Bulls yazarlarının ümit veren yorumları, Scottie Pippen'ın motivasyon mektubu, Derrick Rose'un maç topunu salona getirmesi ile yaratılan duygusal ortam... Hiç biri Bulls'un istenen ve beklenen enerjiyi sahaya yansıtmasına yardımcı olmadı. Bulls, tıpkı salonu dolduran kalabalık gibi sessiz ve enerjiden yoksun bir oyun sonrası 76'ers'a boyun eğerek, seride durumun 1-1 eşitliğe gelmesine engel olamadı.
Maça Chicago cephesinden bakmadan önce hakkını teslim etmem gereken bir adam var; Doug Collins. Collins gerek maç içinde, gerekse maçlar arasında yaptığı ayarlamalarla takımının çehresini değiştirmesi ile bilinen bir koçtur. Dün geceki maç bu yeteneğinin en güzel örneklerinden biriydi. Küçük alt başlıklarda inceleyeceğim, 3 temel değişiklik yaptı Collins;
İlk 5 Değişimi: İlk maçta ilk 5'te başlayan fakat etkili olamayan Meeks ve Allen'ı kenara alan Doug, bu maçta Evan Turner ve Hawes'a şans verdi. Hawes her ne kadar erken faul problemi nedeniyle etkili olamadıysa da özellikle Turner hamlesi maç için çok kritik oldu. Turner hem ribaundlara verdiği katkıyla, hem hücumdaki üretkenliği ile, hem de Watson'ı kilitleme görevini savunmada başarıyla yerine getirerek sahanın en etkili isimlerinden biri olmayı başardı. Özellikle savunmada Watson'ı yabana atmayan Collins, Turner'la onun üzerine çok iyi baskı kurarken, sahanın diğer tarafında ise Bulls guardları üzerinde baskı kurmak için Turner'ın hücumdan bir hayli faydalandı. Bu hamle yedek kadroda Young'a mahkum kalma riskini taşıyordu fakat Collins rotasyonu çok iyi ayarlayıp, ilk maçta etkili olamayan Lou Williams'dan da 20 sayılık hücum katkısı almayı başarınca bu riskin sahada bir dezavantaja dönüşmesini engelledi.
Hamilton - Korver Savunması: İlk maç boyunca maç başında Hamilton, sonrasında ise Korver'ı hücumda çok etkili kullanmayı başarmıştı Bulls. Bunda iki oyuncunun da oynayabildiği, dip çizgiden iki veya tek perdeden çıktığı hücumu 76'ers'ın bir türlü savunamamasını etkili olmuştu. Collins oyuncularının sürekli bu iki oyuncuyu takip ederek enerjilerini tüketmelerini engellemek istiyordu fakat Bulls bu zayıflığın ısrarla üstüne giderek iki oyuncudan çok ciddi hücum katkısı almayı başarmıştı. Bu maçta ise bu sete çok iyi çalışmıştı 76'ers. Hamilton veya Korver perdeden çıktığı anda uzunla sıkıştırma getirerek boş şut imkanı vermezken, diğer oyuncular da pas kanallarını kapatarak Bulls'un topu ters taraftaki boş şutöre geçirmesini engelledi. İkili sıkıştırmayı geçmek için oyuncu topu yere vurduğunda ise hızlıca rotasyona dönerek hücum süresinden ciddi süre çalmış oldu Phily ve sonrasında zorlama atışlar geldi Bulls'tan. Collins'in ilk maçta onları çok yaralayan bu hücuma bir önlem alacağı beklenen bir sonuçtu, ancak Thibs'in bu durum için bir B planı üretmemiş olması beni bir hayli şaşırttı.
Kısa Odaklı Hücum: Bir önceki yazımda Rose'un eksikliğinin ne gibi sonuçlar ortaya çıkarabileceğini yazmıştım. Bunlardan biri de oyun kurucu üzerindeki baskının eskisi kadar olamayacağı ve bu durumun tüm savunma şemasını etkileyebileceği idi. Collins kısa avantajını eline geçirdiğini düşünerek, ilk maçta çok etkili olduğu 1-4 pick & roll hücumlarında ısrarcı olmayarak, Holiday ve Turner ikilisi ile Bulls savunmasının dengesini bozmayı tercih etti. Bu tercih maç boyunca etkisini gösterdi ve Phily belki de hücum anlamında sezonun en iyi maçını oynadı. Holiday, Turner, Williams üçlüsü toplamda 65 sayı üretirken, Watson ve Lucas'ın yarattığı savunma zaafını sonuna kadar kullandılar. Bu durum hem Bulls savunmasının maç boyunca ritm ve düzey bulmasını engelledi, hem de Phily'nin savunma direncinin maç boyunca yükselen bir grafik çizmesine de yardımcı oldu.
Collins'in hakkını teslim ettikten sonra maça bir de Chicago penceresinden bakalım. Collins'in yaptığı ayarlamalara karşın Bulls'un yaptığı ayarlamalar nelerdi, bilemiyorum. Bilemiyorum çünkü herhangi bir ayar göremedim. Nispeten iyi bir ilk yarı geçirdi Bulls ve devreye 55-47 önde girdi. Phily ilk yarıda %52,8'le şut atıyordu. Farkı yaratan ise ikinci çeyreğin son bölümünde Noah ve Lucas'ın yarattığı çok ekstra sayılar oldu. Devreye girerken Bulls her ne kadar sayı farkını yakalamış olsa da, maçı kendisine kazandıracak savunma ve ribaund farkını kuramamış durumdaydı. Üçüncü çeyrekle birlikte ise kabus başladı. Bulls hücumları gittikçe bire bir zorlamalara, hücum süresi biterken atılan zorlama atışlara dönerken, bu atışların ribaundlarıyla hızla gelen 76'ers kolay sayılar bulmaya başladı. Başta Holiday olmak üzere Phily kısaları Watson'ın savunma zaaflarını sonuna kadar zorladı. Nispeten yavaş ayaklara sahip Watson kolay geçilmemek için rakibine fazla boşluk verince rahat şutlarla sayıları buldu 76'ers. Bulls ne Deng, ne de Boozer'dan bir hücum katkısı alamayınca fark hızla açıldı. Phily özgüven ve enerji kazandıkça savunması daha da sertleşti. Nitekim ikinci yarı %64,3'le şut atan Phily, Bulls'u bu yarıda 37 sayıda tutarken 62 sayı bularak maçı rahat kazanmayı başardı. Bulls Thibs'in farklı 5 denemelerinin hiç birinden istediğini alamazken, üçüncü çeyrekteki serinin psikolojik etkisinden de çıkmayı başaramayarak, geri dönmeyi gerçekleştiremedi.
Bulls sadece bu maçı değil, ev sahibi avantajını, özgüvenini ve yüksek ihtimalle seriyi de kaybetti dün gece. Her ne kadar daha oynanacak 5 maç olsa da artık tüm psikolojik üstünlük Phily'de. Evlerinde oynayacakları iki maç öncesinde bir maç çalmayı başardılar, Bulls'un zaaflarını biliyorlar ve Rose olmadan Bulls'un korkutucu bir takım olmaktan çıktığını yeterince tecrübe ettiler. Üstelik berbat biten bir normal sezon sonrası kırılmış özgüvenlerini de tamir ettiler ve seyircileri ile barışma şansına sahipler. Evlerindeki iki maçı da kazanırlarsa Bulls'u artık geri dönülmesi çok çok zor bir noktaya itecekler ki Bulls için deplasmanda kazanmak çok daha zorlu olacak ve Phily de bu durumun gayet farkında. Diğer maçlarda muhtemelen bu kadar verimli ve etkili hücum etmeyi başaramayacaklar, ancak başa baş dahi son bölüme girilse, Bulls'un hücum sıkıntılarını aşabilecek çok fazla opsiyonu olmaması ile maçı her daim kazanacaklarını biliyor olacaklar.
Bulls seyircisinin ve taraftarlarının yarat(amad)ığı atmosferden de anlaşılacağı üzere, Chicago şehri 76'ers serisini artık çok önemsemiyor. Bu takım büyük beklentilerin ve büyük hedeflerin takımıydı ve şehirden birden bambaşka bir mücadeleye adapte olmalarını istemek ve beklemek haksızlık olur. Bulls için bu seriler Heat'i geçebilmek için aşılması gereken bürokrasi gibiydi ve asıl hedef o seriydi. Chicago şehri Rose'dan mahrum takımın artık o hedefe yürümesinin imkansız olduğunun farkında ve play-off'ları takımın bir seri geçerek bitirmesi dahi onları tatmin etmeyecek. Bulls takımı seyirciyi davasına ortak edebilmek adına önemli bir şansa sahipti, ancak o şansı çok düşük enerjili ve mücadeleden yoksun bir ikinci yarı oynayarak teptiler. Artık bir çok Bulls taraftarı takımın beklentileri aşacağına dair inancını tamamen yitirmiş olsa gerek. Rose'un sakatlığı ile tüm dengesi alt üst olan şehir, dün geceki basketbol ve yenilgi sonrası tam anlamıyla duygusal bir çöküş içerisine girdi.
Bulls'un seriyi geçmek için Philadelphia'da oynanacak iki maçtan en azından birini kazanması ve sonrasında 5. maçta United Center'da 76'ers'ı yenmesi şart. Özellikle serinin 3. maçı çalmaya daha müsait bir maç olacaktır. Ancak Bulls'un tıpkı Collins'in yaptığı hamleler gibi hamleler yapması şart. Kısa süre içerisinde hem defolarını örtmeyi, hem de 76'ers'ın zayıflıklarını vuracak hamleler geliştirmeyi başarması lazım takımın. Hiç bir şey dün gece ikinci yarıda oynanan basketbolun mazereti olamaz. Bulls tuttuğu ipin gitmesine izin veren bir takım değil. Bu yüksek enerjili, mücadeleci oyunu sahaya yansıtmak bundan sonraki süreç için olmazsa olmaz. Oyuncular Rose'un eksikliğinde dahi takım olarak bir arada kalabildiklerini ve takım kimliğini sahaya yansıtabildiklerini ispatlamak istiyorlarsa, 3 maç önemli bir fırsat ve bu fırsat için fazla beklemelerine gerek kalmayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder