Bulls taraftarı gibi sonucun oynanan oyunu yansıtmadığını, rakiplerini yenebilecek güçte olduklarını düşünüyorlar ki haksız sayılmazlar. Fakat zamanı değildi, henüz değildi. Durant ve göz yaşları geleceğin şampiyonuna baktığımız bir göstergesiydi. Ve evet çocuk, senin de sıran gelecek. O gün geldiğinde rakip dahi olsak, senin için de sevineceğim, duygulanacağım.