O talihsiz an yaşandığı sırada not defterimi açıp, henüz aklımda tazeyken maç yazısı için notlar almaya hazırlanıyordum. Yere düştüğünde ve kalkamadığını gördüğümde ciddi bir şey olduğu hemen anladım. Sakatlanmasına rağmen bitirdiği maçları, sakatlığıyla oynadığı maçları bilen biri olarak hemen kalkamayışı, acı içerisinde yerde öylece kıvranması durumun ne kadar kötü olduğunu gösteriyordu. Korktuğumuz başımıza geldi ve Derrick Rose ön çapraz bağlarını zedeleyerek sahayı Bulls'un sağlık ekibinin kollarında terk etti. Bir kaç saat sonra da, sezonu kapattığına dair resmi açıklama geldi.
Her şey bir yana, Rose gibi bir sporcunun başına böylesine talihsiz bir sakatlığın gelmesi çok ama çok üzücü. Onun oyuna olan sevgisini ve basketbola olan tutkusunu düşününce en az 6 ay sahalardan uzak kalacak olması, üstelik şampiyonluğun en büyük favorilerinden biriyken, hayallerine ulaşmaya bu kadar yakınken, insanın içini acıtıyor. Rose sadece iyi bir basketbol oyuncusu değil, aynı zamanda muhteşem bir karaktere sahip, alçak gönüllü, şehrine ve takımına sadık örnek bir sporcu. Onun kaybı sadece Bulls'un ya da Chicago'nun ve hatta NBA'in değil , basketbol sporunun bir kaybıdır. Şu an kendimi onun yerine koymaya çalışıyorum ve ne kadar üzgün olduğunu tahmin edebiliyorum. Delicesine tutkunu olduğu spordan bu kadar uzak kalmak, takımını şampiyonluk yolunda öksüz bırakmak herkesten çok onu üzmüştür.
Henüz bağlarının ne kadar kötü durumda olduğuna dair bir bilgimiz yok. İlerleyen günlerde ameliyat olacak ve durumuna göre uzunca bir süre basketboldan uzak kalacak. Bu sürenin 6 ile 9 ay arasında olması bekleniyor. Sadece play-off'ları değil, bir parçası olmayı çok istediği ABD ulusal takımı ile olimpiyatları da oynayamayacak. Gelecek sezon ortalarına doğru dönebilecek tekrar. Ve yaşadığı sakatlık bir sporcu için en kötü, en talihsiz sakatlıklardan bir tanesi. Üstelik Rose gibi atletizmi ve patlayıcılığı oyununun önemli bir parçası olan bir basketbolcu için, bu sakatlık onun bir daha asla eskisi gibi olmasını dahi engelleyebilir. Evet kariyeri bitmedi, halen üst düzeyde basketbol oynayabilir. Ancak bildiğimiz Derrick Rose'u bir daha izleyemeyebiliriz. Bir çok sporcu bu sakatlıktan geri döndü, üst düzeyde sporunu sürdürdü. Rose da bunun için yapılması ne gerekiyorsa fazlasıyla yapacaktır. Ancak sakatlığının getireceği fiziksel ve psikolojik kısıtlamalar, onun eski düzeyinde ve stilinde performans göstermesini engelleyecektir. Bu açıdan baktığımızda durum çok daha üzücü, çok daha talihsiz bir hal alıyor. Geçmişte bir çok kez tecrübe ettiğimiz gibi Rose da, sakatlanmasaydı ne düzeye gelirdi diyeceğimiz oyunculardan bir tanesi olma ihtimali ile karşı karşıya.
Onu yakından tanıyan herkes bunun ne kadar büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyordur. Oynadığı oyuna büyük saygı katan, kendi şehri ve takımı için bir basketbolcudan fazlasını ifade eden bir isim Rose. Onu özel kılan sadece basketbol yetenekleri değil. Her daim kendisini geliştirme isteği, sadakati, alçak gönüllülüğü, düzgün karakteri, basketbola duyduğu aşk ve mücadeleci yapısı. Ligde rakiplerinin dahi saygısını kazanabilmiş ender isimlerden biri. İnsan sormadan edemiyor; Neden? Neden Rose?
Ne yazık ki sakatlıklar da bu oyunun bir parçası ve hiç kimse bundan muaf değil. Rose güçlü karakteri ve mücadeleci ruhu ile bu sakatlıktan daha da güçlü ayrılacaktır. Belki oyununun atletizminden ödün verecek ancak bu onu oyununun başka yönlerini güçlendirmeye itecektir. Halen durumunun ne kadar kötü olduğunu bilemiyoruz. Muhtemelen ameliyatı sırasında bağlarının ne durumda olduğu görülene kadar da bilemeyeceğiz. Ancak uzun bir iyileşme ve rehabilitasyon dönemi olacağından şüphe yok. Bu süreç sporcunun zihinsel olarak güçlü olmasını gerektiren bir süreç ve Rose o zihinsel güce sahip. Sakatlığının zihninden yaratacağı engelleri aşmak da yine onun elinde.
Şimdi herkesin aklındaki soru; "Rose olmadan Bulls nereye kadar gidebilir?". Bulls iyi bir takım. Gerçekten bir takım. Rose olmadan da iyi maçlar çıkardı. Oynamadığı 27 normal sezon maçında 18 galibiyet 9 yenilgi aldı. Bu süreçte Heat, Boston, Hawks ve 76'ers gibi mevcut ve olası play-off rakiplerine karşı oynadığı maçları kazandı. Ancak şunu kabul etmek gerekir ki, Rose olmadan Bulls'un play-off macerası çok ama çok büyük yara aldı. 76'ers karşısında herkes turun 4 ya da 5 maçta biteceğini öngörüyordu. Bulls seriyi bu kadar hızlı olmasa dahi halen geçebilecek güçte. Bir sonraki turda Boston ya da Hawks'la, uzun ve başabaş bir seri de oynayabilir. Ancak Rose'un eksikliğinde konferans finallerine varmaktan ötesi sadece bir hayal olur. Takımın Rose'un yokluğunda daha da kenetleneceğini ve bu durumu mücadeleci ruhun ateşine odun olarak kullanacağına şüphem yok. Ancak play-off'lar söz konusu olduğunda durum farklı. Normal sezon ne kadar takım olduğunuzla, play-off'lar ise takımınızın ne kadar yetenekli olduğu ile belirlenir. Takımının yetenek havuzunun en büyük parçasını kaybetmişken, oyun sonlarında size hücum üretmesini isteyebileceğiniz bir oyuncunuz yokken, çok uzaklara gitmeniz mümkün değil. Artık kimse Bulls'tan büyük beklentiler içerisinde olmayacak ve bundan sonraki her maça "underdog" sıfatı ile çıkacaklar. Bulls'un takım yapısına bu durumun daha uygun olduğundan şüphe yok. Ancak motivasyonunuz ne kadar yüksek olursa olsun, bir noktadan sonra Rose'un yokluğu Bulls için öldürücü hale gelecektir. Ve ne yazık ki sezonun bu aşamasında, bunu engelleyebilmek için yapılacak hiç bir şey yok.
Dün akşamın bir başka tartışma konusu ise maçın o bölümünde Rose'u sahada tuttuğu için koç Tom Thibodeau'ydu. Ben bu konuda Thibs'i asla suçlayamam. Fark 20'lerden 12'ye kadar düşmüştü ve play-off'larda rakibinize özgüven vermeden kazanmak önemli. Üstelik Rose'un oynamaya ihtiyacı vardı. Maç sonlarında oynamaya ve maçları bitirmeye. Çünkü Bulls ilerleyen turlarda buna çok ihtiyaç duyacaktı. Sakatlık her an olabilir, her zaman yaşanabilir. Koça en iyi oyuncusunu rakip takım farkı kapatıyorken sahada tuttuğu için kızamazsınız. Şimdi geriye dönüp baktığımızda keşke Rose sakatlanmasaydı da maçı, hatta turu kaybetseydik diyoruz. Ben de diyorum. Ancak sakatlanacağını bilmeseydik ve Rose oyuna dönmeden Bulls maçı kaybetseydi, hangimiz maçı kaybetmek önemli değil neyse ki Rose sakatlanmadı diyebilecektik. Şimdi geriye dönüp Thibs'e seçme şansını verseler, o hangisini seçer sizce? Rose'un bağlarını koparmasını mı, yoksa maçı kaybetmeyi mi?
Ne zamanı geri döndürmek elimizde, ne de yaşananları değiştirebilmek. Yapılması gereken ise mevcut durumu en kısa zamanda kabullenip yol haritanızı buna göre çizmek ve her koşuldan daha güçlü çıkmak için mücadele etmek. Friederich Nietzsche'nin dediği gibi: "Beni öldürmeyen her şey, beni güçlendirir."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder