Navbarı Gizle / Navbarı Göster

Ana Menü

2 Eylül 2012 Pazar

Bulls 2012 - 2013 Sezonu Önizlemesi Bölüm 2: Sezon Senaryoları



2012-2013 sezonunda Bulls'un ne yöne gideceğini belirleyecek etkenlerin bir çoğu bilinmez durumda. Rose'un sakatlıktan ne zaman ve ne derece sağlıklı bir şekilde döneceği, Deng'in ameliyat olup olmayacağı, yeni bench oyuncularının takıma uyumu vs. İşte tüm bu belirsizliğin de etkisiyle, ikinci bölümde yeni sezona dair tahminleri yaparken sezonu üç farklı senaryoda değerlendirmeye karar verdim; En İyi Senaryo, En Kötü Senaryo, Benim Tahminim...

En İyi Senaryo: Enseyi çok karartmadan önce biraz umut dağıtalım.

Deng ameliyat olmaz. Rose all-star arasından itibaren tam performans verecek şekilde döner. Diğer tüm oyuncular major bir sakatlık yaşamaz. Kirk takıma çabuk uyum sağlar ve Deng, Hamilton, Boozer, Noah dörtlüsüne katılarak, Rose dönene kadar Bulls'u play-off çizgisi üzerinde tutar. Boozer, Noah, Hamilton beklenen katkıları verirler. Thibs'in savunma şablonunda bench oyuncuları geçen seneye oranla büyük fark yaratmaz. Rose'un dönüşü ile takım performans yükselterek ilk 4 içinde play-off'lara kapağı atar. Play-off'lara herkes sağlam bir şekilde ve takım ritm bulmuşken girilir... Devam edemeyeceğim sanırım. Bu kadar iyimserlik bana göre değil. 

Belki şu anda kulağa çok iyimser geliyor ama tüm bunlar çok da uzak ihtimaller değil. Her şeyden evvel Deng'in ameliyat olma ihtimali olimpiyatlar başlamadan önce Thibs'in ve olimpiyatlar sırasında da kendi açıklamalarından anlaşılacağı üzere geçen seneye oranla bir hayli düştü. Deng olimpiyatlar boyunca da bileğini iyi hissettiğini ve ameliyata ihtiyacı olmadığını söylemişti. Hazırlık kampı başlayana kadar geçecek sürede bileğini bir hayli dinlendirme fırsatı bulacak ve Kobe gibi o da bu sakatlığı ameliyat olmadan atlatacaktır.

Rose'un sakatlığı ile ilgili gelen haberler de ümit verici. Son olarak takvimin 2-3 hafta ilerisinde olduğuna dair haberler geliyor. Genç yaşı ve çalışma azmi sakatlığı çabuk atlatmasına yardımcı olacak iki ana etken. Rose'un normal şartlarda Ocak-Şubat dönemi içerisinde dönmesi bekleniyordu. Önde giden takvimi de göz önüne alırsak All-Star arasından sonra tam performansla sahada olması büyük sürpriz değil. Eski performansında dönmesi ise sadece iyimser bir tahmin olabilir ancak.

Kirk'ün takıma çabuk uyum sağlaması da beklenir bir durum. Organizasyona, şehre, seyirciye, hatta takımdan bazı arkadaşlarına dahi yabancı bir isim değil Hinrich. İyimser tahmin onun takıma çabuk uyum sağlaması kadar, Rose'un olmadığı dönemde takımı play-off çizgisinde tutabilmesi. Bunda Kaptan Kirk'ün performansı kadar etkili olacak bir diğer unsur ise kenar oyuncularının katkısı olacak. Bulls'u son iki sezondur ligin tepesinde tutan en büyük etken ligin en derin ve en kuvvetli benchine sahip olmasıydı. İyimser tahminle bile mevcut kenar oyuncularının eskilerinin yerini tutacağını söylemek mümkün değil. Ancak Rose'un yarısında tam performans vereceği bir sezonda Bulls'u ilk 4 içinde tutacak kadar katkı vermelerini beklemek iyimser bir tahmin sayılabilir.

En Kötü Senaryo: Kötü senaryoları kurmak bana daha uygun.

Deng ameliyat olur ve ligin ilk 2 ayını kaçırır. Rose sakatlıktan Şubat sonu gibi döner ama kısıtlı sürelerde. Sezon bitene kadar tam ritm bulamaz. Kirk bir türlü performansını bulamaz ve daha ilk iki ayında Deng ve Rose'un yokluğunda üzerine binen ağır sorumluluğu kaldırmakta zorlanır. Hamilton sezonu yine yarı sakat yarı sağlam geçirir. Boozer kötü giden sezonda iyice hedef tahtası haline gelir. Bench oyuncuları çok kısıtlı katkı verir ve takım kimyası darmadağın olur. Bulls play-off'a kalamaz ve yaz sezonunda her şey sil baştan başlanır.

En iyimser tahmine oranla gerçekleşme oranı aynı seviyelerde bir senaryo bu da. Deng'in ameliyat ihtimalinin çok azaldığını söylemiştim. Yine de o az da olsa olan ihtimalin gerçekleşmesi söz konusu olabilir. Hem Deng'in, hem de Rose'un yokluğunda tüm yük Kirk Hinrich'le Hamilton'ın üzerinde olacaktır. Ya da öngördüğüm gibi Hamilton'ın sezonunun yarısını sakat geçireceğini düşünürsek tek başına Kirk'ün. Hinrich doğal olarak bu kadar ağır yükü tek başına kaldıramayabilir ve bu onun ritm bulmasını, özgüvenini tekrar sakatlığı öncesindeki düzeye çıkarmasını engelleyebilir. Tüm bu kaos ortamında yine tüm küfürü Boozer yiyecektir. O bir sene daha yaşlı bir hale gelmişken taraftar bir sene daha tahammülsüz bir düzeye gelmiş olacak ona karşı. 

Reinsdorf'un "Rose %100 olmadan geri dönmesine izin vermeyeceğim." açıklamasından sonra Rose'un dönüşünün Şubat sonuna kalabileceğini düşünmeye başlamıştım. Her ne kadar takvimde önde gidiyor olsa da, Reinsdorf'un takımın en büyük yatırımını çok ufak bir ihtimal olsa dahi riske etmek istemediği açıkça ortada. Hal böyleyken ve üstüne bir de sezon zaten kötü gidiyorken Rose'un alınabilecek minimum riskle sezona bir hayli geç başlayabilme ihtimali var. Bulls'un hedeften uzaklaşmış bir hale gelmesiyle organizasyon kalan maçları Rose için rehabilitasyon dönemi olarak değerlendirmek isteyebilir. 

Benim Tahminim: İki tarafından ortasında, benim sezona dair tahminlerime bakalım.

Deng ameliyat olmaz. Rose All-Star arasından sonra kısıtlı sürelerle döner ve play-off'a doğru tam ritmini bulur. Takım Rose'un da katılmasıyla 6-8 aralığında play-off'lara girer. Benchin katkısı sınırlı olur. Rotasyon daralır ve ilk 5 oyuncuları uzun süreler sahada kalır. Deng, Taj, Noah ve Hamilton iyi bir sezon geçirir.  Kirk vasat üstü oynar tüm sezon. Boozer yine kimseye yaranamaz. Takım play-off ilk turunda elenir. Ve filmi başa sararız...

Ne en iyi senaryo kadar iyimser, ne de en kötü senaryo kadar kötümser değilim bu sezon için. Tahminim yukarıda kısaca özetlediğim gibi Bulls'un play-off'a 6-8 bandında girmesi ve ilk tur takımı olması. Ha tahminlerimin bu yönde olması, diğer senaryoların gerçeğe dönüşmesi halinde "Ben demiştim!" diyecek olmamı engellemiyor elbette. Anca sezona bu kadar uzaktan bakarken, yapabileceğim en gerçekçi tahminler de bunlar.

Sezonun Kilit Adamı: Tom Thibodeau. Bu takımın nereye gideceğini belirleyecek en büyük etken o. Seçimleri, stratejileri, tercihleri ile bir takıma +10-15 galibiyet getirebilecek kalibrede bir koç. Takımda bench neredeyse tamamen değişmişken, Rose'un sezonun en az yarısında olmayacağı öngörülüyorken, sezonun kaderini tayin edecek en kritik adam rolünde o olması sürpriz değil. Thibs'in her maçı çok ciddiye alan, savunma öncelikli bir koç olması normal sezonda Rose yokken dahi Bulls'un çok iyi maçlar çıkarmasını sağlamıştı. Elinde belki daha kısıtlı bir takım var ama beklentiler de aynı oranda kısıtlı olacak. Dilerim ki Bulls'u play-off takımı kimliğinde tutmaya devam edecek.

Sezonun Takip Edilecek Oyuncusu: Taj Gibson. Bench Mob'tan yadigar tek üye. Bu onun kontrat senesi ve Ömer'in de gidişiyle artık 5 numarada da görev alarak süresi artacaktır. Her sene biraz daha iyiye gidiyor ancak özellikle bu sezon artan süresiyle de birlikte patlama yılı olabilir. Ömer'in takımda tutulmamasının sebeplerinden biri de onun kontratı için yer açmaktı. Bulls tercihini Gibson'dan yana kullanarak doğru seçimi yaptı. Boozer'ın gelecek sezon da olmayacağını varsayarsak, hem iyi bir kontrat kapmak, hem de ilk 5'i hak ettiğini göstermek isteyecek olması büyük motivasyon kaynağı. Sezonunu yakından takip etmekte fayda var.

Rotasyon: 

Rose Dönene Kadar: İlk 5: Hinrich - Hamilton -  Deng -  Boozer - Noah. Yedek 5: Nate - Belinelli - Butler - Gibson - Nazr Mohammed. Rotasyoncular: Teague, Radmanovic.

Rose Döndükten Sonra: Rose ilk 5'e, Hinrich yedek 5'e, Nate de rotasyonculara kayar. Gerisini yazdırmayın bana baştan boşuna.

26 Ağustos 2012 Pazar

Bulls 2012 - 2013 Sezonu Önizlemesi Bölüm 1: Gelenler - Gidenler


İki yıl önce sezon başlarken şu ankine benzer bir bilinmezlik duygusu hakimdi bana. Yaz döneminde bench neredeyse tamamen değişmiş, zengin serbest oyuncu  pazarından Carlos Boozer ile dönülmüştü. Takımın başına çaylak bir koç getirilmişti ve kimse takımdan tam olarak ne beklemesi gerektiğini bilemiyordu. Bulls bir sezon önce son sıradan play-off'a girmeyi başardıysa da ilk turda elenmişti. Herkes bir gelişim bekliyordu, ancak sezon bittiğinde takımın normal sezonu lider bitirmesini, Rose'un sezonun MVP'sini olacağını (bu maddenin tek istisnası bizzat Rose'un kendisi olabilir) ve takımın doğu finali oynayacağını sezon başından kimse tahmin edememişti. 

Derrick Rose'un sakatlığı ile başlayan ve yazın bench mob'ın neredeyse tamamen dağılması ile devam eden süreç sonrası benzer bir belirsizlik hakim. Sorun sadece takımın bench oyuncularının değişmiş olması değil, aynı zamanda Rose'un durumu da belirsizliğe neden olan baş aktörlerden. Sakatlıktan ne zaman döneceği, ne kadar sağlıklı döneceği, döndüğünde eski oyununa ne kadar yakın bir oyun oynayabileceği ve onun yokluğunda takımın ne düzeyde tutunabileceği kimsenin önceden kolayca kestiremeyeceği fakat Bulls'un sezonunun kaderini çizecek olan etkenler. Yine de iki sene önceye göre daha belirli olan durumlar da var. Mesela Carlos Boozer'dan artık kimse (ben dahil) all-star performansı beklemiyor. 

Sezonun ne çizgide başlayıp ne çizgiye gelebileceğine dair tahminler yürütmeden önce gidenlere ve gelenlere bir göz atalım;

GİDENLER

Ömer Aşık: Sayesinde Arenas provizyonunun uzmanı olduğumuz milli pivot bana göre giden oyuncular içerisinde eksikliği en çok hissedilecek isim olacaktır. Ömer'in artık herkes tarafından fark edilmiş olan pota altı savunması, geldiği günden bu yana hep üst düzey olan takım savunması, blok yapamasa dahi rakibini şutunu değiştirmeye zorlaması zaten malum ve bunların yeri doldurulması çok zor. Ömer'i Bulls için çok daha değerli kılan ise bu özelliklerinin Heat karşısında iki kez daha değerli hale geliyor olması. Mevcut görüntüde doğuda halen hedef takım Heat ve Lebron, Wade ikilisini en çok zorlayan savunma faktörlerinden birinin pota altını kapatan uzunlar olduğunu biliyoruz. Mevcut finansal planlar içerisinde Houston'ın teklifinin karşılanmamasını anlayışla karşılıyorum. Ancak Bulls'un Ömer'le birlikte savunmada yedek beş oyundayken, bir çok takım güç kaybederken, güç artırabiliyor olmasını gelecek sezon, özellikle de Rose'un olmadığı dönemde çok arayacağını da öngörebiliyorum.

Kyle Korver: Ömer'den sonra yokluğu en çok hissedilecek ikinci adam Korver olacaktır. Hawks'a trade exception karşılığı giden Korver, takımın üç sayı çizgisi gerisinden en büyük tehdidi durumundaydı. Korver finansal planlar çerçevesinde gönderildi belki ancak Bulls'un hücumda ondan biraz daha üç sayı çizgisi içerisinden hücum beklediği de bilinen bir gerçek. Korver eşi benzeri NBA'de dahi az bulunan bir üç sayı uzmanı ancak bununla beraber topu yere vurduğu anda etkisi %70-80 azalan bir oyuncu. Bu haliyle şampiyonluğa giden bir takımda 5 milyon dolarlık kontratı sorun yaratmazdı ancak gelecek sezon için Korver Bulls için fazla pahalı. Bu yine de Bulls'un onun 3 sayı üretimini ve Rose'a açtığı alanı özlemeyeceği anlamına gelmiyor. 

C.J. Watson: Pacers serisinin sonunda yaptığı hata tek sebep değil belki, ancak iki senelik Bulls macerasının güzel bir özeti. Watson sadece geçtiğimiz sezon değil, ilk sezonunda da play-off'larda çok kötü performans göstermişti. Ancak sağlıklı Rose'un arkasında gözler geçtiğimiz sezon olduğu kadar üzerinde olmadığı için gösterdiği performans çok fazla göze batmadı. Geçtiğimiz sezon ise ondan Rose'un boşluğunu doldurması beklendi. Bu görevi ligde dahi yapabilecek sayılı isim varken (belki de yokken) Watson'ın altından kalkmasını beklemek ona da büyük bir haksızlık olur. Ancak bu gerçek dahi iki sezon üst üste play-off'larda hiç bir varlık gösterememiş olduğu gerçeğini değiştirmez. Forman ve Paxson ikilisinin sezon çok daha başarılı bitseydi dahi Watson'ın opsiyonunu kullanmayacağını tahmin edebilirdik.

Ronnie Brewer: Sezon başladığında Hamilton'ın da yokluğunda ciddi katkı verdi Brewer. Özellikle sıkıntı olan orta mesafe ve uzak mesafe şutlarında ciddi gelişim göstermiş gibiydi. Sezon ilerledikçe Brewer'ın şut güveni tekrar bozuldu. Rip'in bir var bir yok döneminde ilk beş ve yedek beş arasında gidip gelmekte biraz bocaladı. Play-off'larda ise Rose'un sakatlığı sonrası Bulls'u savunması daha kolay bir takım haline getirmekten çekinen ve hücuma çok ihtiyacı olan Thibs onun süresini çok kısıtladı ve hatta bir maç tamamen kenarda oturttu. Brewer'ın şutunun zayıflığı rakiplerin onu bir metre geriden savunmasına neden oluyor ve bu durum Rose gibi delici bir guard için çok da tercih edilebilir bir alan dağılımı yaratmıyor. Savunmada, özellikle de top çalmada çok önemli bir isim olmasına rağmen Thibs'in top çalmaya pek müsait olmayan risksiz savunma şablonları yüzünden bu yönünü de çok fazla ortaya koyamıyordu. Brewer da Korver gibi, gelecek sezon için fazla pahalı kalacaktı ve kontratının opsiyonu kullanılmayarak serbest bırakıldı. 

John Lucas III: Takımdan ayrılması beni sevindiren tek oyuncu. Sıfırın altında basketbol IQ'suna sahip. Topu elinde ezen bir PG. 2011-20102 sezonunda Rose'un oynamadığı tek normal sezon maçında, Denver karşısında son anda oyuna girmiş, kendisine yapılan faul sonrası iki serbest atışı da kaçırarak maçın kaybedilmesine neden olmuştu. Babasının Thibs ile olan yakın ilişkisi söz konusu olmasaydı muhtemelen o maç kariyerindeki son NBA maçı olabilirdi. Rose'un yokluğunda kendisine iyi bir isim yapmayı ve Raptors'dan kontratı koparmayı başardı. Asla Bulls kalibresinde bir takımda yer almaması gereken bir oyuncuydu ve tekrar sözleşme yapıldığını gördüğüm kabuslarımın son bulmasından dolayı çok mutluyum.

Mike James ve Brian Scalabrine: Rose'un sakatlıkları ile kadroya dahil olan James kısıtlı sürelerde iyi işler çıkardı. Bir nevi acil imdat çekicini kıran Bulls'un mevcut şartlarda bulabileceği en iyi isimlerden biriydi ve görevini de yerine getirdi. Scalabrine'nin basketbol kariyeri ise başka bir yöne gidebilir. Zaten oldukça azalmış olan basketbol içi katkısı artık yok denecek kadar az durumda. Benchte oyuncudan çok koç gibi görev alan Scalabrine için eşofmanlardan tamamen kurtularak takım elbise giyme zamanı geldi artık. Onu bekleyen bir başka kariyer olasılığı ise maç yorumculuğu ve bu ihtimalin çok yüksek olduğunu da belirtmekte fayda var.

GELENLER

Kirk Hinrich: 

Geçtiğimiz sezon istatistikleri: Maç başına: 25,8 dk - 6,6 s - 2,1 r - 2,8 as - 0,8 tç - 0,2 blk - 1,2 tk -  %41,4 2s -  %34,6 3s - %78,1 sa

2003-2010 yılları arasında 7 sezon Bulls forması giydikten sonra Wizards'a, oradan da Hawks'a giden Kaptan Kirk yuvaya geri döndü. Berto Center yakınlarındaki evini Chicago'dan ayrıldıktan sonra dahi satmayan Hinrich, geçtimiz sezon geçirdiği omuz ameliyatından sonra çok da istediği düzeyde dönüş yapamadı. Her iki guard pozisyonunu da oynayabiliyor olmasına rağmen asıl etkili ve rahat olduğu pozisyonu PG. Rose dönene kadar Bulls'un dümeninde olacak isim de o. Hinrich için bu dönem, tekrar eski ritmine ve formuna kavuşmak için önemli bir şans. Rose'un yokluğunda süre konusunda sıkıntısı olmayacak ve takımın sorumluluğu büyük oranda onun üzerinde olacaktır. Böyle bir sorumluluğu yüklenirken alışık olduğu bir organizasyona ve şehre geri dönüyor olmasının büyük avantajını da yaşayacaktır Hinrich. Çok iyi bir guard savunmacısı olan Hinrich'in Rose döndüğünde ise hem onu hem de Rip'i yedekleyebilecek olması, Thibs'e yeni kenar seçeneklerinde esneklik şansı veren nadir durumlardan biri. Hinrich'in pas öncelikli oyun yapısı, Rose'un yokluğunda geçtiğimiz sezonda olduğu kadar hücum yükünün oyun kurucu üzerinde olmasını değiştirebilir. Ancak yine de hücum sıkıştığında ve 24 saniye süresi tükenmek üzereyken kullanılacak zor şutları Deng ile birlikte paylaşacaklarını öngörmek çok da zor değil.

Marco Belinelli:

Geçtiğimiz sezon istatistikleri: Maç başına: 29,8 dk - 11,8 s - 2,6 r - 1,8 as - 0,7 tç - 0,1 blk - 1,0 tk - %41,7 2s - %37,7 3s - %78,3 sa

New Orleans'da çok iyi iki sezon geçirdi. Kariyerinin zirvesinde. Korver kadar iyi bir üçlükçü değil ancak ona göre topu yere vurduğunda çok daha etkili olabilen bir oyuncu. 2 numara yedeği için Bulls'un sistemine hücum yönünde uyan bir isim Marco. Ancak işin savunma tarafı için aynı şeyleri söylemek zor. Thibs'in savunma şablonunda Korver'lı 5'lerin dahi çok iyi işler çıkarabildiğini biliyoruz. Korver'ın savunmada çok iyi olmamasına rağmen istekli olması bunun en büyük sebebi. Marco'nun ne kadar istekli olacağını ise göreceğiz. Zaten yıllık 1.9 milyon dolarlık bir kontratla oyunun iki tarafında da harikalar yaratmasını beklemek hayalperestlik olacaktır. Rose dönene kadar 2 numarada Rip'le süreleri paylaşacak Belinelli, Hornets'da gösterdiği performansı devam ettirmesi halinde, yeni benchin en önemli oyuncusu haline gelecektir.

Nate Robinson:

Geçtiğimiz sezon istatistikleri: Maç başına: 23,4 dk - 11,2 s - 2,0 r - 4,5 as - 1,2 ç - 0,0 blk - 1,5 tk - %45,4 2s - %36,5 3s - %83,2 sa

Robinson NBA'in muhtemelen en antipatik karakterlerinden biri. Bulls forması giymesi dahi bu durumu benim için çok değiştirmeyecektir. 2008-2009 sezonunun sonunda Knicks'ten ilk ayrılışı sonrası farklı takımları gezerken dalgalı performanslar sergileyip, o sezonki performansını yakalaması pek mümkün olmamıştı. Geçtiğimiz sezon ise Golden State'de hiç de fena olmayan rakamlar yakaladı. 4,5 asist ortalaması ile kariyerinin en yüksek sezon ortalamasına ulaştı. Tabii bu rakamlarda Warriors'ın yüksek tempolu oyununun etkisi büyük. Bulls gibi daha statik hücum eden, oyunu daha yavaş oynayan bir takımda aynı katkıyı vermesini beklemek mümkün değil. Rose dönene kadar yedek PG'de önemli süreler alacak olsa da Marquis Teague'in nefesi ensesinde olacaktır. Bir yıllık kontratını göz önüne aldığımızda Bulls yönetiminin benzer performans göstermesi halinde Teague'in sahada kalmasını tercih edecekleri aşikar. Yine de 1.2 milyon dolarlık veteran minimum kontratı ile Robinson fiyat/perfomans oranı yüksek oyunculardan biri olabilir.

Vladmir Radmanovic:

Geçtiğimiz sezon istatistikleri: Maç başına: 15,4 dk - 4,5 s - 2,9 r - 1,1 as - 0,4 tç - 0,3 blk - 0,7 tk - %37,6 2s - %37,0 3s - %75,9 sa

Radmanovic Scalabrine'den doğan boşluğu dolduracak demek isterdim ama ortada doğan bir boşluk varsa o da basketbol dışı faktörlerden doğan bir boşluk ki, onu Radmanovic'in doldurması mümkün değil. Bir kaç normal sezon maçında iyi performans gösterir, bazı maçlar süre dahi almaz. Olur da play-off oynarsa takım, sakatlık olmadıkça çoğu maç oyuna dahi girmez. Yine de 3 sayı atabilen bir PF olarak Bulls kadrosuna iki sezondur olmayan bir alternatif getirdiğini belirtmek lazım. 

Nazr Mohammed:

Geçtiğimiz sezon istatistikleri: Maç başına: 11,0 dk - 2,7 s - 2,7 r - 0,2 as - 0,3 tç - 0,6 blk - 0,4 tk - %46,7 2s - %00,0 3s - %56,5 sa

Ömer'in yokluğunda yedek pivot için Bulls'un çok fazla seçeneği yoktu. Mohammed mevcut seçeneklerden çok da kötü olmayan biriydi aslında. 34 yaşındaki veteran OKC'deki görevine benzer bir görev üstlenecek Bulls'da. İşin savunma tarafında Ömer kadar katkı vermesi mümkün değil. Dakikaları da daha kısıtlı olacaktır. Bulls'un yedek center pozisyonunda Nazr Mohammed kadar Taj Gibson'dan da faydalanmak zorunda kalacağını tahmin ediyorum. 

İkinci yazıda gelecek sezona dair genel resme bakıp, sezon tahminlerini yapmaya çalışacağım.

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Bench Mob Neden Dağıldı?


Chicago Bulls'u son iki sezondur ligin zirvesinde tutan en büyük etkenlerden biri kadrosunun derinliğiydi. Oyuna olan büyük etkileri sayesinde Bench Mob ismini alan gurubu Bulls yönetimi bu yaz dağıtmaya karar verdi. Bir çok Bulls taraftarının bugünlerde cevabını aradığı soru; Bulls ligin en değerli kenar guruplarından biri olan Bench Mob'u neden gönderiyor?

Tıpkı hayatın bir yansıması gibi basketbolda da her şey çok hızlı değişiyor. Daha bir kaç ay önce Rose ile play-off'lara giren Bulls'un Heat'i geçebilme ihtimalleri konuşulurken, bugün gelecek sezon play-off yapıp yapamayacağı (bazıları için) soru işareti haline geldi takımın. Süreci başlatan ise, Derrick Rose'un bağlarını zedelemesi oldu. Tıpkı Rose'un bağları gibi, Bulls'un kısa vaadede şampiyonluk hesapları da çok büyük yara aldı. Rose'un büyük bölümünde oynamayacağı neredeyse kesin olan bir sezonda Bulls'un büyük hedeflere yürümesinin imkansız olduğu malum. Özellikle Heat'in hali hazırda şampiyon kadrosunda bir de Ray Allen gibi şahane bir parça eklediği bir ligde, doğuyu kimin kazanacağı neredeyse kesin. Lebron ya da Wade ve Bosh ikilisi aynı anda sakatlanmadıkları müddetçe doğudaki hiç bir takımın Heat'i yenmesi, gelecek sezon için mümkün görünmüyor. Hal böyleyken Bulls için mevcut kadroyu koruyup, Rose'un sakatlıktan eskisi kadar güçlü dönmesini ve play-off'larda tam gücüne ulaşmasını ummak bir seçenekti. Ancak bu alınacak finansal riskler göz önüne alındığında çok mantıklı bir hamle değildi. Bulls hedeflerin uzağında kalma ihtimali çok yüksek bir sezon için, bu zamana kadar asla ödemediği lüks vergisinden kaçabildiği kadar kaçmak istiyor. Mevcut şartlarda Korver, Brewer ve Watson üçlüsüne 13,2 milyon dolar ödemek bir lükstü. Şampiyonluk için yola çıktığınızda bu bedeller ödemeniz gereken bedeller fakat hedeflerden uzak kalacağınız ortada olan bir sezon için böyle bir harcama yapmanın ekonomik olarak yanlış olduğunu kabul etmek lazım. Üstelik Korver biraz ayrı kalmakla birlikte özellikle Watson ve Brewer'ın Bulls'un en çok ihtiyaç duyduğu play-off zamanı takıma katkılarının çok düşük olduğunu da unutmamalı. 

Yeni CBA ile birlikte eskisi gibi çılgınca para harcama dönemi bitti. Bundan büyük market takımları da dahil olmak üzere kimse muaf değil. Yeni CBA ile gelen ve son 5 sezonun 4 sezonunda lüks vergisi ödemiş takımların, her 1 dolar için ekstra 1 dolar lüks vergisi ödemelerini düzenleyen kural ile birlikte, özellikle gelecek sezonki gibi hedeften uzak kalınacağı ortada olan sezonlar için lüks vergisi ödememek, gelecek sezonlar için de önemli bir yatırım demek. Watson, Brewer ve Korver'ın hali hazırda 1 yıllık kontratları kalmıştı ve takımda kalsalar dahi gelecek sezon serbest oyuncu olacaklardı. Bulls süreci 1 sene hızlandırmakla kalmadı, önemli bir finansal yükten kurtuldu ve lüks vergisinden kaçınmak adına da iyi bir alt yapı hazırladı. Bench Mob'ın önemli parçalarından biri olan Ömer'in durumu ise zaten artık herkes tarafından biliniyor. Bulls'un gelecek sezonu mevcut resimde planladığını göz önüne alırsak, Ömer'in kontratının karşılanmaması planın bir parçası olarak kabul edilebilir. 

Bulls yönetiminin kısa vaadede takımın şampiyon olmasının mümkün olmadığını kabul ettiği ortada. Artık planlar iki sezon sonrası için yapılıyor. Rose sakatlığından tamamen dönmüş olacak ve Bulls finansal esnekliğini kısıtlayan bir çok kontrattan kurtulmuş olacak bu süreç içerisinde. Mevcut eklentiler takımın yapısını mümkün olduğunca koruyacak, minimum kontratlık eklentiler. Bulls'un eskisi kadar derin kadrolu ve mücadeleci bir takım olması mümkün değil ancak amaç mevcut kadroyla mümkün olduğunca üst sıralara çıkmak ve şehirdeki heyecanın sönmesini engellemek. Bulls yönetiminin şehrin takıma olan bağlılığının rahatlığında olduğunu da söylemek lazım. Takım ne kadar kötü giderse gitsin, Bulls hep en çok kazanan takımlardan biri olmaya ve United Center seyirci rekorları kırmaya devam etti. Önümüzdeki iki sezon da edecektir. Üstelik takımın ilk 5'inden (sakat Rose hariç) kimseyi henüz kaybetmediğini unutmamak lazım. Enseyi çok fazla karartmayı gerektirecek bir durum henüz yok. Bench katkısının bir hayli kısıtlığı olduğu play-off dönemi Rose da sağlıklı bir şekilde dönmüş olursa Bulls halen Heat dışında hemen hemen tüm takımları yenebilecek güçte olmayı sürdürebilir. Koç Thibs'in elindeki oyunculardan maksimum verimi alacağından şüphe yok. Ancak elinde eskisi kadar yapısına uygun bir oyuncu topluluğu olmadığı da yadsınamaz bir gerçek. Bulls normal sezonda ligin en iyi takımı olamayacak belki ama halen doğuda ilk 5 içerisinde olacak kadar iyi bir takım olmayı, en kötü ihtimalle son sıradan dahi olsa play-off'a girmeyi başaracaktır.

Önümüzdeki sezonun Bulls için kolay geçmeyeceği bir gerçek. Daha kısıtlı bir kadroyla, büyük bölümünde takımın süperstarından mahrum olarak mücadele edecek takım. NBA'in gerçeklerinden biri de budur. Vaktinizin gelmesini beklemelisiniz. Bulls son iki sezon yakaladığı şansı kullanamadı. Big 3 Heat'te buluşma kararı almasaydı şu an bambaşka olabilirdi tablo. Ancak zaman Heat'in zamanıydı ve Bulls Rose'un sakatlanmasıyla mevcut dönemin kapandığını kabul etti. Artık yeniden zamanın gelmesi için bir takım hamlelerin yapılması gerekiyor. Bulls forumlarında ve bloglarında Reinsdorf'un takım için para harcamaktan kaçınması çok eleştiriliyor. Ben de Reinsdorf'un Bulls söz konusu olduğunda White Sox için olduğu kadar cömert olmadığını düşünüyorum. Üstelik Reinsdorf her zaman önce iş adamı sonra takım sahibi oldu. Fakat mevcut hamleleri onun eli sıkılığı ile bağdaştırmak gerçekçilikten uzak bir anlayış. Forman ve Pax takımın gitmesi gereken yöne gitmesini sağlıyorlar şimdilik. Bu sadece başlangıç. Gerçek eleştirileri yapabilmek için, Bulls'un zamanının gelmesini ve o zaman geldiğinde doğru isimlerin kadroda olup olmadığını görmek şart.

1 Temmuz 2012 Pazar

Ömer Aşık Yolcu Mu?


Çok değil, bundan yaklaşık iki sene önce Bulls.com yazarı Sam Smith'in onun hakkında Avrupa scoutlarından aldığı bilgileri paylaştığı yazısını hatırlıyorum. Kimsenin ondan ne beklememiz gerektiği hakkında fikri yoktu. Ağır sakatlıklar geçirmiş, Fenerbahçe ile yaşadığı sorunlar nedeniyle bir süre de bu nedenle basketboldan uzak kalmıştı. Zaten basketbola geç başlamış bir uzunun yaşadığı sıkıntıları yaşıyorken, üstüne sakatlıklar ve anlaşmazlıklar yüzünden basketboldan uzak kalmak zorunda kalması onun gelişimini büyük bir oranda engeldi. Bu şartlar altında benim Ömer'den beklentim düşüktü. Bir şekilde tutunabileceğini biliyordum ama kayda değer katkı vermesi için bir kaç sene geçmesi gerektiğini düşünüyordum.

İki sene geçti üzerinden ve şimdi Ömer'e Bulls'u iyice zora sokacak bir teklif gelmesin diye dua ediyoruz. Onu bu noktaya getiren serüven başka bir yazı konusu. Bu yazının konusu ise dün gece resmi olarak başlayan serbest oyuncu pazarında Ömer'in durumu ve geleceği. Daha önce yazmıştım fakat tekrarlamakta fayda var. Herşeyden evel Ömer sınırlı serbest oyuncu. Yani Bulls, Ömer'e gelen bir teklifi Ömer'in de kabul etmesi durumunda, aynı teklifi vererek onu takımda tutma hakkına sahip. Ömer ayrıca Arenas Provizyonu olarak bilinen bir istisnaya da konu. Buna göre Ömer'e gelecek teklifin, ilk senesi tam orta düzey kontrat (Full MLE) seviyesini geçemiyor (5 milyon dolar). İkinci senesi standart bir %4.5'lik artışa sahip. Üçüncü senede ise kısıtlama kalkıyor ve takımlar maksimum kontrat seviyesine çıkabiliyor. Dördüncü senede ise %4.1'lik bir artış gelebiliyor. Eğer teklifin üçüncü senesi, %4.5'lik artıştan fazla bir artış içeriyorsa, teklifi yapan takımın, teklifin yıllık ortalaması kadar maaş sınırına sahip olması gerekiyor. Yani bir takım Ömer'e, ilk iki senesi 5 ve 5.2 milyon dolar, son iki senesi ise 12.6 ve 13.1 milyon dolarlık bir kontrat teklif edebilmesi için, maaş sınırında kontrat toplamı/kontrat yıl toplamı kadar (36 m dolar/4= 9 milyon dolar) maaş sınırı boşluğuna sahip olmalı. Şayet Bulls böyle bir kontratı karşılayarak Ömer'i takımda tutarsa, bu durumda maaş sınırı hesabında teklifin yıllık ortalaması değil, her seneye denk gelen gerçek tutar göz önüne alınacak. Ömer'in ilk iki senesi orta düzey kontrat ve standart artış, son iki senesi ise maksimum kontrat ve standart artış olarak hesaplandığında alabileceği maksimum kontrat, yaklaşık 36-37 milyon dolar civarında olabiliyor.

Dün gece gelen haberlere göre Rockets Ömer'e yıllığı 8 milyon dolara gelen bir kontrat önermiş. Arenas provizyonuna göre hesaplanırsa, bu teklifin 4 yıl olması durumunda yıllık maaş tutarı şu şekilde olmalı:

1. Yıl 5.000.000
2. Yıl 5.225.000
3. Yıl 10.648.000
4. Yıl 11.127.000
TOPLAM 32.000.000


Bu tabloda Ömer Rockets'a giderse maaş sınırında yıllık 8 milyon dolarlık bir yer tutacak. Bulls'un bu kontratı karşılayıp Ömer'i takımda tutması halinde ise, yukarıda yazan miktarlar yansıyacak maaş sınırına. Bu durumda ilk iki senesi olmasa da, üçüncü seneden itibaren Bulls maaş sınırında yeni bir 8 haneli kontrat yer alacak demektir. İşin basketbol tarafına sonra geleceğim fakat Bulls'un herşeyden önce finansal açıdan böyle bir teklifi karşılaması mantıklı değil. Takım bu sene hali hazırda lüks vergisi ödemekten nasıl kaçınacağını hesaplarken, iki seneden sonra tüm finansal esnekliği bitiren bir kontratı yüklenmek istemeyecektir. Üstelik yeni CBA ile gelen ağır lüks vergisi oranları gelecek sezondan sonra uygulanmaya başlayacak. Bulls böyle bir kontratı karşılayarak Ömer'i takımda tutsa bile, üçüncü senesi gelmeden onu takas etmenin yollarını arayacaktır ki, o noktaya gideceğini de sanmıyorum işin. Yıllık ortalaması 5-6 milyon dolarda kalan bir tekliften fazlası, Bulls için herşeyden evel ekonomik anlamda karşılanması imkansıza yakın bir teklif anlamına geliyor.

İşin finansal boyutu bir yana, basketbol açısından da bakıldığında Ömer'in böyle bir kontratı ne kadar hak ettiğini sorgulamak lazım. Özellikle Türk olarak Ömer'i daha başka seviyoruz, daha başka izliyoruz. Ancak ne olursa olsun, hücumdaki üretkenliği bu kadar sınırlıyken Ömer'e böyle bir kontrat vermek Bulls açısından büyük bir risk almak demektir. Aşık hali hazırda ligin en iyi savunmacı uzunlarından biri, çok iyi bir ribaundçu ve takım savunmasında ligin önde gelen isimlerinden biri. Blok yapamadığında dahi rakibini şutunu değiştirmeye zorlayan bir isim. Özellikle bu sene ile birlikte düz bir şekilde yükselmeyi ve faul almamayı da öğrendi. Fakat tüm bu harika savunma meziyetlerinin yanında, bu sene gelişme göstermesini beklediğim hücum tarafında kayda değer bir gelişim gösteremedi. Halen topu yakalamakta ciddi sıkıntılar çekiyor. Potaya çok yakın aldığında hemen smaçlayamazsa pozisyonları bitiremiyor. Serbest atış yüzdesi maç sonlarında sahada kalmasını zorlaştıran bir başka etken. Genel resimde Ömer şahane bir yedek uzunken, ilk 5'e yerleştirdiğinizde ise çok tek taraflı oyunu nedeniyle başka oyuncularla kompanse edilmesi gereken bir adam. Bu açıdan bakıldığında Bulls kadrosu böyle bir kadro değil. Kaldı ki Joakim Noah'ın varlığında zaten ilk 5'e yerleşmesi mümkün değil. Bulls'un harika bir yedek için böyle bir kontratın altına girme lüksü ise hiç yok. 

Rockets ya da daha teklif alması muhtemel diğer takımlar için baktığımda ise Ömer'in 8-9 milyon civarında bir teklif alması anlayışla karşılanabilir. Bu ligde potayı gerçekten koruyabilen savunmacı uzun bulmak çok zor ve Ömer bu açıdan ligin en iyilerinden biri. Fakat daha önce de belirttiğim gibi bu kontratı veren takımlar iki ihtimali göz önüne alıyor olmalılar. Ya diğer oyuncularla Ömer'in hücumsuzluğunu kompanse edebiliyor olmayı, ya da Ömer'in kendini hücumda geliştirebiliyor olmasını. Kişisel olarak her ne kadar ikinci senesinde beklediğim gelişmeyi gösteremese de Ömer'in hücumda bundan çok daha iyi olabileceğini düşünüyorum. En azından pick and roll sonrası potaya hareketli devrilirken aldığı pasları bitirebilir, hücum ribaundu sonrası küçülmeden direk potada bitirebilir ribaundlarını. Böylelikle 9-10 sayı ortalaması tutturabilir aldığı dakikalarda. Fakat maç sonunda sahada kalması için serbest atış yüzdesini mutlaka geliştirmeli. Ömer'in çalışmayı ne kadar çok sevdiğini bilen biri olarak gelişimine devam edeceğine şüphe yok. Yeterli maaş sınırı esnekliğine sahip takımlar için Ömer iyi bir hedef. Herşey bir yana Kwame Brown'un 7 milyon dolar kazandığı bir ligde Ömer'in aldığı 8 milyon dolar az bile.

Ömer açısından bakıldığında ise onun için basketbol çerçevesinde en iyi tercihin Bulls olduğunu söylemek zor. Her ne kadar şehri, takımı ve koçlarını sevse de Ömer'in aldığı dakikaların mevcut seviyesinden daha yukarı gitmesi ancak bir Joakim Noah takası ile gerçekleşebilir. Aslında bu geçen seneki kadar uzak bir ihtimal olmasa da Ömer'in en büyük avantajı seçim bir noktada kendi elinde değil. Aldığı en iyi teklifi kabul edecek ve sonra Bulls'un kendisini takımda tutmaya ne kadar kararlı olduğuna bakacaktır. Gar Forman her ne kadar Ömer'i takımda tutmak için gelen her tür teklifi karşılayacaklarını söylese de şu anda var olan resme baktığımda bunun mümkün olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Ömer bir çılgınlık yapıp, Bulls'da kalmak için takımla erken bir anlaşma imzalamadıkça, koca yürek artık Bulls forması giymeyecek diyebiliriz.

23 Haziran 2012 Cumartesi

Kaybederek Kazanmayı Öğrenmek


Üçlü bir araya geldiğinden bu yana, Heat taraftarı dışında kalan kesim olarak, hepimiz bunun geleceğini biliyorduk. Gelmesin istiyorduk, geçen sene gelmediğinde çok eğlenmiştik. Ama içten içe, hepimiz bir yandan, bunun eninde sonunda geleceğini biliyorduk. Sezon başladığında son noktaya varacak üç takım vardı. Rose ön çapraz bağlarını zedeleyerek sayıyı ikiye düşürdü. O ikili finalde çarpıştı ve kazanan Heat oldu.

Sezon boyunca Heat'in olası bir final eşleşmesinde OKC'yi rahat yeneceğini söyleyip durdum. Aslında finaller başlamadan önce fikrim değişmişti. Bosh'un sakatlığı sonrası tam performans veremiyor olması, Celtics serisinde süresinin kısıtlı olması ve Wade'in sakatlığının da etkisiyle dalgalı bir performans veriyor olması dengeleri eşitliyor gibi görünürken, Thunder'ın Spurs gibi makine düzeninde işleyen bir takıma karşı geriden gelip seriyi kazanırken gösterdikleri enerji ve performans 7 maçlık bir seri sonunda Thunder'ın kupayı kaldıracağını düşündürtmüştü bana. Finallerin başlaması ile gördük ki ne Bosh ne de Wade sakatlıklarının etkisinde kalmadan, vermeleri gereken performansı verebilir durumdaydı. İşin gerisi ise Lebron'a kalıyordu. O da üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerektiği gibi yerine getirdi.

NBA'de mutlu sona ulaşmak için genellikle önce yenilgiyi tatmak gerekir. Mutlu sona ulaşabilmek için önce yenilirsin, sonra gelir kazanırsın. NBA'de kazanmayı öğrenmek, yenilmekten geçer. Bu formül her iki takıma da çok uyuyordu. Heat geçtiğimiz sezon finalleri kaybetmiş, nasıl kazanmaları gerektiğini tecrübe etmiş durumdaydı. Thunder ise ilk kez geldiği NBA Finallerinde kaybederek, kazanmayı öğrenmeliydi. Bu bir NBA Finalleri serisi değil de konferans finalleri olsaydı, sonu çok daha farklı olabilirdi. En azından 6-7 maçlık bir seri olacağına eminim. Fakat NBA Finalleri basketbol kadar mental bir savaş. Tüm dünyanın gözü üzerinizdeyken ve hatanın neredeyse hiç telafisinin olmadığı bir atmosferde artık tavana ulaşmış bir baskı altında basketbol oynamak NBA basketbolunun en üst düzey sınavı. Son maç dışında tüm maçların ne kadar yakın geçtiğini düşünün. İki üç farklı pozisyon yaşansaydı tablonun ne kadar farklı olacağını... Sonra bu durumun üzerinizde yaratacağı baskıyı düşünün...

Halen işe giderken serviste cep telefonundan izlemek zorunda kaldığım kupa töreninde neden duygulandığımı sorguluyorum. Çocukluğumdan beri Bulls taraftarıyım ve 2 senedir - League Pass sağolsun- tüm maçlarını izlediğim bu takımla inanılmaz duygusal bir bağ oluştu aramda. Halen ister istemez Rose sakatlanmasaydı o kupa belki de onun ellerinde kalkıyor olabilirdi diye düşünmeden edemiyorum. Fakat Bulls'u sevdiğim gibi basketbolu da çok seviyorum. Heat'e gittiğinden bu yana Lebron'la dalga geçmek, başka herkes kadar benim de hoşuma gitse de işin dozajının artık saçma bir noktaya varması, Lebron'un tüm etrafında (bir kısmını kendi yaratmış olsa da) yaratılan bu karşıtlık duygusu, her noktası ile dalga geçiliyor hale gelmesi ve bir şampiyonluğun tüm bunların da sonunu getireceğini biliyor olmak ister istemez beni de duygulandırdı. Üstelik bu sene ilk defa yaratıklık seviyesindeki fiziğinin ve basketbol yeteneklerinin üstüne koyma konusunda bir şeyler yapması (post oyununu geliştirmesi), ona en çok kızdığım noktayı da hafifletmişti. Lise günlerinden beri takip ettiğim (Fanatik Basket'te tam sayfa Mete Aktaş yazısı çıkmıştı hakkında) ve Cavs forması giydiği günlerde çok sevdiğim bir adamdı Lebron. (Evet, 23 numaralı Cavs Lebron formam bile var) Ben ona Heat'e gittiği için değil, kalıp kendi savaşını vermediği ya da -her ne kadar artık Wade'in takımı olmaktan çıkacağına emin olsam da- bir başkasının takımına gitmeyi kabul ettiği için çok kızdım. Kazandığı şampiyonluk kariyerinde olması gereken bir başarıydı ve bu açıdan bakınca seviniyorum ancak Bosh ve Wade ile 5 şampiyonluk kazansa dahi, Cavs'de kalıp alacağı 1 şampiyonluk kadar değerli olmayacak benim için. Yine de verdiği bu karar ve yarattıkları hava dahi, Lebron gibi bir basketbolcunun kariyerinin hak ettiği o son noktaya varamamış olması kadar beni üzemezdi.

Heat'in şampiyonluğunu sadece finaller tecrübesi ile açıklamak yetersiz kalır. Heat'in bu sene yarattığı en büyük farkların başında gelen adam Shane Battier. Ve bunu finallerinde gösterdiği harika şut performansı ile yaratmadı Battier. Savunmada yarattı. Onun rakibin en önemli dış skorerini tutabiliyor olması, Heat'e Lebron'u savunmada -ve hatta hücumda- 1'den 4 -ve hatta bazen 5'e- kadar her pozisyonu oynama esnekliği sağladı. Heat'i iyi bir savunma takımından elit bir savunma takımına çıkaran unsur da bu oldu. Spoelstra takımın handikapı olan pota altını, eşleşme sorunları yaratan 5'lerle rakibe göre kapatmayı ve hatta avantaja çevirmeyi başardı. Lebron Wade Battier Bosh Anthony (Ya da Haslem) ile uzun bir 5'le ya da Chalmers, Wade, Battier, Lebron, Bosh gibi bir 5'le oynayabiliyor olmak size rakibe göre şekil alabilme kabiliyetini sağlar ki, Spoelstra'nın koçluğunun en çok göz ardı edilen noktalarından birisi de bu. (Ve hatta geriden gelmek için Chalmers, Wade, Miller, Battier, Lebron gibi deneysel bir 5 başkası için çılgınlık olabilecekken Heat için kısa süreli de olsa sonuç veren bir 5 haline dahi geldi) Tabii ki bu esneklikte gerçek joker Lebron ancak onu 3 numaradan gönül rahatlığı ile joker pozisyonuna kaydırabilme kabiliyetini takıma kazandıran isim, Shane Battier oldu.

Hakkı verilmesi gereken bir diğer isim de şüphesiz Dwayne Wade. Takımın liderliğini Lebron'a vermesi şampiyonluk kupasını getiren etkenlerden bir diğeri oldu. Geçtiğimiz sezon bir sen at bir ben atayım mentalitesi ve takımın gerçekten kimin takımı olduğunun belirsizliği Heat'in harmonisini baltayan bir etkendi. Lebron'un normal sezonu MVP ödülü alması tartışılırken Miami seyircisinin Wade'e MVP diye tezahürat yapıyor olması bu kafa karışıklığının en büyük göstergelerinden biriydi. Bosh pozisyon ve tarz olarak tamamlayıcı role çabuk uyum sağlayan bir basketbol oynadığı için onun varlığı çok büyük sorun değildi fakat saha içinde ve dışında takımın 1 numarası olmaya alışmış iki oyuncunun bu rolü aynı anda sürdürmesi imkansızdı. Bir çok kişi hem Wade'in takımına katıldığı, hem de şahane bir pasör olması nedeniyle Lebron'un Heat'in Pippen'ı olmasını bekledi ama bu imkansızdı. Wade belki Lebron'dan daha iyi skorer olabilir. Ama dünyanın en iyi basketbolcusunun bir başka oyuncuyu tamamlaması söz konusu olamaz. Lebron'un Cavs'de bir türlü sona ulaşamamasının nedeni sürekli sadece tamamlayıcı parçaların (ki onların da çok tamamladığı söylenemez) yanında oynamak zorunda olmasıydı. Lebron maç içerisinde zaman zaman skor yükünü ve savunma ilgisini üzerinden alacak, attığı şahane pasları pota içinde bitirebilecek bir oyuncuya ihtiyaç duyuyordu. O ihtiyaca Wade'den daha iyi cevap verecek bir oyuncu bulunamaz. Her ne kadar bir çok yorumcu Wade'in sakatlıklarının buna imkan verdiğini düşünse de, Wade'in sadece saha içinde Lebron'u tamamlayan bir oyuncu olmayı kabul etmesi değil, yıllardır Tanrı'dan sonra geldiği bir şehirde bir başka oyuncunun liderliğini izlemeyi kabul etmesi böylesine büyük bir egoyu da göz önüne aldığımızda çok büyük bir fedakarlık. Geçtiğimiz sezon yaşanan hayal kırıklığının bu fedakarlığı kamçılayan en büyük etken olduğunu unutmayalım. İşte kaybederken kazanmayı öğrenmek dediğimiz şey de tam olarak bu. Wade başarı için fedakarlık yapması gerektiğini kaybederek öğrendi. (Shaq'in ilk şampiyonlukta ona katılması da bir etkendir şüphesiz) NBA'de şampiyonluklara ve onu kazanan oyunculara gösterilen müthiş saygıyı haklı çıkartan unsurlardan birisi de, kazanmak için oyuncuların yaptıkları fedakarlıklar. (Pippen'ın Jordan'ın olmadığı sezon MVP'lik bir sezon geçirmiş olduğunu hatırlayın. Bulls'tan ayrılıp sıradan bir takımda her sezon bunu yapabilirdi ve şu an Pippen gerçek bir lider miydi diye saçma sapan bir tartışma yapmıyor olurduk. Fakat o başarı için Jordan'ın Robin'i olma rolünü büyük bir zevkle yerine getirdi ve tarihin en büyük oyuncularından biri olduğunu da kitaplara yazdırdı.) Böylelikle Lebron üzerindeki ne kadar sorumluluk almalıyım, ne noktada devreye girmeliyim baskısını üzerinden atarak tamamen dümene geçti ve totalde kariyerinin en iyi sezonunu geçirerek takımını şampiyonluğa ulaştırdı. Lebron geçtiğimiz sezon da özellikle Bulls serisinde oyunu domine etmiş ve harika performanslar sergilemişti. Ama Pacers, Celitcs serisinde yaptıkları ve final serisi performansları, tam anlamıyla lideri olduğunu hissetmediği bir takımda asla gelemezdi. Ne kadar büyük bir yetenek olursanız olun, takım arkadaşlarınızın sizi takip ettiğinden emin olmazsanız, kafanızın bir köşesinde bir acaba oldukça yüzde yüzünüzü sahaya yansıtamazsınız. Ne Wade'in dalgalı performansı, ne de Bosh'un sakatlığı takımın nakavt olmasına sebep olmadı çünkü takımın lideri halen onlarlaydı ve diğerlerinin de geri geleceğini biliyorlardı.

Lebron James'in yıllardır bir silahı haline getiremediği post oyunu zaten durdurulamaz oyununu bir seviye daha yukarı çıkarmasını sağladı. (Hala neden bu kadar geç kaldığını da anlayabilmiş değilim.) Lebron zaten fizik olarak inanılmaz güçlü ama onu asıl postta durdurulamaz kılan ikili sıkıştırma geldiği an attığı inanılmaz pasları. Heat'in şutörleri kaleyi saran okçular gibi yerlerini aldığında Lebron'a sıkıştırma getirmenin bedeli büyük oluyor. Dışardan, arkadan, dipten, yardım nereden gelirse gelsin Lebron doğru adamı topla buluşturmayı başarıyor. Bu da yardım getirmeyi neredeyse imkansız hale getiriyor. Üstelik arkasına fiziği ile eşleşecek bir oyuncu koysanız hızıyla eşleşemiyorsunuz, hızı ile eşleşseniz fiziği ile. Tüm bunlara rağmen Lebron'un hala post oyununun gelişime açık olduğunu düşünmek insanı biraz endişelendiriyor. Ayak hareketlerini ve fade away'lerini durdurulamaz bir noktaya getirdiğinde Lebron'u savunmak neredeyse tamamen imkansızlaşacak. Lebron'un da sadece bu gelişim ile yarattığı farkı iyi görmesi, şampiyonluğun sarhoşluğuna kapılıp bu gelişimden vazgeçmemesi gerekiyor. Bir şampiyonluk kazanması bir çok açıdan ona sıra atlattı ve büyük bir rahatlama, özgüven sağladı. Ama gerçekten tarihin en iyileri arasında olmak istiyorsa bunu sadece bir şampiyonlukla değil, liderliğini yaptığı bir hanedanlıkla gerçekleştirebilir. Hanedanlık kurmak içinse, şansı(zlığı) dahi yenmeniz gerekir.

Son söz de Thunder için... Oyunculardan koçuna kadar rakibe saygı konusunda da çok büyük bir örnekti Thunder. Eminim onlar da tıpkı geçen seneki Bulls taraftarı gibi sonucun oynanan oyunu yansıtmadığını, rakiplerini yenebilecek güçte olduklarını düşünüyorlar ki haksız sayılmazlar. Fakat zamanı değildi, henüz değildi. Durant ve göz yaşları geleceğin şampiyonuna baktığımız bir göstergesiydi. Ve evet çocuk, senin de sıran gelecek. O gün geldiğinde rakip dahi olsak, senin için de sevineceğim, duygulanacağım.

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Bulls'un Yaz Dönemi Hamleleri


2011-2012 sezonu Chicago Bulls için büyük bir hayal kırıklığı ile sona erdi ve artık Bulls cephesinde herkesin aklında takımın gelecek sezon için yapacağı hamlelerin neler olacağına dair bir merak var. Derrick Rose'un sakatlığı nedeniyle en azından yarısını kaçıracağı, Luol Deng'in de olimpiyatlar sonrası ameliyat olması durumunda bir kaç ay kenarda izleyeceği sezonda Bulls'un radikal kararlar almasını isteyenler çoğunlukta. Ancak finansal esnekliği oldukça kısıtlı takımın, geçen yaz olduğu gibi, bu yaz da büyük bir hamle yapmasını beklemiyorum.

Yeni CBA ile birlikte takımların eskisi kadar cömert olması ve gözü kapalı bir şekilde lüks vergisi ödeme riskini alması kolay değil. Özellikle Reinsdorf gibi eli sıkı biri söz konusuysa. Sadece Bulls için değil, ligdeki diğer tüm takımların maaş düzeylerini belirli seviyelerde tutması şart. Yeni CBA ile ilgili yazımda lüks vergisinin iki senelik bir geçiş süreci içerisinde aynı kalacağını, daha sonra yeni düzenleme ile kademeli olarak artacağını yazmıştım. Lüks vergisi sadece kademeli olarak artmakla kalmayacak, sürekli lüks vergisi ödeyen takımlar için ödenecek vergi miktarı da artacak. Bu sezonla birlikte son 5 sezonun herhangi 4 sezonunda lüks vergisi ödeyen takımlar için, yeni vergi oranlarına 1 dolar ek vergi eklecek. Bu, vergi sınırını 10 milyon dolar geçen bir takımın, 35 milyon dolar lüks vergisi ödemesi demek. Lakers'ın Odom'u göndermesi, Dallas'ın Chandler'ı tutmaması gibi geçen yaz yapılan hamlelerin altında yatan en büyük etkenlerden biri, takımların yeni lüks vergisi düzenlemesi nedeniyle ücret tavanını aşağı sınırlara çekme çabası.

Bulls'un gelecek sezon için garanti kontratları toplamı 7 oyuncu için (Rose, Hamilton, Deng, Boozer, Noah, Gibson, Butler) yaklaşık olarak 63,4 milyon dolar. Bu rakam gelecek sene belirlenecek maaş sınırı ile az da olsa değişebilir zira Rose'un yeni kontratının tutarı bu sınırın belirli olmasından sonra netleşecek. Bu oyunculardan takas dışında üzerinde hamle yapılması olası tek isim Boozer. İncelemeye onunla başlayalım.

Carlos Boozer ve Amnesty Provizyonu: Boozer'ın gösterdiği performansı değerlendirmek başka bir yazı konusu. Bir çok taraftar onun amnesty ile serbest bırakılmasını istiyor. Boozer gelecek sene 15 milyon dolarlık bir kontratla önemli bir yer tutacak. Ancak Boozer'ı amnesty ile bırakmanın getireceği avantaj, dezavantajlarına göre oldukça az ve bu hamleyi mantıklı bir eksene oturtmak mümkün değil. Herşeyden evel takım kalan 47 milyon dolarlık kontratı Boozer'a ödemeye devam edecek. Boozer başka bir takımla sözleşme imzalasa dahi, bu tutar oldukça düşük olacak ve toplam kontrat miktarından bu tutar düşülerek kalan kısmı Bulls ödemeye devam edecek. Üstelik Bulls Boozer'ın serbest bırakılması sonrası elde edeceği 15 milyon dolarlık boşlukla büyük bir finansal esneklik kazanmayacak. Bu durumu diğer oyuncuların durumunu değerlendirdiğimde, genel tabloya bakarak daha iyi anlayabiliriz. Boozer ne kadar kontratının hakkını veren bir oyun oynamasa da, amnesty ile serbest bırakılacak kadar kötü bir oyun oynamadı. Çok eleştirildiği sakatlıktan tüm sezon uzak durmayı başardı. Bulls'un kendisine önemli bir avantaj sağlamayacak bir hamle için, bir oyuncudan hiç yararlanmayıp ona 47 milyon dolar ödemesini beklemek ve istemek mantıklı değil.

Bu perspektifle baktığımızda Bulls'un gelecek sezon da 5'ini koruyacağını ve çaylak kontratında olan iki oyuncusu Gibson ve Butler'ın da takımla olacağını söyleyebiliriz. Eğer bir değişim yaşanacaksa, bu değişim Bulls'u nomral sezonda ligin en iyi takımlarından biri yapan, ancak play-off'larda aşırı beklenti altında bekleneni veremeyen kenar oyuncularında olacaktır. Bizden biri ile başlayalım:

Ömer Aşık ve Arenas Provizyonu: Ömer'in iki senelik kontratı bu sene sona erdi ve Ömer bu yaz sınırlı serbest oyuncu (Restricted Free Agent) olacak. Yani Bulls, Ömer'e gelecek teklifleri karşılayarak onu takımda tutma şansına sahip. Ömer aynı zamanda Gilbert Arenas Provizyonu olarak bilinen bir kısıtlamaya da konu. Bu provizyon takımlara başarılı ikinci tur seçimlerini takımda tutma şansı tanıyor. Ömer'e başka bir takımın yapacağı teklifin ilk senesi, lüks vergisi ödemeyen takımların verebildiği orta-düzey (full mid-level) kontratı geçemiyor. Kontratın ikinci senesi ise standart bir %4,5'lik artış alabiliyor. Bu durum Bulls'un isterse Ömer'e gelecek tüm teklifleri karşılayabilmesi anlamına geliyor. Ömer'e önerilecek kontratın ilk iki senesi dışında kalan son iki senede ise takımlar büyük bir artış teklif edebilirler. Ancak bu durumda 4 yıllık teklifin maaş ortalaması kadar, maaş sınırında boşlukları olması geliyor. Örnek vermek gerekirse Ömer'e 4 yıl için 36 milyon dolarlık bir teklif yapmak isteyen bir takımın, maaş sınırında 9 milyon dolarlık boşluğu bulunması gerekiyor. Ömer'e bir takımın verebileceği maksimum teklif, ilk iki senesi orta düzey ve %4,5'luk artış, son iki senesi maksimum kontrat ve %4,1'lik artış olmak üzere toplamda (maaş sınırı düzeyine göre değişkenlik gösterebilir) yaklaşık olarak 37-38 milyon dolar civarında olabiliyor. Şayet Bulls böyle bir teklif gelirse ve orta düzey kontrat istisnasını kullanarak bu teklifi karşılarsa Bulls'un maaş sınırı hesabında ortalama maaş değil, teklifte yer alan tutarlar geçerli olacak. Bu ilk iki sene için yaklaşık 5 ve 5,2 milyon dolar civarı, sonraki iki sene için yıllık 8-9 milyon dolar civarı maaş tutarı demek. Özellikle ikinci seneden sonra gelecek artış, Bulls'un uzun süreli 5 haneli kontratlarını da göz önüne alırsak finansal açıdan göz korkutucu hale gelebiliyor. Evet, Bulls Ömer'den memnun ve onu takımda tutmak da istiyorlar. Bunu da her fırsatta dile getiriyorlar. Ancak bu teklifin tamamı orta düzey kontrat sınırlarında kalması şart. Ömer eğer başka bir takımdan ilk iki sene orta düzey + son iki sene maksimum kontrat teklifi alırsa, Bulls'un bu teklifi karşılayacağını sanmıyorum. Böyle bir teklifi 9-10 milyon dolarlık maaş sınırı boşluğu olan bir takımın yapabileceğini unutmamak lazım. Böyle bir boşluğu bulunan ve bu boşluğu Ömer'in hücumda kendini geliştirebileceğine inanarak riske atmak isteyen bir takım.

Hedefteki Adam C.J. Watson: Play-off'larda sergilediği performans ve son maçta yaptığı büyük hata ile hedefteki adamlardan biri haline gelen Watson'ın takımdan gönderilmesini isteyenler çoğunlukta. Gelecek sezon Rose'un olmadığı dönemde takımın dümeninde bir kez daha onu görmek istemiyor çoğu taraftar ve haklılar da. Watson'ın 1 yıllık 3,2 milyon dolarlık bir kontratı mevcut ve bu tutar garanti değil. Yani Bulls isterse Watson'ı bu yaz serbest bırakabilir. Bu durumun gerçekleşmesi, ancak Ömer'e Bulls'un karşılamak istemeyeceği bir teklif gelmesi ve Bulls'un orta düzey kontrat istisnasını (mid-level exception) kullanmak isteyeceği bir başka oyun kurucu olması, aynı zamanda bir şekilde Noah'ı yedekleyecek çaylak ya da minimum kontrat uzunu bulabilmesi durumunda gerçekleşebilir. Başka bir değişle; Watson bir yere gitmeyecek. 3,2 milyon dolarlık bir kontratla ondan daha iyi performans gösterebilecek bir oyun kurucu bulmak kolay bir iş değil. Kaldı ki Watson'ın takımı play-off'larda taşımak için kadroda olmadığını da göz önüne almak lazım. Bulls'un Rose'a endeksli hücumu, onun yokluğunda Watson'ın kaldırabileceğinden fazla yük almasına sebep oldu. Ligde yeri başka hiç bir oyuncuyla doldurulamayacak bir Rose'un yokluğunda, yapılması gereken Watson'ı gönderip bir başkasının da o yükün altından kalkamayacağını izlemek değil, takımın hücumunu oyun kurucu ekseninden biraz daha çıkarmak olmalı. Üstelik Bulls yaz hamlelerini Rose'un yokluğunu düşünerek yapmayacaktır ve bir yedek olarak Watson, aldığı kontratın çok üstünde bir performans gösterdi. Rose'un sakatlığı sonrası Bulls, yüzük peşindeki serbest oyuncular (Ör: Steve Nash) için de cazibe merkezi olmaktan çıktı. 

Kyle Korver ve Ronnie Brewer: Korver'ın 5, Brewer'ın 4,37 milyon dolarlık ve birer senelik kontratları mevcut. Bu kontratlardan sadece Korver'ın 500 bin doları garanti. Bulls isterse Brewer'ı herhangi bir bedel ödemeden, Korver'ı ise garanti 500.000 dolarlık kısmını ödeyerek serbest bırakabilir. Bu iki oyuncudan Brewer, Jimmy Butler'ın o boşluğu doldurabileceğine inanılırsa takımdan ayrılmaya en yakın isim. Hamilton'ın da artan süreleri ile süresi iyice kısalan Brewer, özellikle hücumda istenilen düzeye gelemedi. Orta mesafe şutlarını sezon başında çok isabetli atsa da sezon ilerledikçe isabet oranı düştü ve nihayetinde play-off'larda takımlar onu 1 metre geriden savunmaya başladı. Bu Bulls'un hücumdaki alan paylaşımına ciddi bir darbe vuruyor. Öyle ki Thibs onu serinin 3. maçında hiç oynatmadı. Tüm seride sakatlanan Rose ve çaylak Butler dışında takımın en az süre alan oyuncusuydu (Toplam 82:35). Bulls Ömer'in kontratını karşılaması durumunda finansal kontrolü tutmak adına Brewer'ı serbest bırakabilir. Aksi durumda takımın gelecek sezon bir çok istisnayı kullanmasını yasaklayan sınırı (lüks vergisi sınırının 4 milyon dolar üstü) geçme tehlikesi bulunuyor. Bu doğrudan Thibs'in Butler'a ne kadar güvendiği ile de ilgili bir durum. Korver'ın ise kontratının son senesinde takımdan gönderileceğini sanmıyorum. Takımın oyun alanını genişleten, keskin bir şutöre ihtiyacı var ve Korver bu işi başarıyla yerine getiriyor. Ligde onun kadar iyi şutör az bulunurken onu gönderip, daha ucuza yenisini aramak, sonucu hüsran olacak bir maceraya atılmaktan fazlası olmaz. 

Takımda minimum kontratla oynayan oyunculardan Scalabrine ve Mike James'in gelecek sezon kadroda olacağını sanmıyorum. White Mamba gelecek sezonda ya takım elbisesiyle kenarda yerini alır, ya da yavaştan hazırlandığı televizyon yorumculuğu kariyerine başlar. John Lucas'ın ise başka bir takımdan bir teklif alıp takımdan ayrılmasını bekliyorum. Thibs ile özel ilişkisi kalması için yegane neden olabilir. Bulls Rose dönene kadar yine minimum kontratlı bir (iki) oyuncu ile oyun kurucu pozisyonunu yedekleyecektir. Bu defa seçim belki oyun kurma özellikleri daha yüksek bir oyuncudan yana olabilir. 

Bulls'un radikal bir hamle olarak Korver ve Brewer'ın biten kontratlarını bir takasta kullanması da söz konusu olabilir ancak bu durumun da lüks vergisinden kaçınmak adına gerçekleşeceğini pek sanmıyorum. Genel resme baktığımızda Bulls'un finansal olarak çok fazla hareket alanı olmadığı ortada. Rose'un çaylak kontratından çıkıp, gelecek sezon kendisine özel getirilen düzenleme ile alacağı maksimum kontrat, finansal esnekliği oldukça kısıtlıyor. Yazın Bulls taraftarları olarak serbest oyuncu pazarından çok, Ömer'e gelecek tekliflerin ne olacağını, Bulls'un ne düzeye kadar bir kontratı karşılamak isteyeceğini, Brewer'ın takımda kalıp kalmayacağını ve minimum kontratla Bulls'a katılmaya kimlerin gönüllü olacağını izliyor ve takip ediyor olacağız. Pek heyecanlı bir süreç olmayacağı kesin.

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Dramatik Son


Play-off'larda yaşanan onca şeyden sonra serinin 6. maçı, Bulls'un play-off macerası ve 2011-2012 sezonu kendisine yakışır bir şekilde, dramatik bir sonla nihayete erdi. Liderliğin 13 kez el değiştirdiği, 9 kez berabere duruma gelen maçı 76'ers, Andre Iguodala'nın iki serbest atışı sayıya çevirmesi sonrası kazanarak, konferans yarı finallerine yükselmeyi başardı.

Bu maçı değerlendirmek için sonundan başlamak lazım. Bitime 25,8 saniye kala 78-75 Bulls üstünlüğü vardı ve top Phily'deydi. Bulls kritik hücumda Watson'la Ömer'in ikili oyunu sonrası Ömer'in bulduğu smaçla 2 sayıyı bulmuş ve son bölüm için büyük avantajı eline geçirmişti. Phily mola dönüşü Young ile 2 sayı buldu. Bu noktada bitime 12 saniye vardı ve her iki takımın da mola hakkı kalmamıştı. Bulls topu hızla dipten Watson'a çıkardı. Watson'ın tek yapması gereken eritebildiği kadar süreyi eritip, kendisine faul yapılmasını sağlamaktı. Fakat Watson topu hızla karşı sahaya geçirdi ve pota altında boş gördüğü Ömer'e pası çıkararak maçı adeta altın tepside Phily'e sundu. Hawes -bana göre flagrant- bir faulle Ömer'i çizgiye gönderdi ve o ana kadar 4/5 serbest atış atan Ömer her iki serbest atışı kaçırdı. Ribaundu alan Iguodala hızla topu potaya sürdü ve Ömer'in müdahalesine hakemlerin faul vermesi sonucu iki serbest atışı da sayıya çevirerek 76'ers'ı öne geçirmeyi başardı. Watson'ın son anda orta sahadan gönderdiği şut da girmeyince maçı ve seriyi 76'ers kazandı.

Watson'ın yaptığı büyük karar hatasını zaten konuşmaya gerek yok. Son derece kötü bir karar ve acemice bir hata. Bu Bulls'a sadece maçı kazanmaya mal olmadı, belki de seriye mal oldu. 3-1 geri düştükten sonra 7. maç için seriyi United Center'a taşımanın getireceği özgüvenle, deplasmanda zaten sıkıntı yaşayan Phily'i geçebilirdi takım. Bazı aklı başında olmayan kesim serbest atışları kaçırdığı için, maçtan sonra soyunma odasında göz yaşlarına boğulan Ömer'e yenilgiyi mal etse de, boyalı alan savunmasıyla takımı oyunda tutan, hücumda da oldukça etkili olan Aşık maç boyunca takımın en yüksek enerjiyle mücadele eten oyuncularından biriydi. Serbest atışlar için ne kadar çok çalıştığını sürekli duyuyoruz, okuyoruz. Çalışmalarda, maç öncesi ısınmalarda rahatlıkla sokabildiği serbest atışları maç içinde belki biraz yorgunluktan, çoğunlukla da mental faktörlerden dolayı yüksek yüzdeyle sokamıyor. Ancak her ne olursa olsun, ne Watson, ne Ömer, ne de bir başkası tek başına bir maçın yenilgisinden sorumlu tutulamaz, tutulmamalı.

Bulls müthiş ribaund farkına (56-33) rağmen ilk yarıda hücum ritmini bir türlü bulmayı başaramadı. Phily ilk yarı boyunca sürekli çizgiye gelirken Bulls bir kaç basket faul ve defansif üç saniyeden gelen atış dışında çizgiye gelememiş durumdaydı. Boozer'ın sadece 3 sayıda (1/11) kaldığı maçta Thibs aradığı 5'i üçüncü çeyreğin ortasında buldu. Watson, Hamilton, Deng, Gibson ve Ömer'li 5'le ikinci yarıda üst üste iki önemli seri yakalayan Bulls farkı kapattı ve maçı kontrolüne aldı. İlk yarıda 48 sayı (24-24) atan Phily'i ikinci yarıda 31 sayıda (15-16) tutmayı başaran Bulls üçüncü çeyrekte 23 sayı üretebilirken son çeyrekte üretim 16 sayıda sınırlı kalınca maçı koparamadı. Bulls'u maçın içinde tutan faktörlerden biri de hücum ribaundu farkıydı. Phily maçın bitimine 10 dakika kalana kadar sadece 1 hücum ribaundu alabilmişti. ( Maç sonunda 5) Bulls ise 15 hücum ribaundu ile bitirdi maçı ve bu ribaundlardan 29 ikinci şans sayısı çıkardı. (Phily 5 sayı) Bulls bir kez daha kötü hücumunu ikinci şans sayıları ile kompanse ediyordu ve üçüncü çeyrek sonu ile dördüncü çeyrek başı arasında yaptığı savunma ile skor avantajını da ele geçirmişti. Son bölümde bir kez daha bir kaç hatalı hakem kararı Watson'ın büyük hatası ile birleşince, sonu gelmedi. 

Artık geriye dönüp bakmanın pek faydası yok. Bulls tüm eksiklerine rağmen 76'ers'ı geçebilecek bir takımdı ama başaramadılar. Takımın içinde bulunduğu psikolojik etkenleri görmezden gelmek mümkün değil. Şampiyonluk hedefi ile yola çıkan bir takımın bu kadar kısa bir süre içerisinde çok önemli iki oyuncusu kaybedip, 8. sıra takımıyla tur geçmeye oynamaya adapte olması kolay bir iş değil. İkinci maçta bitime 5 dakika kala boşalan United Center da bu hayal kırıklığının bir yansımasıydı. Çok kısa bir süre içerisinde çok büyük hedefleri olan bir şehri, bir anda çok daha aşağıda kalan bir mücadeleye inandırmak oldukça zorlu bir işti. Şimdi herkesin aklındaki soru, bundan sonra ne olacak? Bu sorunun cevabını bir sonraki yazımda aramaya çalışacağım.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Deng Umutları Canlı Tuttu


Thibs'in soyunma odasına "Son iki yılda 57 defa 3 maç üst üste kazandık" yazısını asması mı, kendi evinde seriye veda etmenin getireceği üzüntü ve hayal kırıklığı mı, yoksa basketbol içi nedenler mi? Bulls'un seriyi bir maç daha uzatmasını sağlayan bu galibiyetin anahtarı neydi? Bana kalırsa biraz motivasyon, biraz kendi evinde olmanın rahatlığı ve bolca basketbol içi nedenler.

Muhtemelen çoktan okumuşsunuzdur ama 76'ers'ın ilk devrede bulduğu 26 sayı, 24 saniye kuralı geldiğinden beri takımın play-off rekoru olarak tarihe geçti. Bulls'un 35 sayılık çok kötü ilk yarı performansı, Phily'nin rekoru sayesinde iyi görünse de, özellikle ilk yarıyı izlerken serinin artık ne kadar kilitlendiğini fark etmemek mümkün değildi. İlk maçlarda her iki koçun karşılıklı olarak attığı hamleler yerini, birbirini artık çok iyi tanıyan iki takımın anlık hataları değerlendirmeye çalıştığı bir mücadeleye bıraktı. Bulls ikinci çeyrekte Phily'i %17'lik şut yüzdesinde tutarken takımın ateşleyicisi olarak yine Taj Gibson görevdeydi. İkinci yarı da o da bileğini burkup bir ara soyunma odasının yolunu tuttuysa da, oyuna tekrar dönmeyi başardı. Boozer 19 sayı 13 ribaund 6 asistle iyi bir maç çıkardı. Seride %46 ile şut atarak Bulls'un en skorer oyuncusu (15,6 sayı) olmayı sürdürüyor. Ancak dün maçın kazanılmasında en büyük etkiyi yapan isim Luol Deng oldu.

Deng maçı 24 sayı 8 ribaund ile bitirdi. 5 üç sayı denemesinde kişisel play-off rekoru olan 4 isabet buldu ve bu 4 isabetin biri süre dolmak üzereyken çizginin 1 metre gerisinden, biri de dip çizgide Iguodala tamamen üzerindeyken geldi. Deng'in bu zor şutları sokabilmesi, maç genelinde düzenli skor üretmesi Bulls için çok önemli. Serinin genelinde ilk çeyrekte iyi oynasa da sonra oyundan kopuyordu Deng. Bir kaç kötü şut sonrası agresifliğini de yitiriyordu. Savunmada Iguodala ile boğuşmak zorunda kalması (hücumda da öyle) onu oldukça yoruyor, doğal olarak da son çeyreklerde enerjisi bir hayli tükenmiş oluyor. Fakat Bulls'un Deng'e en çok ihtiyaç duyduğu bölüm ilk çeyrek ve son çeyrek. Deng dün bu çeyreklerde 24 sayısının 18'ini bularak (9-9) Bulls hücumlarına tam olarak vermesi gereken katkıyı vermeyi başardı. Sol bileğinde yaşadığı sakatlığın etkisi büyük, işin garip tarafı da Deng'in de belirttiği gibi bileğinin bazen çok iyi, bazense çok kötü hissettirmesi ve bu durum direk olarak maç performansına da yansıyor. Yine de dün geceki oyununu, şut performansını (10/19) serinin diğer maçlarında da beklemek haksızlık olur. Iguodala zaten Deng için işleri olabildiğince zorlaştırıyor ve bir sonraki maçın deplasmanda olması bu kadar iyi bir şut performansı sergilemesini de zorlaştıracak başka bir etken olacaktır.

Hawes'ın iki erken faulü sonrası oyuna giren Lavoy Allen 13 dakikada 9 sayılık bir katkı vermeyi başardı. Özellikle ilk yarıda yine orta mesafeleri sokarak ciddi bir krizde olan Phily hücumlarında ufak bir hayat öpücüğü oldu. Bulls'un serinin 5. maçında dahi halen 5 numaranın orta mesafelerine tam olarak bir çözüm bulamamış olması şaşırtıcı. Özellikle guard savunmasına öncelik vererek Bulls'un bu şutları riske ettiğini söyleyebiliriz, ancak Thibs gibi savunmada hiç bir işini şansa bırakmayan bir koçtan beklenti biraz daha fazla oluyor. Üstelik bu zaaf sadece bu serinin zaafı değil, iki senedir 4 veya 5 numarası iyi şut atan tüm takımlara  karşı gördüğümüz bir zaaf. Rose ve Noah savunmadayken, hem Rose hızlı bir şekilde pick & roll sonrası adamını kapatabildiği için Noah çok fazla guard üzerinde kalmak zorunda kalmıyordu, hem de diğer oyunculara göre hızlı ayaklara sahip Noah adamına daha iyi geri koşabiliyordu. Ancak savunmadaki isimler Watson ve Ömer (Boozer) olunca aynı mobiliteye ve çevikliğe sahip olmak mümkün değil. Özellikle setleri oynamanın artık imkansız hale geldiği bu maçlarda pick & roll hücumları çok daha fazla önem kazanıyor. Phily'nin seri genelinde çok kötü bir yüzdeyle (%21,5) üç sayı attığını göz önüne aldığımızda Bulls'un alan savunmasını kullanmasını da bekleyebilirdik ancak Thibs'in büyük bir alan savunması hayranı olmadığını biliyoruz. Takım onun yönetiminde kısıtlı zamanlarda deneysel olarak alan savunması yaptı ve bunda da çok büyük başarı sağladığını söylemek zor.

Bulls'un Rose'un da eksikliğinin etkisiyle play-off'ların en fazla asist yapan takımı olması beklenen bir durum. Normal sezon asist ortalamasını (23,1) neredeyse tamamen (23,2) tutturmuş durumda Bulls. Phily'nin asist ortalaması ise normal sezona oranla 22'den 16,8'e geriledi. Bu kağıt üzerinde Bulls'un bir avantajı gibi gözükse de, aynı zamanda kendi şutunu yaratan oyuncu eksikliğini de ortaya koyan bir gösterge. Watson ve Lucas dışında kendi şutunu yaratabilen oyuncusu yok takımın ve onların da oldukça kötü bir seri geçirdiğini söylemek lazım. Thibs dün oyunun son bölümünde Lucas sahadayken Bulls hücumları bir kez daha son saniye şutlarına kalmaya başlayınca hemen Watson'a döndü. Watson dün 10 şutunda sadece 2 isabet bularak 5 sayıda kaldı (1/4 serbest atış) ancak 7 asisti ve topu Lucas'a göre çok daha iyi dolaştırması sayesinde hücumda akıcılığın ve top dolaşımının sağlanmasına yardımcı oluyor. 5. maç itibariyle sahadaki oyuna baktığımız zaman normal sezona oranla (Derrick Rose'suz) takımın en büyük eksikliğinin Watson'dan alınan hücum olduğunu söyleyebiliriz. Normal sezonda bir kaç maçta Lucas'ın ekstra performansı ile, bir kaç maç da Deng'in ekstra performansı ile bu açığı kapatabilmişti Bulls. Seride ise ilk defa Deng bu maçta bu açığı kapattı ve Bulls bu defa maçın sonunu getirmeyi başardı. Kaybedilen 3 maçta da maç sonlarını oynamakta güçlük çekiyordu takım. Bu defa son bölüme girerken yakalanan farkın avantajını kullandı Bulls ve maçı kazanarak seriyi tekrar Phily'e taşıdı.

Bu maçı kazanmak her ne kadar önemli bir adım olsa da seride hala avantaj Phily'de. Perşembe gecesi kendi evlerinde bu işi bitirmek isteyeceklerdir. Kalan iki maçtan birini kazanmak 76'ers'a yetiyor olsa da, kazanmaları gereken maç 6. maç olacak. Bulls'un 6. maçı kazanması, 7. maç için serinin tekrar Chicago'ya taşınması, Bulls'un özgüveninin tekrar yükselmesi, takımın ve şehrin motivasyonunun ve heyecanının tekrar müthiş şekilde artması demek. Aynı zamanda Phily gibi genç takımlar için seride 3-1 öndeyken kendini bir anda deplasmanda 7. maçta bulmak altından kalkması zor bir psikolojik yük. Bu açıdan bakıldığında 6. maçın serinin kaderini belirleyecek maç olacağını söylemek çok yanlış olmaz. Bu maça Bulls'un iyi başlaması ve son dakikalarda takımı paniğe sürükleyecek bir skorla girmemesi çok önemli. Aksi durumda eleniyoruz telaşına kapılan takımın hücum organizasyonundan sapması durumunda ne kadar kötü hücum ettiğini ve böyle zamanlarda telafisi mümkün olmayan seriler yediğini gördük ve görebiliriz. Tüm bu bilinmezlerin cevabını yarın gece saat 2:00'de bulacağız.

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Tutunamayanlar


Maçı hiç izlememiş olsaydım ve biri bana 76'ers'ın %34'le şut attığını, 14 üç sayı denemesinde sadece 1 isabet bulabildiğini, hızlı hücum sayılarında Bulls'un 17-10'luk üstünlüğü olduğunu ve ribaundlarda 49-43'lük Bulls üstünlüğü olduğunu söyleseydi, maçı çift haneli farklarla Bulls'un kazanmış olduğu tahminini yapardım. Aslında maçı izlediğimde de, böyle bitmesi gerektiğini düşünüyordum. Son çeyrekte arka arkaya 10 şut kaçırıp, çeyrek boyunca 28 sayı yiyene kadar... Bulls ikinci maçta olduğu gibi, bu maçta da yakaladığı farkı koruyamadı ve galibiyete tutunmayı başaramadı.

Seri Phily'e 1-1 eşitlikle taşınırken bu kez ayarlama yapma sırası Thibs'teydi. Her ne kadar sisteminde ve yapısında ısrarcı bir koç olsa da işlerin mevcut düzenle yürümeyeceğinin bilincinde olan Thibs, Collins'in uzunla ikili sıkıştırma getirerek 2. maçta etkisiz hale getirdiği 2 numaranın dip çizgi  setleri için basit ama etkili bir ayar yaptı. Son perdeyi yapan uzunu (genellikle Noah) Hamilton'ın dip çizgiye yakın çaprazında bırakıp, 4 numarayı (genellikle Boozer) üç saniye koridorunun tepesine çıkardı. Hamilton sıkıştırma geldiğinde öncelikle dip çizgideki uzuna, oraya yardım gittiğinde (genellikle gitti) ise faul çizgisi civarına çıkan 4 numaraya topu çıkardı. Dip çizgideki adamda kalan savunmacı kapatmak için 4 numaraya geldiğinde ise pas oradan dipteki uzuna geçti. Bulls bu sayede ilk maçta çok verim aldığı bu seti tekrar efektif bir şekilde uygulamayı başardı ve kısaların felaket şut attığı bir gecede iyi savunması ile son çeyreğe kadar maçın içinde kalmayı başardı.

Bulls'un halletmesi gereken bir diğer sorun olan Phily'nin hızlı hücum sayıları da, Thibs'in ufak ayarlamaları ile  kısıtlandı. Maç sonunda 17-10'luk Bulls üstünlüğü vardı bu alanda. Geriye çok daha iyi koşan takım, hızlı hücumları engellemek adına hücum ribaundlarından feragat etmek zorunda kaldı. Bulls bulduğu 15 hücum ribaundundan sadece 8 ikinci şans sayısı üretebildi. İkinci şans sayıları Bulls'un kötü hücumunu kabul edilebilir seviyeye çıkardığı önemli bir faktör. Dün gece hızlı hücumları engellemek adına, geçen seneki Heat serisinde olduğu gibi hücum ribaundu kovalamakta ısrarcı olmadı takım ve bu durum hücumun genellikle pek yüzdeli olmayan ilk şuta kalmasına neden oldu.

Sakatlıklar bütün sezonun bir numaralı gündem maddesiydi Bulls için. Bu maçta da hikaye çok değişmedi. Joakim Noah bir hızlı hücum sırasında sol ayağını oldukça kötü şekilde burkmasına rağmen serbest atışları atmak için maça döndü. Noah bir süre daha oyunda kalıp sonra soyunma odasına gitti. Son çeyrekte soyunma odasından dönüp tekrar oynamaya çalıştı ancak ayağının üzerine dahi zorlukla basıyordu. Bu kararın oldukça tartışılacağı ortada çünkü o dönemde Bulls Ömer'in iyi boyalı alan savunmasıyla maçı 9 sayı önde götürüyordu. Thibs maçtan sonra Noah'ın iyi hisettiğini, oyuna dönmek istediğini ancak oynayamayacağını gördükten sonra tekrar kenara aldığını açıkladı. Noah'ın ne kadar fedakar ve savaşçı bir oyuncu olduğunu biliyoruz. Ancak çok fazla hedefi kalmamış takımın, zaten sıkıntılı gelecek sezonunu daha da sıkıntılı bir hale getirmemek adına böyle bir riskin alınması doğru bir karar değil. Hem sağlık ekibi, hem de Thibs bu kararın çok daha ciddi bir sonuç doğurmamış olmasına sevinmeliler.

Peki ne oldu da bir ara 14 sayıya kadar çıkan farkı koruyamadı Bulls? Son çeyrekte bitime 9:32 kaladan 5:03 kalana kadar Bulls arka arkaya 10 şutunda isabet bulamadı. Jeff Mangurten'in verdiği bilgiye göre ise Bulls bitime 9:35 kaladan 1:00 kalana kadar 15 şutunda sadece 1 isabet bulabildi ve bu 15 şutun 9'u, 24 saniye süresinin bitimine 6 saniyeden az süre varken geldi. Son bölümü bundan daha güzel özetleyen başka bir istatistik olamaz. Bu seriye neden olan baş aktör ise John Lucas III. Lucas pick & roll sonrası gelen ikili sıkıştırmalarda topu elinden bir türlü çıkaramıyor ve aşırı top sürerek hücum süresinden ciddi süre çalıyor. Sonrasında verdiği paslar ise 6 saniyeden daha az süre kalmışken diğer oyuncuların acele ve zor şutlar atmasına neden oluyor. Watson'ın oldukça kötü şut attığı bir maçta Lucas'ın sahada olması anlaşılabilir ancak Watson'ın, ikinci yarı kötü şut performansının da verdiği etkiyle topu daha çok paylaşarak, Bulls'un 21 üçüncü çeyrek skoru üretmesindeki katkısını göz ardı etmemek lazım. Watson toptan vazgeçerek topun dolaşmasını ve Bulls'un savunma dengesini bozarak sayılar bulmasını sağladı. Lucas oyuna girdiğinde ise top dolaşımı tamamen öldü ve Bulls hücum süresi biterken zorlama atışlar kullanmaya başladı. Üstelik bu süreç içerisinde Rip her zamanki süresinin neredeyse iki katı süre aldığı için oldukça yorgun bir şekilde sahadaydı. Deng de benzer şekilde tükenmiş görünüyordu ve Ömer'in de hücum opsiyonu olmaması nedeniyle Bulls'un alternatifleri oldukça kısıtlıydı. Tek ümit Boozer'ın uzun mesafeli şutlarını sokmasına kalmıştı ki, o da pek sürpriz olmayan bir biçimde gerçekleşmedi. Thibs'in hücum opsiyonsuzluğu nedeniyle Lucas'ı sahada tutmak istemesini anlayabiliyorum, ancak arka arkaya hücumlarda ne sayı bulabildiğini, ne de topu elinde tutarak hücumları ciddi derecede krize soktuğunu gördüğü halde tekrar neden Watson'a dönmediğini anlayamıyorum. Bu bölümde 76'ers, kısalarını boyalı alana rahatça sokarak Hawes'a orta mesafeli şutlar attırdı ve maçın belki de en kritik pozisyonunda Evan Turner biraz da tartışmalı bir faul alarak çizgiye gelmeyi başardı. Turner o faulü almadan önce iki kez bloklanmıştı ancak üçüncü kez tekrar topu alıp yükselmeyi  ve faulü almayı başardı. Doug Collins maçtan sonra o pozisyonun, kendileri için sezonun en büyük bireysel oyunu olduğunu söyledi. Maça çok kötü başlayan Hawes'un 21 sayısının 8'ini, maçın son 7 dakikasında bulduğunu da belirtmek lazım.

Play-off'lar başladıktan sonra geldiğimiz nokta ve konuştuğumuz konular ne kadar farklı bir hale geldi, şaşırmamak elde değil. Bulls, üçüncü guard olması için takım katılan Lucas'a, sezonun belki de en önemli maçında bel bağlamış olmanın cezasını ödedi dün gece. Her ne kadar seri bana göre ikinci maçta bitmişse de, bu maçtan sadece bir yenilgi değil, bir de çok önemli kayıpla ayrıldı takım. Noah'ın durumu belli değil, muhtemelen pazar gününe kadar da belli olmayacak. Ancak sadece 4. maçta değil serinin kalanında da oynaması zor görünüyor. Röntgen sonuçları negatif çıkmış olsa da ayağını çok kötü şekilde burktu ve şişliğin kolay ineceğini sanmıyorum. Bulls'un zaten bir hayli azalan şansı serinin belki de performansı en üst düzeyde olan oyuncusu Noah'ın da yokluğunda neredeyse sıfırlanıyor. Noah takımın en iyi uzun savunmacısı, en iyi ribaundçusu, en yürekli ve mücadeleci oyuncusu. Onun yokluğunun basketbol içi sonuçları kadar, mental ve motivasyonel eksikliklere neden olacak sonuçlar doğurması çok muhtemel. Bulls her ne kadar Ömer'le boyalı alanda daha caydırıcı bir takım haline gelse de, Ömer'in çok kısıtlı hücumu ve serbest atışları sokamıyor olması, zaten sıkıntılı hücumun biraz daha sıkıntıya girmesine neden olacaktır. Bulls'un uzun rotasyonunda vereceği bir eksik, 76'ers karşısındaki en büyük üstünlüğünün törpülenmesi ve ciddi erozyona uğraması demek. Bu durum ilk maçta olduğu gibi Deng'in bir süre 4 numara olarak sahada kalmasına da neden olabilir ki, bu durum sakatlığı kendisini zorladığı her halinden belli olan Deng'in biraz daha fazla yıpranması ve yorulmasına neden olacaktır.

Bulls'un zaten dağılmış psikolojik yapısı dün bir yara daha aldı. Seri Chicago'ya dönmeden önce oynanacak bir maç daha var. Her ne kadar takımın motive olmak için çok sebebi olsa da o ateşi yakmak kolay değil. Bulls'un seriyi evine 2-2'lik eşitlikle götürmesi belki bir kıvılcım olabilir. Ancak artık sadece psikolojik değil, seride sayısal üstünlüğü de ele geçiren 76'ers karşısında, yine işler kolay olmayacak.

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Duygusal Çöküş


Bulls yazarlarının ümit veren yorumları, Scottie Pippen'ın motivasyon mektubu, Derrick Rose'un maç topunu salona getirmesi ile yaratılan duygusal ortam... Hiç biri Bulls'un istenen ve beklenen enerjiyi sahaya yansıtmasına yardımcı olmadı. Bulls, tıpkı salonu dolduran kalabalık gibi sessiz ve enerjiden yoksun bir oyun sonrası 76'ers'a boyun eğerek, seride durumun 1-1 eşitliğe gelmesine engel olamadı.

Maça Chicago cephesinden bakmadan önce hakkını teslim etmem gereken bir adam var; Doug Collins. Collins gerek maç içinde, gerekse maçlar arasında yaptığı ayarlamalarla takımının çehresini değiştirmesi ile bilinen bir koçtur. Dün geceki maç bu yeteneğinin en güzel örneklerinden biriydi. Küçük alt başlıklarda inceleyeceğim, 3 temel değişiklik yaptı Collins;

İlk 5 Değişimi: İlk maçta ilk 5'te başlayan fakat etkili olamayan Meeks ve Allen'ı kenara alan Doug, bu maçta Evan Turner ve Hawes'a şans verdi. Hawes her ne kadar erken faul problemi nedeniyle etkili olamadıysa da özellikle Turner hamlesi maç için çok kritik oldu. Turner hem ribaundlara verdiği katkıyla, hem hücumdaki üretkenliği ile, hem de Watson'ı kilitleme görevini savunmada başarıyla yerine getirerek sahanın en etkili isimlerinden biri olmayı başardı. Özellikle savunmada Watson'ı yabana atmayan Collins, Turner'la onun üzerine çok iyi baskı kurarken, sahanın diğer tarafında ise Bulls guardları üzerinde baskı kurmak için Turner'ın hücumdan bir hayli faydalandı. Bu hamle yedek kadroda Young'a mahkum kalma riskini taşıyordu fakat Collins rotasyonu çok iyi ayarlayıp, ilk maçta etkili olamayan Lou Williams'dan da 20 sayılık hücum katkısı almayı başarınca bu riskin sahada bir dezavantaja dönüşmesini engelledi.

Hamilton - Korver Savunması: İlk maç boyunca maç başında Hamilton, sonrasında ise Korver'ı hücumda çok etkili kullanmayı başarmıştı Bulls. Bunda iki oyuncunun da oynayabildiği, dip çizgiden iki veya tek perdeden çıktığı hücumu 76'ers'ın bir türlü savunamamasını etkili olmuştu. Collins oyuncularının sürekli bu iki oyuncuyu takip ederek enerjilerini tüketmelerini engellemek istiyordu fakat Bulls bu zayıflığın ısrarla üstüne giderek iki oyuncudan çok ciddi hücum katkısı almayı başarmıştı. Bu maçta ise bu sete çok iyi çalışmıştı 76'ers. Hamilton veya Korver perdeden çıktığı anda uzunla sıkıştırma getirerek boş şut imkanı vermezken, diğer oyuncular da pas kanallarını kapatarak Bulls'un topu ters taraftaki boş şutöre geçirmesini engelledi. İkili sıkıştırmayı geçmek için oyuncu topu yere vurduğunda ise hızlıca rotasyona dönerek hücum süresinden ciddi süre çalmış oldu Phily ve sonrasında zorlama atışlar geldi Bulls'tan. Collins'in ilk maçta onları çok yaralayan bu hücuma bir önlem alacağı beklenen bir sonuçtu, ancak Thibs'in bu durum için bir B planı üretmemiş olması beni bir hayli şaşırttı.

Kısa Odaklı Hücum: Bir önceki yazımda Rose'un eksikliğinin ne gibi sonuçlar ortaya çıkarabileceğini yazmıştım. Bunlardan biri de oyun kurucu üzerindeki baskının eskisi kadar olamayacağı ve bu durumun tüm savunma şemasını etkileyebileceği idi. Collins kısa avantajını eline geçirdiğini düşünerek, ilk maçta çok etkili olduğu 1-4 pick & roll hücumlarında ısrarcı olmayarak, Holiday ve Turner ikilisi ile Bulls savunmasının dengesini bozmayı tercih etti. Bu tercih maç boyunca etkisini gösterdi ve Phily belki de hücum anlamında sezonun en iyi maçını oynadı. Holiday, Turner, Williams üçlüsü toplamda 65 sayı üretirken, Watson ve Lucas'ın yarattığı savunma zaafını sonuna kadar kullandılar. Bu durum hem Bulls savunmasının maç boyunca ritm ve düzey bulmasını engelledi, hem de Phily'nin savunma direncinin maç boyunca yükselen bir grafik çizmesine de yardımcı oldu.

Collins'in hakkını teslim ettikten sonra maça bir de Chicago penceresinden bakalım. Collins'in yaptığı ayarlamalara karşın Bulls'un yaptığı ayarlamalar nelerdi, bilemiyorum. Bilemiyorum çünkü herhangi bir ayar göremedim. Nispeten iyi bir ilk yarı geçirdi Bulls ve devreye 55-47 önde girdi. Phily ilk yarıda %52,8'le şut atıyordu. Farkı yaratan ise ikinci çeyreğin son bölümünde Noah ve Lucas'ın yarattığı çok ekstra sayılar oldu. Devreye girerken Bulls her ne kadar sayı farkını yakalamış olsa da, maçı kendisine kazandıracak savunma ve ribaund farkını kuramamış durumdaydı. Üçüncü çeyrekle birlikte ise kabus başladı. Bulls hücumları gittikçe bire bir zorlamalara, hücum süresi biterken atılan zorlama atışlara dönerken, bu atışların ribaundlarıyla hızla gelen 76'ers kolay sayılar bulmaya başladı. Başta Holiday olmak üzere Phily kısaları Watson'ın savunma zaaflarını sonuna kadar zorladı. Nispeten yavaş ayaklara sahip Watson kolay geçilmemek için rakibine fazla boşluk verince rahat şutlarla sayıları buldu 76'ers. Bulls ne Deng, ne de Boozer'dan bir hücum katkısı alamayınca fark hızla açıldı. Phily özgüven ve enerji kazandıkça savunması daha da sertleşti. Nitekim ikinci yarı %64,3'le şut atan Phily, Bulls'u bu yarıda 37 sayıda tutarken 62 sayı bularak maçı rahat kazanmayı başardı. Bulls Thibs'in farklı 5 denemelerinin hiç birinden istediğini alamazken, üçüncü çeyrekteki serinin psikolojik etkisinden de çıkmayı başaramayarak, geri dönmeyi gerçekleştiremedi.

Bulls sadece bu maçı değil, ev sahibi avantajını, özgüvenini ve yüksek ihtimalle seriyi de kaybetti dün gece. Her ne kadar daha oynanacak 5 maç olsa da artık tüm psikolojik üstünlük Phily'de. Evlerinde oynayacakları iki maç öncesinde bir maç çalmayı başardılar, Bulls'un zaaflarını biliyorlar ve Rose olmadan Bulls'un korkutucu bir takım olmaktan çıktığını yeterince tecrübe ettiler. Üstelik berbat biten bir normal sezon sonrası kırılmış özgüvenlerini de tamir ettiler ve seyircileri ile barışma şansına sahipler. Evlerindeki iki maçı da kazanırlarsa Bulls'u artık geri dönülmesi çok çok zor bir noktaya itecekler ki Bulls için deplasmanda kazanmak çok daha zorlu olacak ve Phily de bu durumun gayet farkında. Diğer maçlarda muhtemelen bu kadar verimli ve etkili hücum etmeyi başaramayacaklar, ancak başa baş dahi son bölüme girilse, Bulls'un hücum sıkıntılarını aşabilecek çok fazla opsiyonu olmaması ile maçı her daim kazanacaklarını biliyor olacaklar. 

Bulls seyircisinin ve taraftarlarının yarat(amad)ığı atmosferden de anlaşılacağı üzere, Chicago şehri 76'ers serisini artık çok önemsemiyor. Bu takım büyük beklentilerin ve büyük hedeflerin takımıydı ve şehirden birden bambaşka bir mücadeleye adapte olmalarını istemek ve beklemek haksızlık olur. Bulls için bu seriler Heat'i geçebilmek için aşılması gereken bürokrasi gibiydi ve asıl hedef o seriydi. Chicago şehri Rose'dan mahrum takımın artık o hedefe yürümesinin imkansız olduğunun farkında ve play-off'ları takımın bir seri geçerek bitirmesi dahi onları tatmin etmeyecek. Bulls takımı seyirciyi davasına ortak edebilmek adına önemli bir şansa sahipti, ancak o şansı çok düşük enerjili ve mücadeleden yoksun bir ikinci yarı oynayarak teptiler. Artık bir çok Bulls taraftarı takımın beklentileri aşacağına dair inancını tamamen yitirmiş olsa gerek. Rose'un sakatlığı ile tüm dengesi alt üst olan şehir, dün geceki basketbol ve yenilgi sonrası tam anlamıyla duygusal bir çöküş içerisine girdi. 

Bulls'un seriyi geçmek için Philadelphia'da oynanacak iki maçtan en azından birini kazanması ve sonrasında 5. maçta United Center'da 76'ers'ı yenmesi şart. Özellikle serinin 3. maçı çalmaya daha müsait bir maç olacaktır. Ancak Bulls'un tıpkı Collins'in yaptığı hamleler gibi hamleler yapması şart. Kısa süre içerisinde hem defolarını örtmeyi, hem de 76'ers'ın zayıflıklarını vuracak hamleler geliştirmeyi başarması lazım takımın. Hiç bir şey dün gece ikinci yarıda oynanan basketbolun mazereti olamaz. Bulls tuttuğu ipin gitmesine izin veren bir takım değil. Bu yüksek enerjili, mücadeleci oyunu sahaya yansıtmak bundan sonraki süreç için olmazsa olmaz. Oyuncular Rose'un eksikliğinde dahi takım olarak bir arada kalabildiklerini ve takım kimliğini sahaya yansıtabildiklerini ispatlamak istiyorlarsa, 3 maç önemli bir fırsat ve bu fırsat için fazla beklemelerine gerek kalmayacak.

1 Mayıs 2012 Salı

Balans Ayarı


Derrick Rose'un talihsiz sakatlığı sonrası hangi noktaya kadar gidebileceği merakla beklenen Bulls'un ilk testi bu gece serinin 2. maçında United Center'da Philadelphia 76'ers karşısında olacak. Bulls her ne kadar Rose'dan mahrum kalarak 27 normal sezon maçına çıkmış olsa da, play-off için yapılması gereken değişiklikler, ayarlar var. Özellikle hücumda yeni bir balans ayarına ihtiyacı var Bulls'un.

İki takım arasında United Center'da oynanan son normal sezon karşılaşmasında Rose kasık sakatlığı nedeniyle oynayamamıştı. Rose yerine ilk 5'te başlayan C.J. Watson'ın 20 sayısıyla sürüklediği maç, savunmaların konuştuğu bir maç olmuş, Bulls maçı 89-80 kazanırken ribaundlarda Phily'e 53-39'luk üstünlük kurmuştu. Bu gece oynanacak ikinci maçta Bulls'un kazanabilmesi için yine savunmasını en üst düzeyde tutması ve ribaundlarda rakibine ilk maçtaki gibi üstünlük kurması şart. Rose'un yokluğunda takımın sayı ortalaması ve şut yüzdesi belirgin bir şekilde düşüyor. Takım Rose sahadayken 100 possession'da 107,6 sayı bulurken, Rose'un yokluğunda bu rakam 102,3'e düşüyor. Şut yüzdesi ise 46,8'den 43,9'a geriliyor. Bunun altında yatan temel neden Rose'un yerine oynayan oyuncunun daha az sayı atması ve daha düşük yüzdeli atması değil. Rose'un sahadaki varlığının diğer oyuncuların işini kolaylaştırması ve ona odaklanan savunmaların zayıflıklarını Bulls'un değerlendirmesi.

Rose'u durdurmak (yavaşlatmak demek daha doğru olur) için pick & roll'lerde sürekli ikili sıkıştırma getirmek zorunda kalıyor takımlar. Özellikle tepede oynanan pick & roll'lerde sıkıştırma sonrası Rose pası Noah'a çıkarıyor. Noah hemen potaya yönelerek yardıma gelen diğer uzunun boş bıraktığı 4 numaraya (Boozer ya da Gibson) pası çıkarabiliyor. Şayet potaya yakın kalırsa savunma bu defa kenarda üç sayının gerisinde bekleyen Korver ya da Deng'e çıkıyor pas. Benzer şekilde kenarlarda gelen sıkıştırmalarda hızlıca topu ters tarafa çevirebiliyor Bulls ve boş şut imkanı bulabiliyor. Rose bir şekilde ikili sıkıştırmayı, iki oyuncunun arasından hızlıca geçerek aştığında ise bu defa 5'e 3 hücum etme şansı bulabiliyor. Tüm bu ve benzer savunma önlemlerinin yarattığı defoları işleyen Chicago'nun hem bulduğu sayılar hem de daha rahat atılan şutlar nedeniyle şut yüzdesi yükseliyor. Benzer şekilde Rose'un içeri penetrelerinde üzerine çektiği uzunların ribaund pozisyonu almasını engellemesi, rakip uzunların pick & roll'lerde ikili sıkıştırma için potadan uzak kalmak zorunda kalması Bulls için çok değerli olan hücum ribaundlarına ve ikinci şans sayılarına imkan sağlıyor. Rose'un yokluğunda tüm bunlardan mahrum kalacak Bulls ve bu avantajlarının kaybını oyunun diğer yönlerine odaklanarak telafi etmek zorunda.

C.J. Watson, Rose'a oranla daha iyi bir şutör ancak (çok doğal olarak) onun kadar iyi bir penetreci ve oyun kurucu değil. Watson özellikle ikili sıkıştırma geldiğinde top kaybı yapmaya müsait bir oyuncu ve topu hızlı dolaştıramıyor. Özellikle top kayıplarının artacak olması 76'ers gibi açık alanda çok etkili bir takımla oynarken öldürücü olabilir. Bulls'un oyun kurucu pozisyonunda kim olursa olsun, maç boyunca topun değerini çok iyi bilerek oynaması şart. Watson ya da Lucas III... Her ikisi de özellikle üç sayı çizgisinin gerisinden yüzdeli atan, skor öncelikli oyuncular. Her ne kadar bu yapı Bulls'da Rose'un skor yükünü üstlenmesinden dolayı onlara uygun gibi gözükse de, gerçekte Rose'un belki de en çok göz ardı edilen play making özelliklerini taşımamalarından dolayı Bulls'u başka bir hücum yapısına itiyor. Bu hücum ilk 76'ers maçında oldukça etkili olan Hamilton ve Korver'ın dip çizgide perdelerden çıktığı, Deng'in daha çok pick & roll oyununa girdiği ve Boozer'ın daha çok sorumluluk aldığı bir hücum. Setler bozulduğunda yine kendi şutunu yaratması Watson ya da Lucas'tan istenecektir ancak özellikle 76'ers gibi takımlara karşı işi o noktaya getirmeden bitirmek önemli. Kalan süreçte Hamilton'ın hem süre hem de şut sayılarının artmasını bekliyorum. İlk maçı da yine çok efektif bir şekilde oynayan Hamilton, Rose'un yokluğunda takımın hücum lideri olma görevini üstlenmeli. Benzer şekilde hem Deng hem de Boozer daha çok şut kullanacak ve daha fazla sorumluluk alacaktır. Iguodala'nın çok iyi bir dış savunmacısı olması nedeniyle Deng'in üretimi nispeten kısıtlı kalacak olsa da, Rose'un yokluğunda genellikle iyi maçlar çıkaran Boozer'ın mutlaka hücum üretimini bir üst seviyeye çıkarması şart.

Rose'un eksikliğini hücumda olduğu kadar olmasa da savunmada da hissedecektir Bulls. Watson, Rose kadar iyi bir savunmacı değil ve oyun kurucu üzerindeki baskı ile başlayan Bulls savunması için 76'ers serisi boyunca kısaların hücumda çok etkili olmaması hayati önemde. İlk maçta özellikle 1 ve 4 numaraların oynadığı pick & roll'lerle çok etkili sayı üretimi sağladı Phily. Bulls uzunları perdeden çıkan kısaya show up sonrası adamına dönmekte geç kalınca Elton Brand'ın maç boyunca boş orta mesafelerini izlemek zorunda kaldık. Her ne kadar Bulls savunması bireylerden ziyade bir takım savunması temelli olsa da, Watson'ın mutlaka kısa üzerindeki baskıyı kurması şart. Ligde oynanan son maçta Jrue Holiday'in 30 sayı attığını hatırlatmakta fayda var. Watson'ın Bulls savunmasının önemli bir parçası olan toplu adamı kenar çizgiye zorlama taktiğini etkili bir şekilde uygulaması, savunma dikkatini hep üst düzeyde tutması gerekiyor.

Takımın en iyi oyuncusundan mahrum çıkıyor olmak psikolojik olarak tamir edilemez bir handikap yaratır. Bulls'un sezon içerisinde Rose'dan mahrum oynaması ve önemli galibiyetler almış olması bu süreçte büyük yardımcı faktör olacaktır. Şehirde ve takımda oluşan duygusal atmosferin sahaya enerji olarak yansıması çok önemli. Kalan maçlarına 76'ers dahil olmak üzere "favori" sıfatından mahrum çıkacak Bulls ve bu durum takımın yapısına daha çok uyuyor. Bulls oyunun her iki tarafında "kısıtlı yapabilirliklerini", enerji ve bitmeyen bir mücadele ile "yerine konamazlara" dönüştüren bir takım. Artık alınacak galibiyetler, geçilecek turlar beklenen başarı olmaktan ve beklentileri karşılamaktan çıktı. Bundan sonra atılacak her adım takımın kendisini tekrar ispat etme savaşına dönecektir.

2009 play-off'larında Luol Deng'ten yoksun çıkılan ve beklentilerin neredeyse sıfır olduğu, belki de NBA play-off tarihinin en unutulmaz, en çekişmeli serilerinden biri haline gelen Celtics serisinde olduğu gibi bundan sonraki süreç de Bulls için bir onur mücadelesi haline gelebilir. Mevcut durumun yaratacağı duygusal yoğunluğun sahaya ne kadar yansıyacağını görebilmek içinse bu maç önemli bir gösterge olacaktır.