Navbarı Gizle / Navbarı Göster

Ana Menü

2 Eylül 2012 Pazar

Bulls 2012 - 2013 Sezonu Önizlemesi Bölüm 2: Sezon Senaryoları



2012-2013 sezonunda Bulls'un ne yöne gideceğini belirleyecek etkenlerin bir çoğu bilinmez durumda. Rose'un sakatlıktan ne zaman ve ne derece sağlıklı bir şekilde döneceği, Deng'in ameliyat olup olmayacağı, yeni bench oyuncularının takıma uyumu vs. İşte tüm bu belirsizliğin de etkisiyle, ikinci bölümde yeni sezona dair tahminleri yaparken sezonu üç farklı senaryoda değerlendirmeye karar verdim; En İyi Senaryo, En Kötü Senaryo, Benim Tahminim...

En İyi Senaryo: Enseyi çok karartmadan önce biraz umut dağıtalım.

Deng ameliyat olmaz. Rose all-star arasından itibaren tam performans verecek şekilde döner. Diğer tüm oyuncular major bir sakatlık yaşamaz. Kirk takıma çabuk uyum sağlar ve Deng, Hamilton, Boozer, Noah dörtlüsüne katılarak, Rose dönene kadar Bulls'u play-off çizgisi üzerinde tutar. Boozer, Noah, Hamilton beklenen katkıları verirler. Thibs'in savunma şablonunda bench oyuncuları geçen seneye oranla büyük fark yaratmaz. Rose'un dönüşü ile takım performans yükselterek ilk 4 içinde play-off'lara kapağı atar. Play-off'lara herkes sağlam bir şekilde ve takım ritm bulmuşken girilir... Devam edemeyeceğim sanırım. Bu kadar iyimserlik bana göre değil. 

Belki şu anda kulağa çok iyimser geliyor ama tüm bunlar çok da uzak ihtimaller değil. Her şeyden evvel Deng'in ameliyat olma ihtimali olimpiyatlar başlamadan önce Thibs'in ve olimpiyatlar sırasında da kendi açıklamalarından anlaşılacağı üzere geçen seneye oranla bir hayli düştü. Deng olimpiyatlar boyunca da bileğini iyi hissettiğini ve ameliyata ihtiyacı olmadığını söylemişti. Hazırlık kampı başlayana kadar geçecek sürede bileğini bir hayli dinlendirme fırsatı bulacak ve Kobe gibi o da bu sakatlığı ameliyat olmadan atlatacaktır.

Rose'un sakatlığı ile ilgili gelen haberler de ümit verici. Son olarak takvimin 2-3 hafta ilerisinde olduğuna dair haberler geliyor. Genç yaşı ve çalışma azmi sakatlığı çabuk atlatmasına yardımcı olacak iki ana etken. Rose'un normal şartlarda Ocak-Şubat dönemi içerisinde dönmesi bekleniyordu. Önde giden takvimi de göz önüne alırsak All-Star arasından sonra tam performansla sahada olması büyük sürpriz değil. Eski performansında dönmesi ise sadece iyimser bir tahmin olabilir ancak.

Kirk'ün takıma çabuk uyum sağlaması da beklenir bir durum. Organizasyona, şehre, seyirciye, hatta takımdan bazı arkadaşlarına dahi yabancı bir isim değil Hinrich. İyimser tahmin onun takıma çabuk uyum sağlaması kadar, Rose'un olmadığı dönemde takımı play-off çizgisinde tutabilmesi. Bunda Kaptan Kirk'ün performansı kadar etkili olacak bir diğer unsur ise kenar oyuncularının katkısı olacak. Bulls'u son iki sezondur ligin tepesinde tutan en büyük etken ligin en derin ve en kuvvetli benchine sahip olmasıydı. İyimser tahminle bile mevcut kenar oyuncularının eskilerinin yerini tutacağını söylemek mümkün değil. Ancak Rose'un yarısında tam performans vereceği bir sezonda Bulls'u ilk 4 içinde tutacak kadar katkı vermelerini beklemek iyimser bir tahmin sayılabilir.

En Kötü Senaryo: Kötü senaryoları kurmak bana daha uygun.

Deng ameliyat olur ve ligin ilk 2 ayını kaçırır. Rose sakatlıktan Şubat sonu gibi döner ama kısıtlı sürelerde. Sezon bitene kadar tam ritm bulamaz. Kirk bir türlü performansını bulamaz ve daha ilk iki ayında Deng ve Rose'un yokluğunda üzerine binen ağır sorumluluğu kaldırmakta zorlanır. Hamilton sezonu yine yarı sakat yarı sağlam geçirir. Boozer kötü giden sezonda iyice hedef tahtası haline gelir. Bench oyuncuları çok kısıtlı katkı verir ve takım kimyası darmadağın olur. Bulls play-off'a kalamaz ve yaz sezonunda her şey sil baştan başlanır.

En iyimser tahmine oranla gerçekleşme oranı aynı seviyelerde bir senaryo bu da. Deng'in ameliyat ihtimalinin çok azaldığını söylemiştim. Yine de o az da olsa olan ihtimalin gerçekleşmesi söz konusu olabilir. Hem Deng'in, hem de Rose'un yokluğunda tüm yük Kirk Hinrich'le Hamilton'ın üzerinde olacaktır. Ya da öngördüğüm gibi Hamilton'ın sezonunun yarısını sakat geçireceğini düşünürsek tek başına Kirk'ün. Hinrich doğal olarak bu kadar ağır yükü tek başına kaldıramayabilir ve bu onun ritm bulmasını, özgüvenini tekrar sakatlığı öncesindeki düzeye çıkarmasını engelleyebilir. Tüm bu kaos ortamında yine tüm küfürü Boozer yiyecektir. O bir sene daha yaşlı bir hale gelmişken taraftar bir sene daha tahammülsüz bir düzeye gelmiş olacak ona karşı. 

Reinsdorf'un "Rose %100 olmadan geri dönmesine izin vermeyeceğim." açıklamasından sonra Rose'un dönüşünün Şubat sonuna kalabileceğini düşünmeye başlamıştım. Her ne kadar takvimde önde gidiyor olsa da, Reinsdorf'un takımın en büyük yatırımını çok ufak bir ihtimal olsa dahi riske etmek istemediği açıkça ortada. Hal böyleyken ve üstüne bir de sezon zaten kötü gidiyorken Rose'un alınabilecek minimum riskle sezona bir hayli geç başlayabilme ihtimali var. Bulls'un hedeften uzaklaşmış bir hale gelmesiyle organizasyon kalan maçları Rose için rehabilitasyon dönemi olarak değerlendirmek isteyebilir. 

Benim Tahminim: İki tarafından ortasında, benim sezona dair tahminlerime bakalım.

Deng ameliyat olmaz. Rose All-Star arasından sonra kısıtlı sürelerle döner ve play-off'a doğru tam ritmini bulur. Takım Rose'un da katılmasıyla 6-8 aralığında play-off'lara girer. Benchin katkısı sınırlı olur. Rotasyon daralır ve ilk 5 oyuncuları uzun süreler sahada kalır. Deng, Taj, Noah ve Hamilton iyi bir sezon geçirir.  Kirk vasat üstü oynar tüm sezon. Boozer yine kimseye yaranamaz. Takım play-off ilk turunda elenir. Ve filmi başa sararız...

Ne en iyi senaryo kadar iyimser, ne de en kötü senaryo kadar kötümser değilim bu sezon için. Tahminim yukarıda kısaca özetlediğim gibi Bulls'un play-off'a 6-8 bandında girmesi ve ilk tur takımı olması. Ha tahminlerimin bu yönde olması, diğer senaryoların gerçeğe dönüşmesi halinde "Ben demiştim!" diyecek olmamı engellemiyor elbette. Anca sezona bu kadar uzaktan bakarken, yapabileceğim en gerçekçi tahminler de bunlar.

Sezonun Kilit Adamı: Tom Thibodeau. Bu takımın nereye gideceğini belirleyecek en büyük etken o. Seçimleri, stratejileri, tercihleri ile bir takıma +10-15 galibiyet getirebilecek kalibrede bir koç. Takımda bench neredeyse tamamen değişmişken, Rose'un sezonun en az yarısında olmayacağı öngörülüyorken, sezonun kaderini tayin edecek en kritik adam rolünde o olması sürpriz değil. Thibs'in her maçı çok ciddiye alan, savunma öncelikli bir koç olması normal sezonda Rose yokken dahi Bulls'un çok iyi maçlar çıkarmasını sağlamıştı. Elinde belki daha kısıtlı bir takım var ama beklentiler de aynı oranda kısıtlı olacak. Dilerim ki Bulls'u play-off takımı kimliğinde tutmaya devam edecek.

Sezonun Takip Edilecek Oyuncusu: Taj Gibson. Bench Mob'tan yadigar tek üye. Bu onun kontrat senesi ve Ömer'in de gidişiyle artık 5 numarada da görev alarak süresi artacaktır. Her sene biraz daha iyiye gidiyor ancak özellikle bu sezon artan süresiyle de birlikte patlama yılı olabilir. Ömer'in takımda tutulmamasının sebeplerinden biri de onun kontratı için yer açmaktı. Bulls tercihini Gibson'dan yana kullanarak doğru seçimi yaptı. Boozer'ın gelecek sezon da olmayacağını varsayarsak, hem iyi bir kontrat kapmak, hem de ilk 5'i hak ettiğini göstermek isteyecek olması büyük motivasyon kaynağı. Sezonunu yakından takip etmekte fayda var.

Rotasyon: 

Rose Dönene Kadar: İlk 5: Hinrich - Hamilton -  Deng -  Boozer - Noah. Yedek 5: Nate - Belinelli - Butler - Gibson - Nazr Mohammed. Rotasyoncular: Teague, Radmanovic.

Rose Döndükten Sonra: Rose ilk 5'e, Hinrich yedek 5'e, Nate de rotasyonculara kayar. Gerisini yazdırmayın bana baştan boşuna.

26 Ağustos 2012 Pazar

Bulls 2012 - 2013 Sezonu Önizlemesi Bölüm 1: Gelenler - Gidenler


İki yıl önce sezon başlarken şu ankine benzer bir bilinmezlik duygusu hakimdi bana. Yaz döneminde bench neredeyse tamamen değişmiş, zengin serbest oyuncu  pazarından Carlos Boozer ile dönülmüştü. Takımın başına çaylak bir koç getirilmişti ve kimse takımdan tam olarak ne beklemesi gerektiğini bilemiyordu. Bulls bir sezon önce son sıradan play-off'a girmeyi başardıysa da ilk turda elenmişti. Herkes bir gelişim bekliyordu, ancak sezon bittiğinde takımın normal sezonu lider bitirmesini, Rose'un sezonun MVP'sini olacağını (bu maddenin tek istisnası bizzat Rose'un kendisi olabilir) ve takımın doğu finali oynayacağını sezon başından kimse tahmin edememişti. 

Derrick Rose'un sakatlığı ile başlayan ve yazın bench mob'ın neredeyse tamamen dağılması ile devam eden süreç sonrası benzer bir belirsizlik hakim. Sorun sadece takımın bench oyuncularının değişmiş olması değil, aynı zamanda Rose'un durumu da belirsizliğe neden olan baş aktörlerden. Sakatlıktan ne zaman döneceği, ne kadar sağlıklı döneceği, döndüğünde eski oyununa ne kadar yakın bir oyun oynayabileceği ve onun yokluğunda takımın ne düzeyde tutunabileceği kimsenin önceden kolayca kestiremeyeceği fakat Bulls'un sezonunun kaderini çizecek olan etkenler. Yine de iki sene önceye göre daha belirli olan durumlar da var. Mesela Carlos Boozer'dan artık kimse (ben dahil) all-star performansı beklemiyor. 

Sezonun ne çizgide başlayıp ne çizgiye gelebileceğine dair tahminler yürütmeden önce gidenlere ve gelenlere bir göz atalım;

GİDENLER

Ömer Aşık: Sayesinde Arenas provizyonunun uzmanı olduğumuz milli pivot bana göre giden oyuncular içerisinde eksikliği en çok hissedilecek isim olacaktır. Ömer'in artık herkes tarafından fark edilmiş olan pota altı savunması, geldiği günden bu yana hep üst düzey olan takım savunması, blok yapamasa dahi rakibini şutunu değiştirmeye zorlaması zaten malum ve bunların yeri doldurulması çok zor. Ömer'i Bulls için çok daha değerli kılan ise bu özelliklerinin Heat karşısında iki kez daha değerli hale geliyor olması. Mevcut görüntüde doğuda halen hedef takım Heat ve Lebron, Wade ikilisini en çok zorlayan savunma faktörlerinden birinin pota altını kapatan uzunlar olduğunu biliyoruz. Mevcut finansal planlar içerisinde Houston'ın teklifinin karşılanmamasını anlayışla karşılıyorum. Ancak Bulls'un Ömer'le birlikte savunmada yedek beş oyundayken, bir çok takım güç kaybederken, güç artırabiliyor olmasını gelecek sezon, özellikle de Rose'un olmadığı dönemde çok arayacağını da öngörebiliyorum.

Kyle Korver: Ömer'den sonra yokluğu en çok hissedilecek ikinci adam Korver olacaktır. Hawks'a trade exception karşılığı giden Korver, takımın üç sayı çizgisi gerisinden en büyük tehdidi durumundaydı. Korver finansal planlar çerçevesinde gönderildi belki ancak Bulls'un hücumda ondan biraz daha üç sayı çizgisi içerisinden hücum beklediği de bilinen bir gerçek. Korver eşi benzeri NBA'de dahi az bulunan bir üç sayı uzmanı ancak bununla beraber topu yere vurduğu anda etkisi %70-80 azalan bir oyuncu. Bu haliyle şampiyonluğa giden bir takımda 5 milyon dolarlık kontratı sorun yaratmazdı ancak gelecek sezon için Korver Bulls için fazla pahalı. Bu yine de Bulls'un onun 3 sayı üretimini ve Rose'a açtığı alanı özlemeyeceği anlamına gelmiyor. 

C.J. Watson: Pacers serisinin sonunda yaptığı hata tek sebep değil belki, ancak iki senelik Bulls macerasının güzel bir özeti. Watson sadece geçtiğimiz sezon değil, ilk sezonunda da play-off'larda çok kötü performans göstermişti. Ancak sağlıklı Rose'un arkasında gözler geçtiğimiz sezon olduğu kadar üzerinde olmadığı için gösterdiği performans çok fazla göze batmadı. Geçtiğimiz sezon ise ondan Rose'un boşluğunu doldurması beklendi. Bu görevi ligde dahi yapabilecek sayılı isim varken (belki de yokken) Watson'ın altından kalkmasını beklemek ona da büyük bir haksızlık olur. Ancak bu gerçek dahi iki sezon üst üste play-off'larda hiç bir varlık gösterememiş olduğu gerçeğini değiştirmez. Forman ve Paxson ikilisinin sezon çok daha başarılı bitseydi dahi Watson'ın opsiyonunu kullanmayacağını tahmin edebilirdik.

Ronnie Brewer: Sezon başladığında Hamilton'ın da yokluğunda ciddi katkı verdi Brewer. Özellikle sıkıntı olan orta mesafe ve uzak mesafe şutlarında ciddi gelişim göstermiş gibiydi. Sezon ilerledikçe Brewer'ın şut güveni tekrar bozuldu. Rip'in bir var bir yok döneminde ilk beş ve yedek beş arasında gidip gelmekte biraz bocaladı. Play-off'larda ise Rose'un sakatlığı sonrası Bulls'u savunması daha kolay bir takım haline getirmekten çekinen ve hücuma çok ihtiyacı olan Thibs onun süresini çok kısıtladı ve hatta bir maç tamamen kenarda oturttu. Brewer'ın şutunun zayıflığı rakiplerin onu bir metre geriden savunmasına neden oluyor ve bu durum Rose gibi delici bir guard için çok da tercih edilebilir bir alan dağılımı yaratmıyor. Savunmada, özellikle de top çalmada çok önemli bir isim olmasına rağmen Thibs'in top çalmaya pek müsait olmayan risksiz savunma şablonları yüzünden bu yönünü de çok fazla ortaya koyamıyordu. Brewer da Korver gibi, gelecek sezon için fazla pahalı kalacaktı ve kontratının opsiyonu kullanılmayarak serbest bırakıldı. 

John Lucas III: Takımdan ayrılması beni sevindiren tek oyuncu. Sıfırın altında basketbol IQ'suna sahip. Topu elinde ezen bir PG. 2011-20102 sezonunda Rose'un oynamadığı tek normal sezon maçında, Denver karşısında son anda oyuna girmiş, kendisine yapılan faul sonrası iki serbest atışı da kaçırarak maçın kaybedilmesine neden olmuştu. Babasının Thibs ile olan yakın ilişkisi söz konusu olmasaydı muhtemelen o maç kariyerindeki son NBA maçı olabilirdi. Rose'un yokluğunda kendisine iyi bir isim yapmayı ve Raptors'dan kontratı koparmayı başardı. Asla Bulls kalibresinde bir takımda yer almaması gereken bir oyuncuydu ve tekrar sözleşme yapıldığını gördüğüm kabuslarımın son bulmasından dolayı çok mutluyum.

Mike James ve Brian Scalabrine: Rose'un sakatlıkları ile kadroya dahil olan James kısıtlı sürelerde iyi işler çıkardı. Bir nevi acil imdat çekicini kıran Bulls'un mevcut şartlarda bulabileceği en iyi isimlerden biriydi ve görevini de yerine getirdi. Scalabrine'nin basketbol kariyeri ise başka bir yöne gidebilir. Zaten oldukça azalmış olan basketbol içi katkısı artık yok denecek kadar az durumda. Benchte oyuncudan çok koç gibi görev alan Scalabrine için eşofmanlardan tamamen kurtularak takım elbise giyme zamanı geldi artık. Onu bekleyen bir başka kariyer olasılığı ise maç yorumculuğu ve bu ihtimalin çok yüksek olduğunu da belirtmekte fayda var.

GELENLER

Kirk Hinrich: 

Geçtiğimiz sezon istatistikleri: Maç başına: 25,8 dk - 6,6 s - 2,1 r - 2,8 as - 0,8 tç - 0,2 blk - 1,2 tk -  %41,4 2s -  %34,6 3s - %78,1 sa

2003-2010 yılları arasında 7 sezon Bulls forması giydikten sonra Wizards'a, oradan da Hawks'a giden Kaptan Kirk yuvaya geri döndü. Berto Center yakınlarındaki evini Chicago'dan ayrıldıktan sonra dahi satmayan Hinrich, geçtimiz sezon geçirdiği omuz ameliyatından sonra çok da istediği düzeyde dönüş yapamadı. Her iki guard pozisyonunu da oynayabiliyor olmasına rağmen asıl etkili ve rahat olduğu pozisyonu PG. Rose dönene kadar Bulls'un dümeninde olacak isim de o. Hinrich için bu dönem, tekrar eski ritmine ve formuna kavuşmak için önemli bir şans. Rose'un yokluğunda süre konusunda sıkıntısı olmayacak ve takımın sorumluluğu büyük oranda onun üzerinde olacaktır. Böyle bir sorumluluğu yüklenirken alışık olduğu bir organizasyona ve şehre geri dönüyor olmasının büyük avantajını da yaşayacaktır Hinrich. Çok iyi bir guard savunmacısı olan Hinrich'in Rose döndüğünde ise hem onu hem de Rip'i yedekleyebilecek olması, Thibs'e yeni kenar seçeneklerinde esneklik şansı veren nadir durumlardan biri. Hinrich'in pas öncelikli oyun yapısı, Rose'un yokluğunda geçtiğimiz sezonda olduğu kadar hücum yükünün oyun kurucu üzerinde olmasını değiştirebilir. Ancak yine de hücum sıkıştığında ve 24 saniye süresi tükenmek üzereyken kullanılacak zor şutları Deng ile birlikte paylaşacaklarını öngörmek çok da zor değil.

Marco Belinelli:

Geçtiğimiz sezon istatistikleri: Maç başına: 29,8 dk - 11,8 s - 2,6 r - 1,8 as - 0,7 tç - 0,1 blk - 1,0 tk - %41,7 2s - %37,7 3s - %78,3 sa

New Orleans'da çok iyi iki sezon geçirdi. Kariyerinin zirvesinde. Korver kadar iyi bir üçlükçü değil ancak ona göre topu yere vurduğunda çok daha etkili olabilen bir oyuncu. 2 numara yedeği için Bulls'un sistemine hücum yönünde uyan bir isim Marco. Ancak işin savunma tarafı için aynı şeyleri söylemek zor. Thibs'in savunma şablonunda Korver'lı 5'lerin dahi çok iyi işler çıkarabildiğini biliyoruz. Korver'ın savunmada çok iyi olmamasına rağmen istekli olması bunun en büyük sebebi. Marco'nun ne kadar istekli olacağını ise göreceğiz. Zaten yıllık 1.9 milyon dolarlık bir kontratla oyunun iki tarafında da harikalar yaratmasını beklemek hayalperestlik olacaktır. Rose dönene kadar 2 numarada Rip'le süreleri paylaşacak Belinelli, Hornets'da gösterdiği performansı devam ettirmesi halinde, yeni benchin en önemli oyuncusu haline gelecektir.

Nate Robinson:

Geçtiğimiz sezon istatistikleri: Maç başına: 23,4 dk - 11,2 s - 2,0 r - 4,5 as - 1,2 ç - 0,0 blk - 1,5 tk - %45,4 2s - %36,5 3s - %83,2 sa

Robinson NBA'in muhtemelen en antipatik karakterlerinden biri. Bulls forması giymesi dahi bu durumu benim için çok değiştirmeyecektir. 2008-2009 sezonunun sonunda Knicks'ten ilk ayrılışı sonrası farklı takımları gezerken dalgalı performanslar sergileyip, o sezonki performansını yakalaması pek mümkün olmamıştı. Geçtiğimiz sezon ise Golden State'de hiç de fena olmayan rakamlar yakaladı. 4,5 asist ortalaması ile kariyerinin en yüksek sezon ortalamasına ulaştı. Tabii bu rakamlarda Warriors'ın yüksek tempolu oyununun etkisi büyük. Bulls gibi daha statik hücum eden, oyunu daha yavaş oynayan bir takımda aynı katkıyı vermesini beklemek mümkün değil. Rose dönene kadar yedek PG'de önemli süreler alacak olsa da Marquis Teague'in nefesi ensesinde olacaktır. Bir yıllık kontratını göz önüne aldığımızda Bulls yönetiminin benzer performans göstermesi halinde Teague'in sahada kalmasını tercih edecekleri aşikar. Yine de 1.2 milyon dolarlık veteran minimum kontratı ile Robinson fiyat/perfomans oranı yüksek oyunculardan biri olabilir.

Vladmir Radmanovic:

Geçtiğimiz sezon istatistikleri: Maç başına: 15,4 dk - 4,5 s - 2,9 r - 1,1 as - 0,4 tç - 0,3 blk - 0,7 tk - %37,6 2s - %37,0 3s - %75,9 sa

Radmanovic Scalabrine'den doğan boşluğu dolduracak demek isterdim ama ortada doğan bir boşluk varsa o da basketbol dışı faktörlerden doğan bir boşluk ki, onu Radmanovic'in doldurması mümkün değil. Bir kaç normal sezon maçında iyi performans gösterir, bazı maçlar süre dahi almaz. Olur da play-off oynarsa takım, sakatlık olmadıkça çoğu maç oyuna dahi girmez. Yine de 3 sayı atabilen bir PF olarak Bulls kadrosuna iki sezondur olmayan bir alternatif getirdiğini belirtmek lazım. 

Nazr Mohammed:

Geçtiğimiz sezon istatistikleri: Maç başına: 11,0 dk - 2,7 s - 2,7 r - 0,2 as - 0,3 tç - 0,6 blk - 0,4 tk - %46,7 2s - %00,0 3s - %56,5 sa

Ömer'in yokluğunda yedek pivot için Bulls'un çok fazla seçeneği yoktu. Mohammed mevcut seçeneklerden çok da kötü olmayan biriydi aslında. 34 yaşındaki veteran OKC'deki görevine benzer bir görev üstlenecek Bulls'da. İşin savunma tarafında Ömer kadar katkı vermesi mümkün değil. Dakikaları da daha kısıtlı olacaktır. Bulls'un yedek center pozisyonunda Nazr Mohammed kadar Taj Gibson'dan da faydalanmak zorunda kalacağını tahmin ediyorum. 

İkinci yazıda gelecek sezona dair genel resme bakıp, sezon tahminlerini yapmaya çalışacağım.

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Bench Mob Neden Dağıldı?


Chicago Bulls'u son iki sezondur ligin zirvesinde tutan en büyük etkenlerden biri kadrosunun derinliğiydi. Oyuna olan büyük etkileri sayesinde Bench Mob ismini alan gurubu Bulls yönetimi bu yaz dağıtmaya karar verdi. Bir çok Bulls taraftarının bugünlerde cevabını aradığı soru; Bulls ligin en değerli kenar guruplarından biri olan Bench Mob'u neden gönderiyor?

Tıpkı hayatın bir yansıması gibi basketbolda da her şey çok hızlı değişiyor. Daha bir kaç ay önce Rose ile play-off'lara giren Bulls'un Heat'i geçebilme ihtimalleri konuşulurken, bugün gelecek sezon play-off yapıp yapamayacağı (bazıları için) soru işareti haline geldi takımın. Süreci başlatan ise, Derrick Rose'un bağlarını zedelemesi oldu. Tıpkı Rose'un bağları gibi, Bulls'un kısa vaadede şampiyonluk hesapları da çok büyük yara aldı. Rose'un büyük bölümünde oynamayacağı neredeyse kesin olan bir sezonda Bulls'un büyük hedeflere yürümesinin imkansız olduğu malum. Özellikle Heat'in hali hazırda şampiyon kadrosunda bir de Ray Allen gibi şahane bir parça eklediği bir ligde, doğuyu kimin kazanacağı neredeyse kesin. Lebron ya da Wade ve Bosh ikilisi aynı anda sakatlanmadıkları müddetçe doğudaki hiç bir takımın Heat'i yenmesi, gelecek sezon için mümkün görünmüyor. Hal böyleyken Bulls için mevcut kadroyu koruyup, Rose'un sakatlıktan eskisi kadar güçlü dönmesini ve play-off'larda tam gücüne ulaşmasını ummak bir seçenekti. Ancak bu alınacak finansal riskler göz önüne alındığında çok mantıklı bir hamle değildi. Bulls hedeflerin uzağında kalma ihtimali çok yüksek bir sezon için, bu zamana kadar asla ödemediği lüks vergisinden kaçabildiği kadar kaçmak istiyor. Mevcut şartlarda Korver, Brewer ve Watson üçlüsüne 13,2 milyon dolar ödemek bir lükstü. Şampiyonluk için yola çıktığınızda bu bedeller ödemeniz gereken bedeller fakat hedeflerden uzak kalacağınız ortada olan bir sezon için böyle bir harcama yapmanın ekonomik olarak yanlış olduğunu kabul etmek lazım. Üstelik Korver biraz ayrı kalmakla birlikte özellikle Watson ve Brewer'ın Bulls'un en çok ihtiyaç duyduğu play-off zamanı takıma katkılarının çok düşük olduğunu da unutmamalı. 

Yeni CBA ile birlikte eskisi gibi çılgınca para harcama dönemi bitti. Bundan büyük market takımları da dahil olmak üzere kimse muaf değil. Yeni CBA ile gelen ve son 5 sezonun 4 sezonunda lüks vergisi ödemiş takımların, her 1 dolar için ekstra 1 dolar lüks vergisi ödemelerini düzenleyen kural ile birlikte, özellikle gelecek sezonki gibi hedeften uzak kalınacağı ortada olan sezonlar için lüks vergisi ödememek, gelecek sezonlar için de önemli bir yatırım demek. Watson, Brewer ve Korver'ın hali hazırda 1 yıllık kontratları kalmıştı ve takımda kalsalar dahi gelecek sezon serbest oyuncu olacaklardı. Bulls süreci 1 sene hızlandırmakla kalmadı, önemli bir finansal yükten kurtuldu ve lüks vergisinden kaçınmak adına da iyi bir alt yapı hazırladı. Bench Mob'ın önemli parçalarından biri olan Ömer'in durumu ise zaten artık herkes tarafından biliniyor. Bulls'un gelecek sezonu mevcut resimde planladığını göz önüne alırsak, Ömer'in kontratının karşılanmaması planın bir parçası olarak kabul edilebilir. 

Bulls yönetiminin kısa vaadede takımın şampiyon olmasının mümkün olmadığını kabul ettiği ortada. Artık planlar iki sezon sonrası için yapılıyor. Rose sakatlığından tamamen dönmüş olacak ve Bulls finansal esnekliğini kısıtlayan bir çok kontrattan kurtulmuş olacak bu süreç içerisinde. Mevcut eklentiler takımın yapısını mümkün olduğunca koruyacak, minimum kontratlık eklentiler. Bulls'un eskisi kadar derin kadrolu ve mücadeleci bir takım olması mümkün değil ancak amaç mevcut kadroyla mümkün olduğunca üst sıralara çıkmak ve şehirdeki heyecanın sönmesini engellemek. Bulls yönetiminin şehrin takıma olan bağlılığının rahatlığında olduğunu da söylemek lazım. Takım ne kadar kötü giderse gitsin, Bulls hep en çok kazanan takımlardan biri olmaya ve United Center seyirci rekorları kırmaya devam etti. Önümüzdeki iki sezon da edecektir. Üstelik takımın ilk 5'inden (sakat Rose hariç) kimseyi henüz kaybetmediğini unutmamak lazım. Enseyi çok fazla karartmayı gerektirecek bir durum henüz yok. Bench katkısının bir hayli kısıtlığı olduğu play-off dönemi Rose da sağlıklı bir şekilde dönmüş olursa Bulls halen Heat dışında hemen hemen tüm takımları yenebilecek güçte olmayı sürdürebilir. Koç Thibs'in elindeki oyunculardan maksimum verimi alacağından şüphe yok. Ancak elinde eskisi kadar yapısına uygun bir oyuncu topluluğu olmadığı da yadsınamaz bir gerçek. Bulls normal sezonda ligin en iyi takımı olamayacak belki ama halen doğuda ilk 5 içerisinde olacak kadar iyi bir takım olmayı, en kötü ihtimalle son sıradan dahi olsa play-off'a girmeyi başaracaktır.

Önümüzdeki sezonun Bulls için kolay geçmeyeceği bir gerçek. Daha kısıtlı bir kadroyla, büyük bölümünde takımın süperstarından mahrum olarak mücadele edecek takım. NBA'in gerçeklerinden biri de budur. Vaktinizin gelmesini beklemelisiniz. Bulls son iki sezon yakaladığı şansı kullanamadı. Big 3 Heat'te buluşma kararı almasaydı şu an bambaşka olabilirdi tablo. Ancak zaman Heat'in zamanıydı ve Bulls Rose'un sakatlanmasıyla mevcut dönemin kapandığını kabul etti. Artık yeniden zamanın gelmesi için bir takım hamlelerin yapılması gerekiyor. Bulls forumlarında ve bloglarında Reinsdorf'un takım için para harcamaktan kaçınması çok eleştiriliyor. Ben de Reinsdorf'un Bulls söz konusu olduğunda White Sox için olduğu kadar cömert olmadığını düşünüyorum. Üstelik Reinsdorf her zaman önce iş adamı sonra takım sahibi oldu. Fakat mevcut hamleleri onun eli sıkılığı ile bağdaştırmak gerçekçilikten uzak bir anlayış. Forman ve Pax takımın gitmesi gereken yöne gitmesini sağlıyorlar şimdilik. Bu sadece başlangıç. Gerçek eleştirileri yapabilmek için, Bulls'un zamanının gelmesini ve o zaman geldiğinde doğru isimlerin kadroda olup olmadığını görmek şart.

1 Temmuz 2012 Pazar

Ömer Aşık Yolcu Mu?


Çok değil, bundan yaklaşık iki sene önce Bulls.com yazarı Sam Smith'in onun hakkında Avrupa scoutlarından aldığı bilgileri paylaştığı yazısını hatırlıyorum. Kimsenin ondan ne beklememiz gerektiği hakkında fikri yoktu. Ağır sakatlıklar geçirmiş, Fenerbahçe ile yaşadığı sorunlar nedeniyle bir süre de bu nedenle basketboldan uzak kalmıştı. Zaten basketbola geç başlamış bir uzunun yaşadığı sıkıntıları yaşıyorken, üstüne sakatlıklar ve anlaşmazlıklar yüzünden basketboldan uzak kalmak zorunda kalması onun gelişimini büyük bir oranda engeldi. Bu şartlar altında benim Ömer'den beklentim düşüktü. Bir şekilde tutunabileceğini biliyordum ama kayda değer katkı vermesi için bir kaç sene geçmesi gerektiğini düşünüyordum.

İki sene geçti üzerinden ve şimdi Ömer'e Bulls'u iyice zora sokacak bir teklif gelmesin diye dua ediyoruz. Onu bu noktaya getiren serüven başka bir yazı konusu. Bu yazının konusu ise dün gece resmi olarak başlayan serbest oyuncu pazarında Ömer'in durumu ve geleceği. Daha önce yazmıştım fakat tekrarlamakta fayda var. Herşeyden evel Ömer sınırlı serbest oyuncu. Yani Bulls, Ömer'e gelen bir teklifi Ömer'in de kabul etmesi durumunda, aynı teklifi vererek onu takımda tutma hakkına sahip. Ömer ayrıca Arenas Provizyonu olarak bilinen bir istisnaya da konu. Buna göre Ömer'e gelecek teklifin, ilk senesi tam orta düzey kontrat (Full MLE) seviyesini geçemiyor (5 milyon dolar). İkinci senesi standart bir %4.5'lik artışa sahip. Üçüncü senede ise kısıtlama kalkıyor ve takımlar maksimum kontrat seviyesine çıkabiliyor. Dördüncü senede ise %4.1'lik bir artış gelebiliyor. Eğer teklifin üçüncü senesi, %4.5'lik artıştan fazla bir artış içeriyorsa, teklifi yapan takımın, teklifin yıllık ortalaması kadar maaş sınırına sahip olması gerekiyor. Yani bir takım Ömer'e, ilk iki senesi 5 ve 5.2 milyon dolar, son iki senesi ise 12.6 ve 13.1 milyon dolarlık bir kontrat teklif edebilmesi için, maaş sınırında kontrat toplamı/kontrat yıl toplamı kadar (36 m dolar/4= 9 milyon dolar) maaş sınırı boşluğuna sahip olmalı. Şayet Bulls böyle bir kontratı karşılayarak Ömer'i takımda tutarsa, bu durumda maaş sınırı hesabında teklifin yıllık ortalaması değil, her seneye denk gelen gerçek tutar göz önüne alınacak. Ömer'in ilk iki senesi orta düzey kontrat ve standart artış, son iki senesi ise maksimum kontrat ve standart artış olarak hesaplandığında alabileceği maksimum kontrat, yaklaşık 36-37 milyon dolar civarında olabiliyor.

Dün gece gelen haberlere göre Rockets Ömer'e yıllığı 8 milyon dolara gelen bir kontrat önermiş. Arenas provizyonuna göre hesaplanırsa, bu teklifin 4 yıl olması durumunda yıllık maaş tutarı şu şekilde olmalı:

1. Yıl 5.000.000
2. Yıl 5.225.000
3. Yıl 10.648.000
4. Yıl 11.127.000
TOPLAM 32.000.000


Bu tabloda Ömer Rockets'a giderse maaş sınırında yıllık 8 milyon dolarlık bir yer tutacak. Bulls'un bu kontratı karşılayıp Ömer'i takımda tutması halinde ise, yukarıda yazan miktarlar yansıyacak maaş sınırına. Bu durumda ilk iki senesi olmasa da, üçüncü seneden itibaren Bulls maaş sınırında yeni bir 8 haneli kontrat yer alacak demektir. İşin basketbol tarafına sonra geleceğim fakat Bulls'un herşeyden önce finansal açıdan böyle bir teklifi karşılaması mantıklı değil. Takım bu sene hali hazırda lüks vergisi ödemekten nasıl kaçınacağını hesaplarken, iki seneden sonra tüm finansal esnekliği bitiren bir kontratı yüklenmek istemeyecektir. Üstelik yeni CBA ile gelen ağır lüks vergisi oranları gelecek sezondan sonra uygulanmaya başlayacak. Bulls böyle bir kontratı karşılayarak Ömer'i takımda tutsa bile, üçüncü senesi gelmeden onu takas etmenin yollarını arayacaktır ki, o noktaya gideceğini de sanmıyorum işin. Yıllık ortalaması 5-6 milyon dolarda kalan bir tekliften fazlası, Bulls için herşeyden evel ekonomik anlamda karşılanması imkansıza yakın bir teklif anlamına geliyor.

İşin finansal boyutu bir yana, basketbol açısından da bakıldığında Ömer'in böyle bir kontratı ne kadar hak ettiğini sorgulamak lazım. Özellikle Türk olarak Ömer'i daha başka seviyoruz, daha başka izliyoruz. Ancak ne olursa olsun, hücumdaki üretkenliği bu kadar sınırlıyken Ömer'e böyle bir kontrat vermek Bulls açısından büyük bir risk almak demektir. Aşık hali hazırda ligin en iyi savunmacı uzunlarından biri, çok iyi bir ribaundçu ve takım savunmasında ligin önde gelen isimlerinden biri. Blok yapamadığında dahi rakibini şutunu değiştirmeye zorlayan bir isim. Özellikle bu sene ile birlikte düz bir şekilde yükselmeyi ve faul almamayı da öğrendi. Fakat tüm bu harika savunma meziyetlerinin yanında, bu sene gelişme göstermesini beklediğim hücum tarafında kayda değer bir gelişim gösteremedi. Halen topu yakalamakta ciddi sıkıntılar çekiyor. Potaya çok yakın aldığında hemen smaçlayamazsa pozisyonları bitiremiyor. Serbest atış yüzdesi maç sonlarında sahada kalmasını zorlaştıran bir başka etken. Genel resimde Ömer şahane bir yedek uzunken, ilk 5'e yerleştirdiğinizde ise çok tek taraflı oyunu nedeniyle başka oyuncularla kompanse edilmesi gereken bir adam. Bu açıdan bakıldığında Bulls kadrosu böyle bir kadro değil. Kaldı ki Joakim Noah'ın varlığında zaten ilk 5'e yerleşmesi mümkün değil. Bulls'un harika bir yedek için böyle bir kontratın altına girme lüksü ise hiç yok. 

Rockets ya da daha teklif alması muhtemel diğer takımlar için baktığımda ise Ömer'in 8-9 milyon civarında bir teklif alması anlayışla karşılanabilir. Bu ligde potayı gerçekten koruyabilen savunmacı uzun bulmak çok zor ve Ömer bu açıdan ligin en iyilerinden biri. Fakat daha önce de belirttiğim gibi bu kontratı veren takımlar iki ihtimali göz önüne alıyor olmalılar. Ya diğer oyuncularla Ömer'in hücumsuzluğunu kompanse edebiliyor olmayı, ya da Ömer'in kendini hücumda geliştirebiliyor olmasını. Kişisel olarak her ne kadar ikinci senesinde beklediğim gelişmeyi gösteremese de Ömer'in hücumda bundan çok daha iyi olabileceğini düşünüyorum. En azından pick and roll sonrası potaya hareketli devrilirken aldığı pasları bitirebilir, hücum ribaundu sonrası küçülmeden direk potada bitirebilir ribaundlarını. Böylelikle 9-10 sayı ortalaması tutturabilir aldığı dakikalarda. Fakat maç sonunda sahada kalması için serbest atış yüzdesini mutlaka geliştirmeli. Ömer'in çalışmayı ne kadar çok sevdiğini bilen biri olarak gelişimine devam edeceğine şüphe yok. Yeterli maaş sınırı esnekliğine sahip takımlar için Ömer iyi bir hedef. Herşey bir yana Kwame Brown'un 7 milyon dolar kazandığı bir ligde Ömer'in aldığı 8 milyon dolar az bile.

Ömer açısından bakıldığında ise onun için basketbol çerçevesinde en iyi tercihin Bulls olduğunu söylemek zor. Her ne kadar şehri, takımı ve koçlarını sevse de Ömer'in aldığı dakikaların mevcut seviyesinden daha yukarı gitmesi ancak bir Joakim Noah takası ile gerçekleşebilir. Aslında bu geçen seneki kadar uzak bir ihtimal olmasa da Ömer'in en büyük avantajı seçim bir noktada kendi elinde değil. Aldığı en iyi teklifi kabul edecek ve sonra Bulls'un kendisini takımda tutmaya ne kadar kararlı olduğuna bakacaktır. Gar Forman her ne kadar Ömer'i takımda tutmak için gelen her tür teklifi karşılayacaklarını söylese de şu anda var olan resme baktığımda bunun mümkün olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Ömer bir çılgınlık yapıp, Bulls'da kalmak için takımla erken bir anlaşma imzalamadıkça, koca yürek artık Bulls forması giymeyecek diyebiliriz.

23 Haziran 2012 Cumartesi

Kaybederek Kazanmayı Öğrenmek


Üçlü bir araya geldiğinden bu yana, Heat taraftarı dışında kalan kesim olarak, hepimiz bunun geleceğini biliyorduk. Gelmesin istiyorduk, geçen sene gelmediğinde çok eğlenmiştik. Ama içten içe, hepimiz bir yandan, bunun eninde sonunda geleceğini biliyorduk. Sezon başladığında son noktaya varacak üç takım vardı. Rose ön çapraz bağlarını zedeleyerek sayıyı ikiye düşürdü. O ikili finalde çarpıştı ve kazanan Heat oldu.

Sezon boyunca Heat'in olası bir final eşleşmesinde OKC'yi rahat yeneceğini söyleyip durdum. Aslında finaller başlamadan önce fikrim değişmişti. Bosh'un sakatlığı sonrası tam performans veremiyor olması, Celtics serisinde süresinin kısıtlı olması ve Wade'in sakatlığının da etkisiyle dalgalı bir performans veriyor olması dengeleri eşitliyor gibi görünürken, Thunder'ın Spurs gibi makine düzeninde işleyen bir takıma karşı geriden gelip seriyi kazanırken gösterdikleri enerji ve performans 7 maçlık bir seri sonunda Thunder'ın kupayı kaldıracağını düşündürtmüştü bana. Finallerin başlaması ile gördük ki ne Bosh ne de Wade sakatlıklarının etkisinde kalmadan, vermeleri gereken performansı verebilir durumdaydı. İşin gerisi ise Lebron'a kalıyordu. O da üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerektiği gibi yerine getirdi.

NBA'de mutlu sona ulaşmak için genellikle önce yenilgiyi tatmak gerekir. Mutlu sona ulaşabilmek için önce yenilirsin, sonra gelir kazanırsın. NBA'de kazanmayı öğrenmek, yenilmekten geçer. Bu formül her iki takıma da çok uyuyordu. Heat geçtiğimiz sezon finalleri kaybetmiş, nasıl kazanmaları gerektiğini tecrübe etmiş durumdaydı. Thunder ise ilk kez geldiği NBA Finallerinde kaybederek, kazanmayı öğrenmeliydi. Bu bir NBA Finalleri serisi değil de konferans finalleri olsaydı, sonu çok daha farklı olabilirdi. En azından 6-7 maçlık bir seri olacağına eminim. Fakat NBA Finalleri basketbol kadar mental bir savaş. Tüm dünyanın gözü üzerinizdeyken ve hatanın neredeyse hiç telafisinin olmadığı bir atmosferde artık tavana ulaşmış bir baskı altında basketbol oynamak NBA basketbolunun en üst düzey sınavı. Son maç dışında tüm maçların ne kadar yakın geçtiğini düşünün. İki üç farklı pozisyon yaşansaydı tablonun ne kadar farklı olacağını... Sonra bu durumun üzerinizde yaratacağı baskıyı düşünün...

Halen işe giderken serviste cep telefonundan izlemek zorunda kaldığım kupa töreninde neden duygulandığımı sorguluyorum. Çocukluğumdan beri Bulls taraftarıyım ve 2 senedir - League Pass sağolsun- tüm maçlarını izlediğim bu takımla inanılmaz duygusal bir bağ oluştu aramda. Halen ister istemez Rose sakatlanmasaydı o kupa belki de onun ellerinde kalkıyor olabilirdi diye düşünmeden edemiyorum. Fakat Bulls'u sevdiğim gibi basketbolu da çok seviyorum. Heat'e gittiğinden bu yana Lebron'la dalga geçmek, başka herkes kadar benim de hoşuma gitse de işin dozajının artık saçma bir noktaya varması, Lebron'un tüm etrafında (bir kısmını kendi yaratmış olsa da) yaratılan bu karşıtlık duygusu, her noktası ile dalga geçiliyor hale gelmesi ve bir şampiyonluğun tüm bunların da sonunu getireceğini biliyor olmak ister istemez beni de duygulandırdı. Üstelik bu sene ilk defa yaratıklık seviyesindeki fiziğinin ve basketbol yeteneklerinin üstüne koyma konusunda bir şeyler yapması (post oyununu geliştirmesi), ona en çok kızdığım noktayı da hafifletmişti. Lise günlerinden beri takip ettiğim (Fanatik Basket'te tam sayfa Mete Aktaş yazısı çıkmıştı hakkında) ve Cavs forması giydiği günlerde çok sevdiğim bir adamdı Lebron. (Evet, 23 numaralı Cavs Lebron formam bile var) Ben ona Heat'e gittiği için değil, kalıp kendi savaşını vermediği ya da -her ne kadar artık Wade'in takımı olmaktan çıkacağına emin olsam da- bir başkasının takımına gitmeyi kabul ettiği için çok kızdım. Kazandığı şampiyonluk kariyerinde olması gereken bir başarıydı ve bu açıdan bakınca seviniyorum ancak Bosh ve Wade ile 5 şampiyonluk kazansa dahi, Cavs'de kalıp alacağı 1 şampiyonluk kadar değerli olmayacak benim için. Yine de verdiği bu karar ve yarattıkları hava dahi, Lebron gibi bir basketbolcunun kariyerinin hak ettiği o son noktaya varamamış olması kadar beni üzemezdi.

Heat'in şampiyonluğunu sadece finaller tecrübesi ile açıklamak yetersiz kalır. Heat'in bu sene yarattığı en büyük farkların başında gelen adam Shane Battier. Ve bunu finallerinde gösterdiği harika şut performansı ile yaratmadı Battier. Savunmada yarattı. Onun rakibin en önemli dış skorerini tutabiliyor olması, Heat'e Lebron'u savunmada -ve hatta hücumda- 1'den 4 -ve hatta bazen 5'e- kadar her pozisyonu oynama esnekliği sağladı. Heat'i iyi bir savunma takımından elit bir savunma takımına çıkaran unsur da bu oldu. Spoelstra takımın handikapı olan pota altını, eşleşme sorunları yaratan 5'lerle rakibe göre kapatmayı ve hatta avantaja çevirmeyi başardı. Lebron Wade Battier Bosh Anthony (Ya da Haslem) ile uzun bir 5'le ya da Chalmers, Wade, Battier, Lebron, Bosh gibi bir 5'le oynayabiliyor olmak size rakibe göre şekil alabilme kabiliyetini sağlar ki, Spoelstra'nın koçluğunun en çok göz ardı edilen noktalarından birisi de bu. (Ve hatta geriden gelmek için Chalmers, Wade, Miller, Battier, Lebron gibi deneysel bir 5 başkası için çılgınlık olabilecekken Heat için kısa süreli de olsa sonuç veren bir 5 haline dahi geldi) Tabii ki bu esneklikte gerçek joker Lebron ancak onu 3 numaradan gönül rahatlığı ile joker pozisyonuna kaydırabilme kabiliyetini takıma kazandıran isim, Shane Battier oldu.

Hakkı verilmesi gereken bir diğer isim de şüphesiz Dwayne Wade. Takımın liderliğini Lebron'a vermesi şampiyonluk kupasını getiren etkenlerden bir diğeri oldu. Geçtiğimiz sezon bir sen at bir ben atayım mentalitesi ve takımın gerçekten kimin takımı olduğunun belirsizliği Heat'in harmonisini baltayan bir etkendi. Lebron'un normal sezonu MVP ödülü alması tartışılırken Miami seyircisinin Wade'e MVP diye tezahürat yapıyor olması bu kafa karışıklığının en büyük göstergelerinden biriydi. Bosh pozisyon ve tarz olarak tamamlayıcı role çabuk uyum sağlayan bir basketbol oynadığı için onun varlığı çok büyük sorun değildi fakat saha içinde ve dışında takımın 1 numarası olmaya alışmış iki oyuncunun bu rolü aynı anda sürdürmesi imkansızdı. Bir çok kişi hem Wade'in takımına katıldığı, hem de şahane bir pasör olması nedeniyle Lebron'un Heat'in Pippen'ı olmasını bekledi ama bu imkansızdı. Wade belki Lebron'dan daha iyi skorer olabilir. Ama dünyanın en iyi basketbolcusunun bir başka oyuncuyu tamamlaması söz konusu olamaz. Lebron'un Cavs'de bir türlü sona ulaşamamasının nedeni sürekli sadece tamamlayıcı parçaların (ki onların da çok tamamladığı söylenemez) yanında oynamak zorunda olmasıydı. Lebron maç içerisinde zaman zaman skor yükünü ve savunma ilgisini üzerinden alacak, attığı şahane pasları pota içinde bitirebilecek bir oyuncuya ihtiyaç duyuyordu. O ihtiyaca Wade'den daha iyi cevap verecek bir oyuncu bulunamaz. Her ne kadar bir çok yorumcu Wade'in sakatlıklarının buna imkan verdiğini düşünse de, Wade'in sadece saha içinde Lebron'u tamamlayan bir oyuncu olmayı kabul etmesi değil, yıllardır Tanrı'dan sonra geldiği bir şehirde bir başka oyuncunun liderliğini izlemeyi kabul etmesi böylesine büyük bir egoyu da göz önüne aldığımızda çok büyük bir fedakarlık. Geçtiğimiz sezon yaşanan hayal kırıklığının bu fedakarlığı kamçılayan en büyük etken olduğunu unutmayalım. İşte kaybederken kazanmayı öğrenmek dediğimiz şey de tam olarak bu. Wade başarı için fedakarlık yapması gerektiğini kaybederek öğrendi. (Shaq'in ilk şampiyonlukta ona katılması da bir etkendir şüphesiz) NBA'de şampiyonluklara ve onu kazanan oyunculara gösterilen müthiş saygıyı haklı çıkartan unsurlardan birisi de, kazanmak için oyuncuların yaptıkları fedakarlıklar. (Pippen'ın Jordan'ın olmadığı sezon MVP'lik bir sezon geçirmiş olduğunu hatırlayın. Bulls'tan ayrılıp sıradan bir takımda her sezon bunu yapabilirdi ve şu an Pippen gerçek bir lider miydi diye saçma sapan bir tartışma yapmıyor olurduk. Fakat o başarı için Jordan'ın Robin'i olma rolünü büyük bir zevkle yerine getirdi ve tarihin en büyük oyuncularından biri olduğunu da kitaplara yazdırdı.) Böylelikle Lebron üzerindeki ne kadar sorumluluk almalıyım, ne noktada devreye girmeliyim baskısını üzerinden atarak tamamen dümene geçti ve totalde kariyerinin en iyi sezonunu geçirerek takımını şampiyonluğa ulaştırdı. Lebron geçtiğimiz sezon da özellikle Bulls serisinde oyunu domine etmiş ve harika performanslar sergilemişti. Ama Pacers, Celitcs serisinde yaptıkları ve final serisi performansları, tam anlamıyla lideri olduğunu hissetmediği bir takımda asla gelemezdi. Ne kadar büyük bir yetenek olursanız olun, takım arkadaşlarınızın sizi takip ettiğinden emin olmazsanız, kafanızın bir köşesinde bir acaba oldukça yüzde yüzünüzü sahaya yansıtamazsınız. Ne Wade'in dalgalı performansı, ne de Bosh'un sakatlığı takımın nakavt olmasına sebep olmadı çünkü takımın lideri halen onlarlaydı ve diğerlerinin de geri geleceğini biliyorlardı.

Lebron James'in yıllardır bir silahı haline getiremediği post oyunu zaten durdurulamaz oyununu bir seviye daha yukarı çıkarmasını sağladı. (Hala neden bu kadar geç kaldığını da anlayabilmiş değilim.) Lebron zaten fizik olarak inanılmaz güçlü ama onu asıl postta durdurulamaz kılan ikili sıkıştırma geldiği an attığı inanılmaz pasları. Heat'in şutörleri kaleyi saran okçular gibi yerlerini aldığında Lebron'a sıkıştırma getirmenin bedeli büyük oluyor. Dışardan, arkadan, dipten, yardım nereden gelirse gelsin Lebron doğru adamı topla buluşturmayı başarıyor. Bu da yardım getirmeyi neredeyse imkansız hale getiriyor. Üstelik arkasına fiziği ile eşleşecek bir oyuncu koysanız hızıyla eşleşemiyorsunuz, hızı ile eşleşseniz fiziği ile. Tüm bunlara rağmen Lebron'un hala post oyununun gelişime açık olduğunu düşünmek insanı biraz endişelendiriyor. Ayak hareketlerini ve fade away'lerini durdurulamaz bir noktaya getirdiğinde Lebron'u savunmak neredeyse tamamen imkansızlaşacak. Lebron'un da sadece bu gelişim ile yarattığı farkı iyi görmesi, şampiyonluğun sarhoşluğuna kapılıp bu gelişimden vazgeçmemesi gerekiyor. Bir şampiyonluk kazanması bir çok açıdan ona sıra atlattı ve büyük bir rahatlama, özgüven sağladı. Ama gerçekten tarihin en iyileri arasında olmak istiyorsa bunu sadece bir şampiyonlukla değil, liderliğini yaptığı bir hanedanlıkla gerçekleştirebilir. Hanedanlık kurmak içinse, şansı(zlığı) dahi yenmeniz gerekir.

Son söz de Thunder için... Oyunculardan koçuna kadar rakibe saygı konusunda da çok büyük bir örnekti Thunder. Eminim onlar da tıpkı geçen seneki Bulls taraftarı gibi sonucun oynanan oyunu yansıtmadığını, rakiplerini yenebilecek güçte olduklarını düşünüyorlar ki haksız sayılmazlar. Fakat zamanı değildi, henüz değildi. Durant ve göz yaşları geleceğin şampiyonuna baktığımız bir göstergesiydi. Ve evet çocuk, senin de sıran gelecek. O gün geldiğinde rakip dahi olsak, senin için de sevineceğim, duygulanacağım.