Navbarı Gizle / Navbarı Göster

Ana Menü

29 Kasım 2010 Pazartesi

Maybe You Should Rise



Lebron'un yerle yeksan olan karizmasını toparlamak için Nike'ın çektiği reklamda James'in sorularına Majestelerinden gelen cevap. İlki ne kadar muhteşemse, bu reklam bin katı muhteşem.

28 Kasım 2010 Pazar

Chicago Bulls: 96 - Sacremento Kings: 85



7 maçlık deplasman serisinin son maçında Sacremento'da Kings ile karşılaşan Bulls oldukça kötü oynadığı ilk yarı sonrası ikinci yarıdaki muhteşem savunması ile evine önemli bir galibiyet ile dönmeyi başardı.

Tyreke Evans-Derrick Rose kapışması şeklinde geçen ilk çeyreği ev sahibi ekip 28-21 önde kapatırken Bulls savunması alarm veriyordu. İkinci çeyreğin başında topu iyi dolaştıran Bulls, 7-0'lık bir seri yakalasa da, Kings oyuncularını faullerle sık sık çizgiye yollamaya devam edince ilk yarıyı tam 57 sayı yiyerek 11 sayı geride kapattı.

Ancak üçüncü çeyrekle birlikte yorgun Bulls takımı savunmada toparlandı ve rakibi üst üste top kayıplarına zorlayarak özellikle pota altını karartmayı başardı. İkinci yarının ilk 5 dakikasında gelen 9-2'lik seri ile skoru 59-50 yapan Chicago, sonrasında yakaladığı 8-0'lık bir seri ile skoru 71-65'e getirerek farkı 6 sayıya indirdi. Üçüncü çeyrek sonunda skor tabelası 76-69 Kings üstünlüğünü gösteriyordu.

Deplasman turunda adet haline geldiği üzere son çeyrekte Bulls savunmasını ve enerjisi maksimuma çıktı. Dördüncü çeyrekte adeta Kings'e potayı göstermeyen Chicago 19-5'lik seri ile skoru rakibini yakaladı: 76-76. Son 6 buçuk dakikaya 81-81'lik eşitlikle girilirken Derrick Rose'un üst üste iki süper turnikesi sonrası 87-83'le Bulls üstünlüğü ile molaya gidilirken oynanması gereken 3:30 süre kalmıştı. Son çeyreğin ilk 9 dakikasında sadece 7 sayı bulan Sacremento takımı tüm son çeyrek boyunca sadece 9 sayı bulabildi ve toplamda 27-7'lik bir seri yakalayan Bulls maçı 94-83 kazanarak 7 maçlık "sirk deplasmanı turu"nu 4 galibiyet 3 mağlubiyet ile tamamlamış oldu.

Chicago Bulls'da süper guard Derrick Rose maçı 30 sayı 7 rebound 7 asist ile tamamlarken maç boyunca 6 topu bloklanmasına rağmen maçtan kopmayıp son dakikalarda bulduğu sayılar ve asistleri ile maçı kazandıran adam oldu. Bulls'un muhteşem ikinci yarı savunmasında en önde gelen isim olan Joakim Noah ise maçı 17 sayı 8 rebound 5 asist 4 top çalma ve 2 blok ile tamamladı. Loul Deng aldığı 9 rebound ile bu alanda önemli katkı yaparken 22 sayılık hücum performansını 4 asistle tamamlayarak gecenin en efektif oyuncularından biri olmayı başardı. Bulls forması altında en efektif oyununu çıkaran Ronnie Brewer ise 34 dakika süre aldığı maçı 8 sayı 10 rebound 4 asist ile noktalamayı başardı. 

Ömer Aşık Taj Gibson'ın erken iki faul alması ile erken oyuna girmesine rağmen ilk yarıdaki kötü Bulls savunmasına o da ayak uydurunca ikinci yarının tamamında oyuna girmedi ve maçı süre aldığı 9 dakika içinde yanlızca 1 rebound alarak tamamlayabildi. Bir çaylak için oldukça zorlayıcı bir deplasman turunun son maçında yaşadığı düşüş normal sayılabilirse de özellikle savunmada yaptığı katkıya devam etmesi ve reboundlarda daha etkili olması lazım. Son bir kaç maçtır sadece kendi havuzuna düşen reboundları toplayabilen Ömer'in uzun kolları ile alamasa dahi reboundları rakibi için zorlaştıracak hamleleri Noah'tan kapması ona çok şey katacaktır. Bulls o sahadayken adeta 4 kişi ile hücum eder durumda ancak Ömer'den asıl beklenti zaten işin savunma yönünde. Moral olarak bir kaç maçtır düşüş yaşan Ömer'i kendine getirecek ve azalan özgüveni yerine getirecek bir maça çok ihtiyacı var. 

27 Kasım 2010 Cumartesi

Chicago Bulls: 97 - Denver Nuggets: 98



İki gece önce Phoenix Suns karşısında 23 sayı geriden gelip kazanan Bulls yine daha başında geriye düştüğü maçta Denver'ı yakalamayı başardı, hatta öne de geçti. Ancak midesindeki rahatsızlığa rağmen maç boyu ikinci viteste oynayan Carmelo Anthony'nin uzun mesafeli ikiliği ile kazanan Nuggets oldu.

Derrick Rose'un boyunundaki sakatlık nedeni ile bu maçta oynayamayacak olması, benzer şekilde Billups'tan yoksun Denver karşısında Bulls'un işini iyice zor soktu. Maça da özellikle pota altında Nene'nin etkili oyunu ile Nuggets etkili başladı ve farkı maçın başında açtı. Ancak hem Nene'nin erken fauller alması ile, hem de ön alan savunmasını güçlendirmek adına Noah'ı 4 numaraya çekilip Ömer'i 5 numara olarak oyuna girmesi ile Bulls, Nuggets'ın temposunu düşürmeyi başardı ve devreye 9 sayı geride girmeyi başardı. 

Üçüncü çeyrekle birlikte başta Deng olmak üzere potaya hücum eden Bulls oyuncuları sezon başından bu yana NBA'de en kötü ikinci takım durumunda oldukları serbest atış çizgisi performansını üst düzeyde tutmayı başararak sıkıntı çektiği hücumlarını rahatlatmayı başardı. Bu çeyrekte 35 sayı bulan Bulls son çeyrekte Rose'un yokluğunda 43:46 süre alan C.J. Watson'ın adeta tek başına sürüklediği hücumları ile rakibini yakalamayı başardı ve hatta 3 sayı öne geçti. Watson maçı 33 sayı ile tamamlarken son bölümde üst üste attığı basketlerle Denver savunmasını çaresiz bırakan isim oldu. Ancak geceye son noktayı koyan Carmelo Anthony'di. Bulls ile maç sabahı sözleşme imzalayan John Lucas III 97-96 Bulls üstünlüğü varken ve 24 saniye maç süresi kalmışken oyuna girdi ve ona yapılan faul sonrası iki serbest atışı da kaçırarak oyunu krize sokmuş oldu. Kalan süre içerisinde ilk hücum denemesine başarılı olamayan Carmelo Anthony, top Bulls oyuncularından dışarıya çıkınca maçı kazandırmak adına bir şans daha yakaladı. Bitime 4 saniye kala kenardan sokulan topu alan Carmelo, Luol Deng'in üzerinden attığı şutu sayıya çevirerek maçı kazandırmayı başardı. Midesindeki rahatsızlık nedeni ile oldukça düşük tempoda götürdüğü maçı attığı şut ile kazandıran Melo, maçı da 22 sayı 8 asist 6 rebound'lık istatistiklerle tamamladı. 3 sayı gerisinden sadece %20 ile şut atabilen Bulls'da ise Suns galibiyetinin baş rol oyuncularından Korver 12'de 2 atarak sadece 8 sayıda kaldı. Suns karşısında sakatlığı nedeni ile forma giymeyen Taj Gibson bu maçla geri dönse de etkisiz bir performans sergileyerek maçı sayı atamadan tamamladı. Fransız pivot Joakim Noah 17 sayı 16 rebound 4 asist ile, Luol Deng ise 24 sayı 11 rebound ile gecenin Bulls adına etkili diğer isimleri oldular.

Her ne kadar maçı kaybetmiş olsa da Bulls artık karşısında kazanmanın en zor olduğu takımlardan biri olduğunu herkese gösterdi. Maç sonunda Denver koçu George Karl da buna dikkat çekerek takımın oynadığı basketbolu övdü ve galibiyetin biraz da şansları sayesinde geldiğini söyledi. Serbest atış çizgisinden %75'lik bir oran bu alanda ligin en kötü iki takımından biri olan Bulls için iyi sayılabilir. Sirk nedeni ile çıkmak zorunda olduğu deplasman turunuda son maçı Kings karşısında oynayacak olan Chicago takımında temsilcimiz Ömer Aşık ise geceyi 2 sayı 3 rebound 1 blok ile tamamladı. Gibson'ın etkisiz olduğu gecede 18 dakika sahada kalan Ömer rakamlara pek yansımasa da özellikle savunmada getirdiği yardımlarla ve hücumda Watson ile oynadığı pick & roll oyunlarında ona yarattığı şut alanı ile takdir edilecek işler yaptı. 

25 Kasım 2010 Perşembe

Chicago Bulls: 123 - Phoenix Suns: 115



Keyifli bir maç olmasını bekliyordum, ancak bu kadar müthiş bir maç olmasını beklemiyordum. İlk çeyrekte adeta uyuyan Bulls başında 25'e 6 geriye düştüğü maçta önce rakibini yakaladı, maçı iki uzatmaya götürmeyi başardı ve sonunda da galibiyete ulaşan taraf oldu.

United Center'a gelen sirk yüzünden uzun bir deplasman turuna çıkmak zorunda kalan Bulls, turun zorlu deplasmanlarından birinde dün gece Lakers'a başa baş giden bir maç sonucunda yenilmişti. Lakers maçının yorgunluğu daha ilk saniyeden itibaren hissedilmeye başlandı. Hücumda çok etkisiz kalan Bulls, savunmada Suns drive'larına bir çözüm getiremeyince daha ilk çeyrekte 17 sayı atıp 36 sayı yedi. Maça Rose'u tutma görevini Grant Hill'e veren Suns, Nash ise Nogans ile eşleştirmeyi tercih etti. Taj Gibson'ın sakatlığı nedeniyle forma giyemediği maçta Luol Deng maça 4 numara olarak başlamak zorunda kaldı. Bu ön alanda Bulls lehine olan dengenin ortaya gelmesini sağlayan bir etken oldu. Özellikle Hedo'nun maça iyi başlaması ve savunmada, özellikle de rebound'larda oldukça istekli ve etkili olması da ön alan dezavantajını Bulls'un kullanmasına engel oldu.

Kısa bir süre sonra yine çemberi dövmeye devam eden Bogans kenara gelip Lakers maçında kötü şu atan Korver sahaya gelince işler değişti. Korver yine kötü başladı maça ancak atmaktan vazgeçmedi ve screen'lerden çıkıp attığı şutlarla yorgun Bulls hücumlarını hareketlendirmeye başladı. İlk çeyrekte %64 ile şut atan Suns'da ise devreye Hakim Warrick girdi ve tamamını ilk yarıda bulduğu 23 sayı ile bu çeyrekte Suns hücumlarında adres oldu. İkinci çeyrekteki hareketlilik Bulls'un ufak serilerle Suns'a yaklaşmasını sağladı. Ömer Aşık bu çeyrekte aldığı süre içerisinde 4 sayı bulmaya başardı fakat özellikle kısa sürede aldığı 3 faul ile kenara gelmek zorunda kaldı. 

İkinci yarı ile birlikte Bulls savunmada Suns'ı tuzağa düşürmeyi başardı. Post up'larda top alan oyunculara fake ikili sıkıştırmalar getirip top pas kanallarına geçtiği an tekrar adam paylaşarak Suns'ın pick & roll hücumlarını azaltmayı başardı Bulls. Hücumda Rose, Deng ikilisine kenardan gelen Korver ve bu sene rotasyonda pek yer bulamayan James Johnson yardımcı olunca aradaki fark da yavaş yavaş erimeye başladı.

Son çeyrekte ise Ömer'in sahada olduğu sürede, savunma ile başlayan geri dönüş ile Bulls, Suns'ı yakalamayı başardı. Bu bölümde Ömer Nash'a çok kritik bir blok yaptı, Hedo'ya da bir hücum faul aldırmayı başardı. Ayrıca savunmada gösterdiği enerji ve gayret gerçekten takdir edilesiydi. Maçın bitimine 2:20 kala James Johnson'ın üçlüğü ile farkı ikiye kadar indiren Bulls maçı uzatmaya götürmeyi başardı. İlk uzatma sonunda Noah'ın müthiş pası ile pota altında pozisyonu bitiren Rose maçı bir kez daha uzatmaya taşımayı başardı. İkinci uzatmada 6. faulünü alarak kenara gelen Derrick Rose maçı 35 sayı 12 rebound 7 asist ile tamamlayarak yine harika bir iş çıkarmış oldu. Lakers karşısında 40+ süre sahada kalan Rose dün gece de 50:19 sahada kalarak insanlık dışı olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu. 

Bulls da Luol Deng 26 sayı 10 rebound ile önemli katkı yaparken galibiyetin belki de en önemli ismi Korver kenardan gelerek 47 dakika süre aldığı maçı 25 sayı 5 rebound 3 asist ile tamamladı. Biri çok kritik bir hücumda Nash'in elindeki topu almak sureti ile gelen 2 top çalma yapan Joakim Noah ise geceyi 17 sayı 15 rebound 5 asist ise tamamladı. Lakers maçında Gasol'u çok savunan Noah özellikle ilk yarıda Warrick'i savunmada güçlük çekse de hücumda yaptığı çok kritik tiplerle galibiyette payı büyük oldu.

Genç bir takım için büyük bir farkla geriye düştüğü maçta geri gelip kazanmak çok önemli. Bulls'un iki numara problemi Korver'ın kenarda yaptığı katkı ile bugün biraz olsun yamandı ancak Korver'ın hücumlarda mutlaka önemli bir opsiyon olarak devamlı olarak kullanılması şart. Bogans dün yine sadece 10 dakika sahada kalabildi ve öyle görünüyor ki bu durum böyle devam edecek. Dün gece iki konuda Bulls alarm verdi. Birincisi özellikle ilk yarı boyunca çok dikkat çeken 3 sayı savunması konusunda yaşanan sıkıntı ve giderek korkutucu hale gelen serbest atış yüzdesi (Maçta %63). Dün geceye dair şüphesiz en umut verici olan ise Boozer'ın yokluğunda dahi takımın kazanmak adına gösterdiği karakter. Üstelik dün gece ön alanda sıkıntı yaşayan bir takım olan Suns'a karşı Gibson'ın eksikliği de önemli bir eksiklik olarak sayılabilir. Maça dair enteresan bir başka not ise Bulls'un normal sürede hiç öne geçemediği maçı uzatmalara götürüp kazanmayı başarmış olması.

Bizimkiler ne yaptı?

Ev sahibi Hidayet ile başlayalım. Aslında maça iyi maçladı. Bir turnike hemen arkasından bir üçlük gönderdi. Ancak daha sonra Suns yine hücumda onu unuttu. Dün gece iki uzatmaya giden bir maçta yaklaşık 34 dakika süre almış olmasının en büyük sebebi Hakim Warrick'in özellikle ikinci çeyrekte çok etkili olması oldu. Warrick'i sahada tutmak isteyen Alvin Gentry onu Frye ile beraber uzun süre sahada tutunca Hedo'nun süresi de kısıtlanmış oldu. Savunmada özellikle ilk yarı istekli ve aktifti. Gibson'ın sakatlığı sayesinde Luol Deng ile eşleşti ve bunun avantajını kullandı. Rebound'larda önemli katkı yaptı ki takımı adına en çok rebound çeken isimdi. Ömer ile çarpıştıkları bir pozisyonda aldığı darbe sonrası yaşadığı sıkıntı yüzünden okunuyordu. Maçı 10 sayı 10 rebound (6'sı hücum) 3 asist ile tamamladı. 

Ömer'den yukarıda biraz bahsetmiştim. İkinci çeyrekte oyunda kaldığı süre içerisinde bir smaç basket buldu ve çizgiye geldiği bir pozisyonda da iki serbest atışı da sayıya çevirerek 4 sayı kaydetti. Son çeyrekte Nash'a kritik bir blok yaptı, rakamlara yansımasa da Bulls'un geri dönüşündeki savunma enerjisinin bir parçasıydı. Faul aldığı pozisyonda iki serbest atışı da kaçırarak maçı 4 sayı 2 rebound 1 asist 1 blok ile tamamladı. 

24 Kasım 2010 Çarşamba

Chicago Bulls: 91 - L.A. Lakers: 98



Deplasman turu devam eden Bulls ligin en iyi takımlarından Lakers'ın konuğuydu. Ligin en skorer 3. oyuncusu Derrick Rose ile en skorer 5. oyuncusu Kobe Bryant'ı karşı karşıya getiren mücadelenin galibi bench farkı ile Lakers oldu. 

Maça Rose'un savunmasında Ron Artest ile başlayan Lakers, Bogans'ı riske ederek oldukça isabetli bir karar aldı. Bu sene Bulls'un 2 numara sıkıntısı diğer tüm takımlardan çok daha fazla. Ne Bogans, ne de Brewer aldıkları sürelerin hakkını veremiyorlar. Bogans ilk 5'te başlamasına rağmen sadece 14 dakika sahada kaldı ve maç boyunca çemberi döverek yanlızca bir 3 sayı isabeti bulabildi. Bu kadar az süre almasında ilk çeyreğin bitimine henüz 9:17 kala ikinci faulünü almış olmasının da etkisi var. İlk çeyrek boyunca Lakers Kobe dışında oldukça düşük yüzdeli hücum etti. Bunda Bulls savunmasının oldukça hareketli ve aktif olmasının rolü büyük. Çeyrek sonuna doğru kenar oyuncularını oyuna yavaş yavaş girerken denge de Lakers lehine değişmeye başladı. Çeyreğin son saniyesinde üçlüğü atan Shannon Brown ikinci çeyreğe de damgasını vurdu.

İlk çeyrek sonlarında oyuna giren Ömer Aşık, Gasol'u savunmada sıkıntı yaşayınca kenara geldi. Noah'ın çok istekli olduğu bir gecede koç Thibs ondan maksimumu almak isteyince Ömer'in dakikaları da kısıtılı kaldı. Noah maç boyu Gasol'u savunmada yıprattı, rebounlarda da başına oldukça bela oldu. Maçı 19 sayı 14 rebound 4 top çalma 3 asist ve 3 blokla tamamlayan Fransız pivotun yaptıklarını tüm bu rakamlar dahi anlatmaya yetmiyor. Onun isteği, arzusu, enerjisi tüm takımı ateşleyen ve mücadele düzeyini yükselten bir güç. Ancak ikinci çeyreğe damgasını vuran bu çeyrekte attığı 4 üçlükle Shannon Brown oldu. İlk yarı boyunca Brown 8'de 5 üçlük isabeti ile oynarken, ikinci çeyreği 13 sayı, maçı da 21 sayı ile tamamladı.

Üçüncü çeyreğin başına Lakers, 8-0'lık bir seri ile girse de özellikle Rose'un devreye girmesi ile fark terkar kapandı. Ve çeyrek skoru 24-23 Bulls lehine gerçekleşti. Ancak Bulls'da Bogans, Brewer, Ömer, Watson ve Korver toplam 13 sayıda kalınca iyi savunma yapmasına rağmen Chicago maçı kazandıracak momentumu kazanamadı. Dördüncü çeyrekte hücum opisyonları iyice azalan Bulls Blake-Barnes-Blake elinden gelen seri  3 üçlükle 18-6'lık seri yiyerek skorda 13 sayı geriye düştü. Bu aynı zamanda maç boyunca Lakers'ın yakaladığı en büyük farktı. Aldığı mola sonrası savunmasını sıkılaştıran Bulls Lakers'ı yeniden yakalar gibi olsa maç sonunda hücum etmekte sıkıntı çekmeye devam edince ve Watson'ın elinden çok kritik bir üçlükten faydalanamayınca maçı 98-91 kaybetti.

Lakers kenar oyuncuları Bulls kenar oyuncularına göre 39-10'luk skorla 29 sayı fazladan üretince Gasol'un zorlandığı gecede galibiyet yine de Los Angles takımının oldu. Rose ve Noah her zaman yaptıklarını yaptılar. Özellikle Rose yine Bulls adına gecenin en öne çıkan ismiydi. Maçı 30 sayı 8 asist 5 rebound ile tamamladı ki Rose hali hazırda aktif oyuncular arasında 25+ sayı 8+ asist ortalamalarına sahip tek oyuncu. Patlayıcılığı, müthiş deliciliği, hızı ve muhteşem dikey zıplama yeteneği ile gerçekten benzersiz ve çok değerli bir oyuncu. Bu sene 3 sayılık atışlarında da oldukça iyi bir gelişim gösterdi. Dün gece maçın son çeyreğinde skor anlamında bu kadar yanlız kalmasaydı Bulls kendi evinde Lakers'ı yenerek Boozer'ın yokluğunda dahi ne kadar tehlikeli bir takım olduğunu çok daha iyi gösterecekti. Taj Gibson da ikinci yılında olmasına rağmen olgun oyununu ve Bozzer'ın yokluğunda aldığı sürelerin hakkını vermeye devam ediyor. Geceyi 16 sayı 12 rebound ile tamamlayan Gibson, Bulls'un en iyi rebound takımlarından biri haline gelmesinde büyük katkısı var. Boozer geri döndüğünde kenardan gelerek bu katkıyı sürdürmeye devam ederse Bulls kenarında hem skor hem de rebound anlamında önemli bir güç olmasını rağlayacak. Ömer'in de aldığı kısa süre içerisinde (8:44) 3'ü hücum olmak üzere 4 rebound çektiğini belirtelim.

Lakers sevenlere iyi bir haber de Andrew  Bynum'dan geldi. Sezon başladıktan sonra ilk defa MR'ı çekilen Bynum'un durumunun iyiye gittiği ve 10 Aralıkta Chicago'dan oynanacak Bulls maçında sahada olacağı belirtildi. Lakers bu sene bana göre şampiyonluğun en büyük adayı. Bynum'un sağlıklı bir şekilde dönmesi ve play-off'larda tam gücü ile sahada kalabilmesi Lakers'ın gücüne güç katacaktır.

23 Kasım 2010 Salı

Miami Ateşi Yanmıyor


Sezon başında Jeff Van Gundy Miami Heat'in süper üçlüsü ile bir hanedanlık olduğunu, normal sezon rekorunu elinde bulunduran Bulls'un 72 galibiyetlik performansını geçeceğini ve önümüzdeki 2-3 yıla damgasını vuracağını söylediğinde bunun ne kadar olası olduğuna dair tartışmalar yapılmış, programlarda uzun uzun konuşulmuştu. Ligin 14. maçında Heat dün gece 6. yenilgisini 93-77'lik skorla Pacers karşısında aldı. Artık bırakın normal sezon rekorunu kırmayı, Haslem'in ameliyat olacağının da belli olması ile Heat'in play-off dışında kalma olasılığı konuşulur oldu.

Dün geceki mağlubiyeti anlamak için maçı izlemenize gerek dahi yok. Vereceğim bir kaç rakam size herşeyi anlatacaktır. Süper üçlüden Wade dün 13 şutunda yanlızca 1 isabet buldu ve 3 sayıyla kariyerinin en kötü maçlarından birini yaşadı. Sabah antrenmanına katılmayan Wade'in sakatlıktan sıkıntı çektiği ortada. Ancak Miami o kadar alternatifsiz ki, onu bu haliyle 38 dakika sahada tutmak zorunda kaldı. Bosh 39, Lebron da yaklaşık 42 dakika süre aldı dün gece. Miami kenardan sadece 4 oyuncu kullandı ve kullandığı o 4 oyuncu ile kenar sayılarında 40'a 4 fark yedi Pacers'dan. Maç boyunca Heat oyuncuları ayrıca toplam 22 top kaybı yaptı.

Bu rakamların yanında çok ilginç bir başka rakam da Haslem'in yokluğunda mevcut oyuncular içerisinden rebound lideri olan Chris Bosh'un rebound'larda lig genelinde ki sıralaması olan 39. Haslem ameliyat olacak ve ne zaman geri döneceği bu ameliyat sonrası netleşecek. Onunla dahi reboud sıkıntısı çeken takımda onsuz işler çok daha zor olacaktır. Wade elbette toparlayacak, Miami her gece bu kadar kötü hücum etmeyecektir. Ancak işler böyle kötü gitmeye devam ederse Lebron'un göstereceği reaksiyonu çok merak ediyorum.


Dün gece oynanan bir diğer maçta Phoenix Suns deplasman Houston Rockets'ı 123-116 yenmeyi başardı. 3 maçtır galibiyet yüzü görmeyen iki takımın karşılaştığı maçta Steve Nash sakatlığı sonrası yeniden sahadaydı. Hidayet Türkoğlu ise maçı 15 sayı, 8 rebound, 2 blokla tamamladı. 

Bu sezon izlediğim ikinci Suns maçıydı bu maç. Miami gibi Suns'ın da ön alanda sıkıntısı büyük. Hedo 4 numaraları savunmakta sıkıntı yaşıyor. Her ne kadar dün gece savunmada istekli ve elleri aktif olsa da Lopez'in de yokluğunda Frye ile birlikte çok fiziksiz kalıyorlar. Phoenix kazanmasına rağmen rebound'larda 51-33 Houston üstünlüğü olması hiç şaşırtıcı değil. Hedo savunmada yaşadığı handikapları hücumda ise avantaja çeviremiyor pek. Bir türlü yaşlanmayan Grant Hill, son çeyrekte çılgın atan -serbest atış çizgisinden kusursuzdu- Jason Richardson ve Steve Nash bu takımda Hedo'dan önce gelen hücum opsiyonları. Hedo topun dolaştığı pozisyonlarda 3 sayı çizgisinin gerisinde aldığı pozisyonlarla bir opsiyon sadece. Son çeyrekte maçın bitmesine yakın çok kritik bir üç sayı isabeti de buldu. Maçı da attığı 3 üçlükle tamamladı. Artık veteran klasında sayılan Hedo bu haliyle Suns'a yapabileceği katkının çok azını yapabiliyor. Koç Alvin Gentry de geçtiğimiz günlerde Hedo için başka bir opsiyon düşündüklerini ve onun savunmada çok yıpranmasını engellemek istediklerini söyledi. Ancak hali hazırda ön alanda sıkıntılı olan Suns da Hedo'nun şu aşamada 3 numara olarak sahada kalması pek olası gözükmüyor. Dün gece yaptığı gibi savunmada ellerini daha aktif kullanarak rakibini top kaybına zorlayarak işini biraz daha kolaylaştırabilir. Ayrıca dün gece şansız bir şekilde kaçırdığı turnikelerin, içeri drive'larının sayısını arttırarak hücum anlamında katkısını daha yüksek seviyelere çıkarabilir. Yine de Suns'ın asıl sorununun hücum değil savunma olduğunu unutmamak lazım. Ve bu savunma zaafının tek sorumlusu Hedo değil. Suns takım olarak savunma anlamında mutlaka yol kat etmeli. Hedo da dün gece olduğu gibi rebound'larda verebileceği maksimum katkıyı vermeye devam etmeli.

21 Kasım 2010 Pazar

Mozgov'un Suçu Ne?



Dün gece oynanan Knicks-Clippers maçında önce Eric Gordon onu posterin bir parçası yaptı. Bu çok az rastlanan bir durum değil. Ancak daha sonra Blake Griffin onu sezonun hareketlerinden birinde öyle bir duruma soktu ki... Mozgov bunu atlatabilmek için profesyonel yardım almalı. Frederic Weis ona bu konuda yardımcı olacaktır.

Blake Griffin sadece yılın çaylağı seçilmekle kalmayıp, yılın en güzel hareketlerine de damga vuracak, bu kesin. Highlight machine lakabını alması süpriz değil. Müthiş bir dikey zıplaması ve patlama yeteneği var. Geçen sezon kenarda oturdukça basketbola ne kadar aç kaldığını görmemek elde değil. Üvey evlat Clippers en sonunda kendini izlettirebilmek için iyi bir nedene sahip. Umarım başka bir sakatlık yaşamaz da onu daha uzun yıllar izleriz böyle.

Maçla ilgili değil ama New York'la ilgili de ufak bir not düşeyim. Amare'nin performansı için maçlarında onun attığı sayı kadar savunduğu oyuncuların attığı sayılara da dikkat etmekte fayda var. Blake Griffin dün 44 sayı bıraktı Knicks potalarına. Her ne kadar maçı NY kazanmış olsa da bu durum da bir hayli dikkat çekici bir hal almaya başladı.

Son olarak Udonis Haslem sol ayağından yaşadığı sakatlık nedeni ile Memphis maçında sahayı terk etmek zorunda kaldı. Zaten rebound sıkıntısı çeken takımda Wade'den sonra Haslem'in de eksikliği büyük kayıp olacaktır. Henüz durumu daha net değil, çok ciddi bir sakatlık olmadığına dair yazılar var. Ancak böyle bir olasılık bile Miami'nin başarısının ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunun en büyük göstergesi.

16 Kasım 2010 Salı

Iverson Sahada!


Allen Iverson Beşiktaş Cola Turka forması ile ULEB Erkekler Avrupa Kupası B Grubu ilk maçında bugün Hemofarm Stada karşısında ilk performansını sergileyecek. Beşiktaş Cola Turka Arena'da oynanacak maçı TRT 3 yayınlayacak ve maçı efsane ikili Murat Murathanoğlu ve İsmet Badem anlatıp, yorumlayacak. Maçın başlama saati ise 19:30. Kaçırmayın!

13 Kasım 2010 Cumartesi

Mersin Bşb: 64 - Tofaş: 59


Sonunda Mersin Bşb. galibiyetle tanıştı. Böyleyikle Beko Basketbol Ligi’nin galibiyet yüzü görmemiş takımı kalmadı. Aslında ilk yarı bittiğinde ne benim, ne de Edip Buran Spor Salonu’nu dolduran kalabalığın galibiyete dair pek ümidi yoktu. Ne olduysa üçüncü çeyrekte oldu ve arkası da geldi.

İlk yarı boyunca İlkan Karaman’ın pota altı sertliğine pek direnç gösteremedi Mersin. Dış şutlarda zaten sıkıntı yaşayan takımda potaya gitmeyi de kimse düşünmeyince bir çok hücum son iki-üç saniye kalan yapılan sallama atışlarla neticelenmek zorunda kaldı. Zaten delici oyuncu sıkıntısı çeken takımda hücumlar durağan hale gelince ilk yarı feci bir skor olan 27-23 Tofaş üstünlüğü ile geçildi. Tofaş’ın kadrosunda sadece 3 yabancı olduğunu ve bir kaç tecrübeli isim hariç çoğunlukla genç oyunculara şans verdiğini göz önüne alırsak böyle bir takıma karşı kendi evinde bu skorun neden feci bir skor olduğunu daha rahat anlatabiliriz. Ancak temel sıkıntı savunmada değil, hücumdaydı. İlk çeyrekte 14, ikinci çeyrekte de 13 sayı yiyen takım, ilk çeyrekte sadece 10, ikinci çeyrekte ise 13 sayı bulabildi.

Ancak ne olduysa üçüncü çeyrekte oldu. Nihat İziç’in dış şut atmakta zorlanan Mersin’e karşı alan savunmasına geçme kararı zaten pota altında sinmiş olan Mersin’in ekmeğine yağ sürdü. Adam adama savunmada topu dışardan dolaştırıp duran, fakat bir türlü boş adamı bulamayan Mersin, alan savunmasına karşı topu iyi çevirmeye başlayınca boş atıcıları buldu ve üçlükler bir anda yağmur gibi yağmaya başladı. Mersin Bşb., Andrej Stimac ile üst üste iki tane, arkasından miss match up yakalayan Hakan Köseoğlu ve Nedim Yücel’in çeyreğin sonunda attığı üçlüklerle bu çeyrekte 19 sayı üretmeyi başardı ve son çeyreğe 42-41 önde girdi. Son çeyrekte de üçüncü çeyrekte arkasına aldığı ivmeyi sürdüren takım bir ara farkı 10 sayıya kadar çıkardı (55-45). Maçın son bölümlerinde Tofaş’ın tecrübesizliğinden de faydalanan Mersin böylelikle ilk galibiyetini almış oldu.

Erdemir maçına göre ilgi biraz daha azdı bu maça. Bu galibiyete takımın çok ihtiyacı vardı. Reese’in de yokluğunda Hakan oyun kurucu pozisyonunu Grier ile paylaşmak zorunda kaldı. Christmas yine çemberi dövdü ve deplasmandaki iyi oyununu bir kez daha Mersin seyircisine izletemedi. Takımda olumlu tek gelişme maç sonucu ve Stimac’ın bu takım için ne kadar önemli bir oyuncu olduğunun bir kez daha öne çıkması oldu. Mersin hala çok durgun hücum eden bir takım görünümünde. Hücumdaki tıkanıklığa çare olacak yapıda bir oyuncu ne yazık ki yok. Hakan eski Hakan değil ve Christmas da kötü attığı günlerde oyundan kopuyor. Grier zaten acayip şut stili ile o yaraya çare olacak yapıda bir oyuncu değil. Stimac ise akıllı bir oyuncu. Saha içerisinde Amerikalılara nazaran çok daha akıllı bir oyun oynuyor ve çok daha doğru işler yapıyor. Ancak o da yapı olarak sistem içinde var olabilecek bir oyuncu. Burada görev koç Mete Babaoğlu’na düşüyor. Stimac’ın mutlaka oyun setlerinde bitirici rolünde olması gerekiyor. Christmas hırslı bir oyuncu ama takıma yararlı olamadığı zaman zarar vermeye başlıyor. Bu gece ise ilk yarıda çok kötü şut attı ama en azından savunmadaki hırsı takımın kolay sayı yemesine bir kaç pozisyonda engel oldu ve diğer takım arkadaşlarını da ateşledi. Son olarak maçın ve takımın en skorer ismi Nedim Yücel’den bahsetmek lazım. Under-sized olmasına rağmen ve pota altında özellikle İlkan Karaman’dan bir hayli sertlik görmesine rağmen maçın sonuna kadar oyunun içinde kalmayı başardı. Çok kritik 2 üçlük attı. Serbest atışlardan da 9 sayı çıkardı. Takımın onun hücum gücüne çok ihtiyacı var. En önemlisi de ne yapıyorsa çok gösterişsiz yapıyor. Sessiz sedasız bir bakıyorsunuz 20 sayıya ulaşmış.

Tofaş takımında ise İlkan Karaman’ı özellikle ilk yarıda çok beğendim. İkinci yarı nedensizce geri adım attıysa ve sahada yokları oynadıysa da takımın özellikle ilk yarıda saha içi lideriydi. Jason ise çok enerjik bir guard. Boş kaldığında çok iyi şut atıyor ama çok kısa boyu nedeni ile zaman zaman şutunu yaratmakta zorlanıyor ve içeri penetrelerinde aldığı darbeler ile dengesi çok bozuluyor. Maçın son bölümlerinde Tofaş’ı yeniden maça ortak eden oydu. Ancak sonunu getiremedi. Tofaş’ın en büyük talihsizliği ise bana göre koç Nihat İziç. İki hafta önce Mersin’e maç kaybettiren alan savunması ısrarının kurbanı bu akşam o oldu ama takıma asıl zararı  kenardaki agresifliği ile veriyor. Çoğunluğu genç oyunculardan oluşan bu takımın Nihat İziç yapısındaki bir koçla işi zor. Kenarda durmadan oyuncularına bağıran ve kızan bir koç ile genç oyuncuların korkusuzca oynamalarını beklemek hayal. Bomboş kalsalar bile şut atmaktan çekiniyorlar. İlkan’ı da boş kaldığı bir pozisyonda kullandığı üçlük sonrası azarlayarak oyundan düşüren yine Nihat İziç’ti bence.

Gelecek hafta çok zor bir deplasman olan Galatasaray Cafe Crown maçına çıkacak Mersin Bşb. Kazanmak çok zor ancak düşük farklı ve yakın geçecek bir maç gelecek için ümitlenmesini sağlayabilir takımın. Bu maç hedef bir maç değil belki ama oyununu geliştirmek zorunda olan bir takım olarak Mersin'in Galatasaray'a mutlaka direnç göstermesi gerekiyor.

12 Kasım 2010 Cuma

Enes Kanter ve NBA'de Dün Gece


Önce bizi üzen bir haber ile başlayalım. Gelecek sezon NBA'de draftın ilk 3 sırasında seçilmesi beklenen Enes Kanter'in NCAA'de oynamasına izin çıkmadı. Enes'in durumunu görüşen NCAA yönetimi, aldığı yardımların ihtiyaçlarından fazla olduğuna kanaat getirdi ve profesyonel statüsünde değerlendirerek NCAA'de oynamasına kalıcı olarak yasak koydu.

Kentucky Üniversitesi ay sonunda duruma itiraz edecek. Ancak itiraz sonuçlanana kadar Enes takımla maçlara çıkamayacak, seyahat edemeyecek. Sadece antrenmanlarına devam edebilecek. Student Athlete Reinstatement Committee adı verilen komiteye başvuracak Kentucky. Bu komite daha önce yönetimin oynayamaz kararı verdiği oyuncular için kararları bozmuş. Ancak söz konusu maddi yardım olunca böyle kararın çıkması pek beklenmiyor. 

Olayın kısa özeti ise şudur; Bildiğiniz gibi NCAA kuralları gereği profesyonel kontratı bulunan oyuncuların bu ligde oynamaları yasak. Amatör statüsünde oynamış oyuncular sadece NCAA'de forma giyebiliyor. Ancak oyuncuların belirli limitler içerisinde yol, yemek, barınma vs. gibi bir takım temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için klüplerin küçük ödemeler yapması serbest. Enes Kanter de Fenerbahçe Ülker forması giydiği süre içerisinde bir takım ödemeler aldı. Klüp bu ödemelerin maaş da içerdiğini, eğer NCAA yönetimi bilgi isterse de bunu belirteceklerini söyledi. Enes Kanter ise aldığı ödemelerin yardım kapsamında olduğunu iddia etti. Ancak NCAA yönetimi yaptığı inceleme sonucunda Enes Kanter'in, sporcu ihtiyaçlarının üzerinde yardım aldığını (yaklaşık 33 bin dolar), dolayısıyla profesyonel statüsünde değerlendirildiğine karar vererek, NCAA'de forma giymesine izin vermedi.

Peki bundan sonra ne olacak? Kentucky Üniversitesi'nin itirazı kabul edilirse sorun yok. Ancak itiraz kabul edilmez ve Enes'e NCAA yolu tamamen kapanırsa Enes'in nasıl bir yol izleyeceğini gerçekten merak ediyorum. Avrupa'da kalması yönünde kendisine yapılan baskılar neticesinde eğitimci bir aileden geldiğini ve eğitimine de çok önem verdiğini belirterek NCAA'e gitme kararı aldığını belirten Enes, NCAA'de oynaması mümkün olmayınca Avrupa'ya geri döner mi, bilemiyorum. Enes şimdilik itirazın neticesini bekleyecektir. Tahminin önceliğinin Amerika'da kalmak yönünde olacağı ancak bu konuda da çok fazla seçeneği yok. Enes'in durumunu önümüzdeki günlerde çok daha ayrıntılı bir yazı ile kaleme alacağım için şimdilik bu konuyu burada bitiriyorum.





Muhteşem smaç dün gecenin maçı Boston-Miami maçından. Rondo'nun gece vakti beni ayağa fırlatan bu enfes smacı maçın ilk çeyreğinden. Rondo bu sezon gerçekten çok üstün bir performans sergilemeye devam ediyor. Artık Boston için Big 3 yerini Big 4'a bırakmış durumda. Sezonun asist lideri dün geceyi de 16 assitle tamamladı. Lebron ise 35 sayı 10 rebound 9 asist yaparak, üst üste ikinci triple-double'ını bir asist ile kaçırmış oldu. Rondo'nun ne kadar efektif olduğunu aşmış asist rakamları da gösteremiyor. Takımın tüm temposunu o ayarlıyor. Ancak gecenin yıldızı ise 9'da 7 üçlükle 35 sayı atan Ray Allen'dı. Şut söz konusu olduğu zaman standartları belirlemeye hala Allen devam ediyor. Boston bu sezonki ikinci karşılaşmadan da galibiyetle ayrılırken Miami için işler kötü gitmeye devam ediyor. Wade'in çok etkisiz kaldığı maçta Lebron turboları açtıysa da galibiyeti getiremedi. İkinci yarı Boston'ın maç içerisinde zaman zaman vites düşürdüğünü de göz ardı etmemek lazım. Özellikle ilk çeyrekte Boston makine düzeninde hücum etmeyi ve topu doğru pozisyonda doğru oyuncu ile buluşturmayı başardı. Miami'de PG pozisyonunda sahaya ilk 5'te çıkan Carlos Arroyo 10:30 saniye süre alabildi. Bir çok NBA takımında ikinci hatta üçüncü guard opsiyonu olabilecek Arroyo ile Miami'nin şampiyonluk iddiası pek yok bana göre. Savunmada da ciddi defo oluşturuyor. Tüm yük Lebron ve Wade'in üzerinde. Takım savunmada istenilen düzeyde değil ancak özellikle hücumda henüz bir arada oynamak konusunda sıkıntı çektikleri de bir gerçek. Bunda Wade'in pre-season boyunca sakatlığı nedeni ile sadece 3 dakika giymiş olmasının da büyük etkisi var. İki büyük hücum gücünü aynı anda sahada efektif kullanabilmek de önemli bir koçluk becerisi. Riley sahaya inmek için fazla beklemeyecek demektir bu.

Lakers'ın ilk yenilgisini aldığı gece Bulls ise Golden State'i 120-90'la geçerek 7 maçta, 4 galibiyet 3 yenilgi elde etmiş oldu. İlk 7 maçın tamamını izledikten sonra ayrıntılı bir Bulls değerlendirmesi de önümüzdeki günlerde sitede olacaktır. 

11 Kasım 2010 Perşembe

Panathinaikos: 84 - Efes Pilsen: 61



Maçın tamamını özetleyen bir an ile başlamak istiyorum. İlk yarının bitimine yaklaşık 1 dakika 10-15 saniye civarlarında Diamantidis bir alley-hoop pası attı. Pası hiç bir oyuncu alamadı ve top panyaya çarpıp Efes boyalı alanına düştü. O sırada o havuzda savunma yapan 3 Efes’li oyuncu arasından o boş topu bilin bakalım kim aldı? Evet bir Panathinaikos’lu oyuncu aldı topu ve hücumun devamında sayıyı bulmayı başardılar.

Şunu kabul etmek gerekiyor ki Atina deplasmanı kazanmanın çok zor olduğu bir deplasman. Panathinaikos kendi sahasında çok iyi savunma yapan bir takım. Salonu basketbolu çok iyi bilen bir seyirci topluluğu dolduruyor ve maçın hakemlerini kısa sürede etkisi altına almayı başarabiliyorlar. Pana lobisi zaten Avrupa’da kuvvetli. Ancak tüm bunlara rağmen bir hedef takımı iseniz böyle silik ve karaktersiz bir oyun oynamaya hakkınız yok.

İkinci çeyreğin başlangıcından bitimine yaklaşık 2 dakika kalana kadar  23-7’lik bir seri yedi Efes Pilsen. Bir zamanlar savunması ile tüm Avrupa’da nam salmış Efes Pilsen’den bahsediyoruz. Rakip kim olursa olsun, hangi saha ve hangi şartlar olursa olsun, bir Euroleague maçında yaklaşık 8 dakikada 23 sayıya izin veriyorsanız, büyük hedeflerin takımı olduğunuza kimseyi inandıramazsınız. Kalan iki dakikada 3-10’luk bir seri ile Efes Pilsen farkı 12’ye indirip ikinci yarı için biraz ümit vermişti aslında. Çünkü bu sahada kazanmak kadar kaybederken fazla sayı farkı yememek de çok büyük önem taşıyordu. Ancak ikinci yarı sahada adeta ne yaptığını bilmeyen bir Efes Pilsen vardı ve üçüncü çeyrekte 20-11’lik skorla farkın açılmasına engel olamadı.

Daha önce de yazdığım gibi bu takımın dümeninde Kerem Tunçeri var. Ancak takım ona o kadar bel bağlamış durumda ki, biraz oyunun dışında kaldığı zaman Efes Pilsen de sistemsiz ve lidersiz kalıveriyor. Rakocevic müthiş bir skorer olmasına rağmen Efes Pilsen’in tüm sistemini dinamitleyen adam adeta. Zaman zaman o kadar sorumsuzca şeyler yapıyor ki, anlamak mümkün olmuyor. Bir koç için gerçekten çok zor bir oyuncu o. Kenarda oturtsanız ayrı dert, sahada tutsanız ayrı dert. Ancak Rakocevic kumarını oynayacak bir takım değil Efes Pilsen. Büyük hedeflere koşmak istiyorsanız Rakocevic gibi oyuncularla bunu başaramayacağınızı görmek zorundasınız. Kerem Tunçeri’nin bu takım için ne kadar önemli olduğunun zaten Panathinaikos maç öncesi farkında olduğunu verdikleri demeçlerde ortaya koydular. Nitekim ona aldıkları özel önlemle Efes Pilsen’i daha maçın başında rayından çıkartmayı başardılar. Efes maç boyunca hücumda istediklerini hiç yapamazken, savunmada Diamantidis’in özellikle çok kötü ilk yarısına rağmen 84 sayı yemeyi engelleyemediler. 2. 3. ve 4. çeyreklerde Pana 26-20 ve 23’er sayı bularak farkın açılmasını sağladı. Efes Pilsen ise çok kötü oynadığı ilk ve üçüncü çeyrekte 12  ve 11’er sayı bulabildi ancak. İkinci çeyreğin son iki dakikasındaki seri olmasaydı, maç çok daha utanç verici bir skorla bitebilirdi.

Bir oyuncunun tamamen devre dışı kalması ile (Kerem Tunçeri 0 sayı, 0 asist, 3 top kaybı) Efes Pilsen teslim bayrağını çekecek bir takım olmamalı. Fenerbahçe Ülker ile aradaki farkın açılmasını istemiyorsa Efes Pilsen’in mutlaka çok daha rekabetçi ve üst düzey bir kadro kurması şart. Şu an kadro derinliği ve kadro kalitesi açısından arada çok ciddi bir fark var. Efes Pilsen artık çok silahlı bir takım olmaktan çıktı ve savunulması kolay bir takım haline geldi. Ender Arslan ve Wisniewski her ne kadar rakamsal olarak iyi gözükseler de Kerem Tunçeri’nin bu takım için önemini daha da arttırır nitelikte bir oyun anlayışına sahipler. Her iki oyuncu da zaman zaman kontrolden çıkıyorlar. Efes Pilsen savunması ise gerçekten çok yetersiz ve dağınık. Panathinaikos’un kullandığı 2 sayılık atışlarda bulduğu yüzde 61’lik isabet oranı, Efes Pilsen’in savunmada ne kadar yetersiz ve yumuşak kaldığının en büyük göstergesi.

Bu sezon bu kadro ile Euroleague’de başarılı olması çok zor Efes Pilsen’in. İşler kısa vaadede iyiye gidecek gibi görünmüyor. Köklü değişiklikler şart.

10 Kasım 2010 Çarşamba

Fenerbahçe Ülker: 81 - Montepaschi Siena: 68


Fenerbahçe Ülker yoluna kayıpsız devam ediyor. Aslında söylenecek çok fazla bir şey yok. Anlamsız top kayıpları olmasaydı çok rahatlıkla 20'li farklara çıkarabileceğimiz bir maçtı. 2ye 1 hatta 3e 1 giderken dahi yaptığımız gereksiz top kayıpları ve McCalebb'in kendini aşan 3 sayı performansı olmasaydı, sonuç Siena için utan verici bir hale gelebilirdi.

Bugün savunmadaki yüksek konsantrasyon, kadro derinliğinden yine maksimum faydalanma ve en önemlisi rakibi domine eden rebound performansı aradaki farkı yarattı. Siena ne olursa olsun oyun düzeninden hiç çıkmayan bir takım. Böylesi bir deplasmanda rebound'larda bu kadar oyun dışı kalmalarına rağmen bir şekilde oyunun içinde kalmayı becermelerini de göz ardı etmemek lazım. Ancak Fenerbahçe Ülker koçu Spahija kadrosundan o kadar yüksek verim almayı başarıyor ki diğer tüm açıkları kapatmaya yetiyor. Kendi evinde oynadığı Euroleague maçında 17 top kaybı yapan bir takımın maçı bu kadar farklı kazanmış olması pek beklenir bir sonuç değil. Ancak özellike 15 hücum rebound'u Fenerbahçe Ülker'i zor atışlara zorlayan Siena savunmasının sayıyı engelleyememesine neden oldu.

Mirsad Türkcan NBA'de oynamış ilk Türk basketbolcu olarak mı, yoksa Euroleague'de tüm zamanların en verimli Türk oyuncusu olarak mı hatırlanır bilemiyorum. Ben onu her zaman üst düzeyde olan hırsı ile hatırlayacağım. Ben hayatımda bu kadar hırslı bir oyuncu görmedim. Ve o hırsı hiç mi dinmez bir oyuncunun. Senelerce hep üst düzey takımlarda, üst düzey maçlarda forma giymiş, müthiş performanslar ortaya koymuş bir oyuncu düşünün. 34 yaşında ama attığı sayı sonrası akranları gibi kafasını önüne eğip savunmaya ağır adımlarla gitmek yerine, elini yumruk yapıp seyircilerle heyecanını paylaşıyor. Bu adamın içindeki basketbol sevgisi gerçekten çok yüksek. Kenardan gelip yaptığı muhteşem katkı bir yana, onunla gelen enerji takımı adeta başka bir boyuta taşıyor. Rebound sezgileri için zaten söylenecek fazla bir şey yok. Avrupa basketbolunda rebound söz konusu olunca akla gelen ilk isim odur.

Bu galibiyetle Barcelona galibiyetinin anlamı daha da arttı. Fenerbahçe Ülker'in grupta artık çok önemli bir Siena deplasmanı ve kendi evinde oynacağı Barcelona maçı var. Ancak bu maçların önemini yitirmemesi için diğer maçlarda kayıp yaşamamak şart. Yıllarca dereyi geçip bir kaşık suda boğulan takımlarımız bizi hüsrana uğrattı. Fenerbahçe Ülker'in mutlaka buna karşı özel önlem alması gerekiyor.  

Günün Kuponu (11.10.2010)

Günün Euroleague maçlarından derlediğim kuponum bu şekilde. CSKA ilk üç maçını kaybetti ve ligde de zayıf rakipleri karşısında son periyoda kadar başa baş gittiler. 9.5 handikap yüksek, CSKA'nın bu handikapı geçebileceğini sanmıyorum. Fenerbahçe Ülker çok formda, ligde yabancı oyuncularını dinlendirme fırsatını buldu. 15.000 seyirci önünde Siena'ya en az 7 fark atacaktır. Caja Laboral - Zalgiris maçında 153.5 toplam sayı çok yüksek. Savunmaların ağırlıkta olacağı bir maçtan bu kadar sayı çıkmaz. Virtus Roma lehine verilen 8.5 handikap da yüksek. Roma deplasmanda dahi olsa maç sonunda handikapın içinde kalacaktır.

10 Kasım 193∞



Saygı ve Özlemle anıyoruz...

6 Kasım 2010 Cumartesi

Bulls-Celtics, Ömer&Hedo ve Grizzlies-Suns


İki sene önceki muhteşem play-off serisi hala akıllardan çıkmadı. Anlaşılan o ki Bulls-Celtics maçlarındaki çekişme ruhu bu sene geri geliyor. Geçen sezon normal sezonda ilk maçı çok farklı kaybetmişti Bulls. Bu sezon ise iki takımın ilk karşılaşması hem bizim açımızdan farklı bir anlam taşıyordu, hem de uzatmaya giderek iki sene öncesine dair anılarımızı tazeledi.

Bulls uzatmaya giden maçı kaybetti. Boozer'ın yokluğunda takımın mücadele gücü yüksek olsa da maç kazanması da gerekiyor takımın. Bulls ile ilgili önümüzdeki günlerde daha ayrıntılı bir değerlendirme yapacağım. Ancak hazır Türk gecesi yaşanmışken bizden bir Bull, Ömer Aşık ile ilgili bir kaç tespitte bulunmak lazım.

Dün gece 11:35 gibi bir süre almasına rağmen çok etkili olamadı Ömer. Semih'e göre onun daha fazla şansı olduğunu nedenleri ile daha önce yazmıştım. Her ne kadar dün çok etkili olmayı başaramadıysa da bunda Taj Gibson'un özellikle Garnnet ile olan eşleşmesinde sağladığı üstünlüğün etkisi büyük. Gibson'ın iyi performansı Ömer'in dakikalarını kısıtladı. Boozer'ın dönüşünde Ömer için şu anda en büyük problem Gibson'ın ikinci senesinde olmasına rağmen çok etkili katkı yapması oldu. Koç Thibs her ne kadar defansif özellikleri için Ömer'i sahada daha fazla tutmak istese de Gibson böyle katkı yaparken onu kenarda çok tutması da mümkün değil. 20'li dakikalar zaten hayal ancak bu sezon Boozer döndükten sonra dahi en az 10 dakika sahada kalması Ömer için çok önemli. Onun oyunu antremanlar kadar maç içerisinde edineceği deneyim ile daha yukarılara çıkacaktır. Semih için ise bu sezon sabır ve hazır olma sezonu. Eline nadiren geçecek şansı iyi kullanmak için hem fiziksel hem de zihinsel olarak daima hazır durumda olması gerekiyor. Yanlız çok kısa sürede çok faul sorununa acilen çözüm bulması gerekiyor. Aslında Ömer'in de bu konuda sıkıntıları var. İki oyuncunun da blok sevdalısı olması ve yardım savunması alışkanlıklarını biraz aşırı derece NBA'e taşımalarının bunda etkisi var. Her iki oyuncumuz da yeri geldiğinde rakibi bırakıp sahada kalmayı öğrenmesi gerekiyor.


Gün gecenin olayı ise hiç şüphesiz Phoenix-Memphis maçında yaşandı. Gerçi video'yu yazıya ekleceğim, oradan neler olduğunu izleyebilirsiniz. Kısaca özetlemek gerekirse Rudy Gay herşeyi eline yüzüne bulaştırırken, Jason Richardson 38 sayısı ve daha önemlisi son yarım saniye tipi ile geceye damgasını vurdu. Maçla ilgili bizi daha çok ilgilendiren asıl güzellik ise Hedo'nun Suns forması ile ilk kez bekleneni vermesi oldu. 18 sayı 5 rebound yapmayı başaran Hedo'nun bu performansı NBA'in resmi sayfasında da maçın güzelliği olarak verildi.

İşte o muhteşem maçın özeti:

Günün Kuponu (06.11.2010)

Bugün için kuponum bu şekilde olacak. Fenerbahçe Ülker Barcelona'yı devirdikten sonra kendi sahasına handikapları iki devrede de aşacaktır. CSKA Mosvkova ise Euroleague'de oldukça kötü gidiyor ama oyuncular maçtan sonra bir bildiri yayınlayıp taraftarlardan destek olmalarını istedi. Rakip ise çok zayıf. Her iki yarıda da CSKA handikapları aşacaktır.

5 Kasım 2010 Cuma

Regal Fc Barcelona: 61 - Fenerbahçe Ülker: 69


Biraz gecikmeli de olsa bu önemli galibiyet hakkında bir şeyler yazma fırsatını sonunda buldum. Aslında maça dair söylenecek çok şey söylendi, yazılacak çok şey yazıldı. Benim üzerinde durmak istediğim bir kaç konu var sadece.

Tanjeviç döneminde Fenerbahçe Ülker'in oyunu büyük oranda dış şuta dayalıydı. Türk koçların aksine Tanjeviç takımının üçlük kullanması konusunda sıkıntısı olmayan, aksine setlerinde hep şut opsiyonunun kullanılmasını isteyen bir koç. Fenerbahçe Ülker'in Euroleague'de bir çok maç istatistiklerini incelediğinizde 2 sayılık atış sayısının bazı maçlarda 3 sayılık atışlardan daha az olduğunu bile görürdünüz. Dış atıcıları günündeyken Fenerbahçe Ülker kazanabiliyordu ancak üst düzey takımlar iç-dış savunma dengesini genelde çok iyi oturttukları için bir üst seviyeye bir türlü geçemiyordu takım. Bu aşırı şuta dayalı sistem "şutla yaşayan, şutla ölür" aforizmasını bir çok maçta gerçeğe dönüştürdüğü gibi, yanlış kadrolarda hücumda durgunluk yaşanmasına sebep olabiliyordu. Klüp takımı olması gereği Fenerbahçe Ülker sık yaptığı antrenmanlarla bunun üstesinden gelebilse de A Milli Basketbol Takımımızda bunu çokça yaşamıştık Tanjeviç'in ilk yıllarında.

Dünkü maç eğer bir istisna değilse rahatlıkla söyleyebiliriz ki bu devir artık kapandı. Fenerbahçe Ülker biraz da son çeyrek harici dış şutların girmemesi nedeniyle oyunu pota altına indirdi. Bu hem geçmiş yıllardaki kırılgan yapının önüne geçti, hem mücadele düzeyini maç boyunca üst düzeyde tuttu hem de ve en önemlisi Fenerbahçe Ülker'in kadronun neredeyse tamamından üst düzeyde faydalanmasını sağladı. Oyun hiç girmeyen iki oyuncu haricinde süre alan tüm oyuncuların skor katkısında bulunması bu seviyelerde maç kazanmak için çok önemli bir gösterge. Barcelona da süre aldığı halde skor katkısı olmayan 4 oyuncu olduğunu göz önüne alırsak aradaki denge farkı açısından gelinen noktayı göz ardı etmemiz mümkün olamaz.

Geniş bir kadro Final Four için olmazsa olmaz. Ancak kadroyu geniş tutmak kadar o genişliğin tamamından fayda sağlayabilmek de çok önemli. Bir kaç oyuncunun eline bakmayan bir sistemle çok ilerilere gidebilirsiniz. Aksi takdirde savunulması kolay bir takım olursunuz. Bir kaç oyuncunuzun aynı günde gününde olmaması size galibiyete mal olabilir. Milyonlarca dolarlık yatırımınız iki oyuncunun sakatlanması ile sizi hedeflere ulaştırmayabilir. Bu sene geçen seneye göre hem daha geniş hem de daha kaliteli bir kadroya sahip Fenerbahçe Ülker. Ama dün akşamki galibiyet gösterdi ki, koç Spahija bu kadronun neredeyse tamamından alabileceğinin en fazlasını alma hedefinde.

Barcelona'nın henüz istediği ritmi bulamadığını da kabul etmek gerek. Cholet maçının son anlarında Navarro ve Lorbek sazı eline alıp direnci kırmasaydı Barcelona o maçı da kaybedebilirdi. Fenerbahçe Ülker için işler ne kadar yolunda gittiyse Barcelona içinse o kadar kötü gitti. Rubio'nun yokları oynadığı maçta Lakoviç her ne kadar takımın skor anlamında sorumluluk üstelenen ismi gibi gözükse de kritik anlarda kullandığı sorumsuz şutlarla Barcelona'ya galibiyete mal oldu. Navarro'yu müthiş savunan Ömer Onan'ın da hakkını vermek lazım.

Bu galibiyetin takıma katkısı ise büyük oranda psikolojik olacaktır. Euroleague şampiyonunu kendi sahasında yenmek tüm lige bir mesaj göndermek demek. Aynı zamanda teknik kadrosundan oyuncusuna tüm takımın başarmaya olan inancını da pozitif yönde büyük ölçüde arttıracaktır. Ancak bu galibiyetin aşırı bir özgüven getirmemesi de gerek. Şu an hazır olmayan büyük takımlar Top 16 ile birlikte maksimumlarına ulaştıklarında Fenerbahçe Ülker'in de aynı ritimde yükseliyor olması gerek. Aksi takdirde bu galibiyet sezonun hatırlanacak tek güzel şeyi olarak kalacaktır.

4 Kasım 2010 Perşembe

Euroleague İddaa Tahminlerim (04.11.2010)



741 Cholet - Lietuvos Rytas (TS : 142.5 )                          Üstü : 1.7 (KAYBETTİ) 


 742 Virtus Roma - Real Madrid (TS : 142.5 )                   Altı : 1.7 (KAZANDI) 


 744 Olympija Ljubliana - Panathinaikos (TS : 148.5 )     Altı : 1.7 (KAZANDI) 


 745 Partizan - Maccabi Tel Aviv (TS : 152.5 )                  Altı : 1.7 (KAZANDI)

3 Kasım 2010 Çarşamba

Efes Pilsen:82 - Armani Jeans Milano:74


Efes Pilsen adına bu maçın bu skorla bitmesi iyi bir sonuç gibi görünse de maçı izleyen herkes sonuçtan çok memnun olmamıştır. Maç içerisinde performansı çok dalgalanan Efes Pilsen, 15'ler bitirmesi gereken maçı sadece 8 sayı farkla kazanmayı başardı. Bunda en büyük etken ise takımın dümeninde olan Kerem Tunçeri'nin maç konsantrasyonunun çok düşük olmasıydı.

Kerem, Efes Pilsen için diğer tüm oyunculardan çok daha önemli bir oyuncu. Sadece rakamsal olarak kattıkları ile ölçülemez onun bu takım için değeri. Kerem Tunçeri takımın beyni, basketbol zekası, dümenin başındaki kaptan. O sahadayken Efes özellikle hücumda çok daha akıllı hücum ediyor ve takım oyununu sahaya yansıtıyor. Kerem'in kenarda olduğu dakikalarda ise takım hızlıca dağılabiliyor. Takımdaki bir çok oyuncu yapı olarak buna müsait. Özellikle Rakocevic'i zaman zaman dizginlemesi gereken birine çok ihtiyaç duyulabiliyor. Rakocevic iyi gününde gerçekten çok etkili bir skorer ama zaman zaman takım oyununu dinamitleyen, diğer oyuncuları oyuna küstüren bir oyun oynamaya da çok yatkın. İşte Kerem'in Efes için önemi böyle zamanlarda ortaya çıkıyor. O hem diğer oyuncuların takımı rayından çıkarmasına izin vermiyor, hem de topu çok doğru bir şekilde paylaştırarak herkesin oyunun içinde kalmasını sağlayabiliyor.

Bu akşam ilk çeyrekten sonra Kerem'in oyun konstantrasyonu bir hayli düştü. Sadece David Hawkings'in sayıları ve onun üzerine çektiği savunma ile boş kalan oyuncuların şutları ile ayakta kalabilen Milano ekibine karşı Efes'in rakibi öldürücü hamleyi yapamamasının en büyük sebebi de buydu. Wisnievski çok sıradan bir oyuncu. Kerem oyundan çıktığı zamanlarda ya da onun etkili olmadığı anlarda takımı sırtlayacak, Kerem'i aratmayacak bir performans ortaya koyması mümkün değil. Birinci oyuncu ile back-up'ı arasında bu kadar fark olması bu seviye büyük sıkıntı yaratacak bir etken. Ender'in de olmadığı bir günde bu kocaman bir defo haline gelebiliyor. Bu kadar kaliteli skorerlerin bir arada olduğu bir takımın mutlaka bir ikinci dizginleyici oyuncuya ihtiyacı var.

Bu akşam önemli bir galibiyet aldı Efes Pilsen. Dilerim 8 sayılık farkı deplasmanda arar hale gelmeyiz. Çünkü konstantre bir Efes Pilsen, bu Milano takımını deplasmanda da yenebilecek kaliteye sahip.

Euroleague İddaa Tahminlerim


 716  Efes Pilsen - Olimpia Milano (7.5h)            1 : 1.7 (KAZANDI)

 720  Zalgiris - Prokom Gdynia (TS : 152.5 )      Üst : 1.7 (KAYBETTİ)

 722  Valencia (2.5h) - Cska Moskova               1 : 1.7 (KAZANDI)

 723  Siena - Cibona (16.5h)                              1 : 1.7 (KAZANDI)