Navbarı Gizle / Navbarı Göster

Ana Menü

19 Ağustos 2011 Cuma

Michael Jordan vs. LeBron James


Doğu konferansı finalleri sonrası Scottie Pippen ateşi yakmadan çok önce, James daha genç bir liseliyken hakkında Jordan'ın skorerliği ve Magic'in pas yeteneğini almış bir oyuncu olduğu iddiaları dile getiriliyordu. Tabii ki Pippen'ın sayesinde 6 yüzük kazandığı çok yakın arkadaşını bir şampiyonluk dahi kazanamamış bir oyuncuyla kıyaslaması haliyle çok daha büyük bir tepki yarattı. Ancak her türlü seviyede basketbol platformunda karşısındaki aktör değişerek bu karşılaştırmalar yapılmaya devam edecek. Lokavt'ın getirdiği zorunlu arada ben de biraz bu konuya kafa yordum.

Teknik olarak değerlendirecek olsaydım Lebron'un daha iyi bir pasör ve daha iyi ribaundçu olduğunu, Jordan'ın post oyununun Lebron'la kıyas dahi götürmeyecek düzeyde olduğunu ve majestelerinin çok daha iyi bir skorer olduğu söyler işin içinden çıkardım. Ancak basketbol diğer bir çok spor gibi salt teknik ya da basketbol yetenekleri ile oluşan bir spor değil. Bu iki oyuncuyu birbirinden ayıran şeyler de basketbol yetenekleri dışında kalan unsurlar. Çünkü "greatest" ile "most talented" arasında çok ciddi farklar var.

Michael Jordan'ın basketbolunun temelinde yer alan mücadeleciliği dünya spor tarihinde eşi az bulunur bir motivasyon kaynağıdır. Lebron henüz genç bir liseliyken maçı ulusal kanallarda gösterilen, tüm ABD'nin peşinde koştuğu bir yıldızdı. Lebron'un aksine Jordan ilk yılında lise takımına dahi girememişti. Aslında Lise yıllarından çok daha önce motivasyon ateşinin ilk odunlarını abisi Larry Jordan atmıştı. Bire bir yaptığı maçlarda abisine sürekli yenilen MJ, bir yazda 10 cm birden uzadıktan sonra abisini yenmeyi de, lise takımına girmeyi de başardı. Ancak peri masalı başlamamıştı. Jordan üniversite yıllarında da kendisini ispat etmek zorunda kalacağı engellere takıldı. O meşhur son saniye şutu Jordan'ın kendi tabiriyle kariyerinde bir dönüm noktası olacaktı ancak değişmeyen bir gerçeği onu kariyerinin sonuna kadar neredeyse takip edecekti: tekrar tekrar kendini ispat etme isteği.

NBA'i kasıp kavuran bir yıldızken dahi önce savunma yapmamakla, sonra takım oyuncusu olmamakla ve tek adam şov olmakla, sonra 3 sayı atamamakla ve daha uzayıp giden bir listede bir çok şeyi yapamamakla suçlandı. Kariyeri boyunca her meydan okumayı kabul etti, daha iyi olmak için çalıştı. Yıllarca Pistons duvarına çarpıp geri döndüğünde pes etmedi, hep daha güçlü geldi. 1991 finallerinde ilk şampiyonluğuna ulaştığında da, 45 numaralı formasıyla MSG potalarına 55 sayı bıraktığında da, 39 derece ateşle Utah'ı yıktığında da içinde yanan ateşi körükleyen motivasyon aynıydı. Jordan kaybetmeyi asla kabullenemeyen, mücadeleciliği insanüstü bir sporcuydu. Tutkuyla sevdiği bu sporu en üst düzeyde yapabilmek için gerekli her türlü fedakarlığı yaptı.

Lebron James ise genç yaşta hali hazırda yıldız olarak adım attığı NBA'de beklenen bireysel başarıyı gösterdi. Fiziksel olarak zaten çok güçlü olan James, NBA basketboluna adapte olma konusunda herhangi bir sorun yaşamadı. James fiziksel olarak daha da güçlü hale geldi, daha iyi bir ribaundçu ve daha iyi bir savunmacı oldu. Ancak geçen yıllar boyu oyunu, fiziki üstünlüğü ve saf yeteneğinin getirdiklerinin ötesine bir türlü geçemedi. Jordan ilk emekliliği sonrası geri dönüp, play-off'larda Orlando tokatını yiyerek evine döndüğünde eski atletikliğinin olmadığını farkedip oyununun bir dönüşüme ihtiyacı olduğunu anladı. Yaz boyu ağırlık çalışarak kas kütlesini arttırdı ve fade-away'lerini durdurulmaz bir silah haline getirmeyi başardı. Jordan ayrıca enerjisini çok daha akıllıca kullanmak adına takım arkadaşlarından daha fazla yardım alması gerektiğinin farkındaydı. Bu nedenle arkadaşlarını oyuna daha çok sokan bir oyun anlayışı geliştirdi. Lebron James kariyeri boyunca bir oyun kurucu gibi topu paylaşmayı seven bir oyuncuydu fakat ondan beklenen Jordan'ın aksine maçın sıkıştığı ve topun el yaktığı anlarda sorumluluk alması ve takımını sırtlamasıydı. Ancak Lebron sorumluluğu tek başına taşımak konusunda ilgiyi toplama konusunda olduğu kadar bencil olamadı.

Lebron, Heat'e olaylı geçişine kadar hep sevilen ve övülen bir isimdi. NBA zaten Jordan sonrası ligi sürüklemesini istediği bir velihat arayışındaydı ve James bu role tam uyuyordu. Ancak bu kariyerinin en erken yıllarından gelen takdir ve onaylama Lebron'un kişisel gelişimine çok büyük ket vurdu. Çok güçlü bir fiziği olmasına rağmen doğru düzgün post oyunu geliştirmedi, uzak mesafe şutlarını bir kademe yukarı çıkaramadı. Lisede 4 yakın arkadaş grubu içerisinde basketbol oynadığı günlere duyduğu özlemden olsa gerek, sorumluluğu tek başına üstlenmek istemedi ve yeteneklerini güney sahillerine taşıyarak Wade'in liderliğini yaptığı takıma katıldı. Aslında bu karar James için bir dönüm noktası olabilir. Çünkü lige katıldığından bu yana gittiği hemen her yerde sevgi gören, sürekli övgüler alan James ilk defa bu sezon düşmanca atmosferlerde maçlara çıktı. Yapamadıklarını görmezden gelinirken öncesinde, bu keze bire bin katılarak yer etti medyada. Ancak tüm bu dönüşüme rağmen halen her ne kadar bir takım haberler gelse de James'in bu dönüşümden Jordan benzeri bir motivasyon kaynağı yaratmayı başarıp başaramadığını görmeye fırsatımız olmadı.

Amerikalıların "Show me your rings, I'll show you my kings" söyleminin ötesinde ne bireysel ödüller, ne sayı krallıkları ve hatta ne de şampiyonluklar "greatest" söyleminin altını doldurmaya yetmiyor. Jordan'ı bir çok NBA efsanesinden ayıran en önemli özelliği hiç bir fiziksel anomalisi olmamasına rağmen oyunu domine edebilmeyi başarmış olmasıdır. Nitekim Lebron da fiziksel üstünlüğünün nimetlerinden bolca faydalanmış, parlayan saf yeteneklerinin ve fiziksel üstünlüklerinin üzerine koyma konusunda ise çok eksik kalmıştır. Jordan ise büyük elleri ve muhteşem sıçrama yeteneğine sahip olmasına rağmen hiç bir fiziksel yönü ile NBA'de benzersiz olmamıştır. Onu benzersiz kılan bitmek bilmeyen bir mücadele isteği, korkusuzca meydan okuması ve eşine çok az rastlanan kazanma isteğidir. Jordan Charles Oakley ile eğlence olsun diye yaptıkları masa tenisi maçını kaybetmesi üzerine, gizli gizli iki ay masa tenisi için özel ders alıp, Oakley'i iki ayın sonunda yenecek düzeye gelecek kadar kazanmaya kendini adamış bir karakterdir.

Sadece Lebron James için değil, diğer başka bir çok sporcu için Michael Jordan ile karşılaştırılmak büyük haksızlık. Sadece basketbolun değil tüm spor tarihinin gördüğü en güçlü zihin ve iradeye sahip bir isim MJ. Muhteşem basketbol yetenekleri benzersiz değildi, ancak sportif karakteri ile ışıldayan yeteneneklerini gözleri kör edecek düzeyde parlattı ve David Stern'in ifadesi ile basketbol mükemmelliğinin ölçü birimi haline geldi. Sadece kendini kazanmaya adamasıyla değil, oyunda yaptığı devrimle ve basketbola getirdiği yeni bakış açısı ile de benzersiz olduğu ispatladı. Jordan yıllar geçtikçe daha komple bir sporcu olup, oyununa yeni yönler eklerken James lige geldiği günkü oyunundan farklı bir oyun oynamıyor hala. Üstelik hiç bir şey kazanamamış olmasına rağmen MJ ile kıyaslanarak, bugün dahi hak etmediği bir övgüyü ve takdiri alıyor. 2010 play-off'larda Boston serisinde yaşananlardan ve 2011 finallerinde sergilediği performanstan sonra Lebron için "greatest" tanımlamasını kullanmak sadece MJ için değil, bu oyunun efsanesi bir çok isime yapılmış çok büyük haksızlık olur.




4 yorum:

  1. vouw yazıyı henüz okumadım sakin kafayla çayımı yudumlarken okuyacağım :)

    YanıtlaSil
  2. gzell yazı ama katılmadığım kuçuk bi yön war dış lebronun şutları jordanndan daha ii onun için lebronun dış şutlarını aşağılamak haksızlık olur

    YanıtlaSil
  3. lebron james bildiğim kadarıyla bu yaz olajuwon dan post-up dersi aldı.eğer post up ları jordan kadar iyi olursa jordanı geçebilir.(yetenek anlamında geçebilir, ama zihinsel gücüde katarsak jordan herkesin babasıdır.) Ben bir oyuncunun mükemmel olması için yüzük sayısına inanmıyorum ama. o tamamen takım oyunudur ve lebron james Jordandan 10 kat daha takım oyuncusudur.

    YanıtlaSil
  4. Lebron mu takım oyuncusu? yok artık

    YanıtlaSil