Navbarı Gizle / Navbarı Göster

Ana Menü

4 Eylül 2011 Pazar

Yazık Ettik!


Yazık oldu diyemiyorum çünkü daha çok biz yazık ettik. İyi başladığımız turnuvada ufak bir Litvanya kazası yaşamışken, bugün herşeyi mahveden ikinci bir kaza yaşadık. Rahat geçmesini beklediğimiz maçı önce zora soktuk, sonra da kaybederek gruptan çıkma şansımızı zora soktuk.

Polonya tarzı takımlara karşı maça rehavet içinde başlamak maçı rahat götürmenizi engeller. Nitekim grubun ilk maçında İspanya bu hataya düşmüştü ve zor da olsa maçı kazanmayı başarmışlardı. Maçın başında takımın maça ortak olmasını engellemek lazım aksi takdirde dakikalar ilerledikçe oyuncuların özgüvenleri artıyor ve maçı kazanabileceklerine dair inançları artıyor. Aynı oranda da dirençleri artıyor. Özellikle Polonya için Litvanya maçı ile havasını kaybetmiş bir Türkiye hedef durumundayken. Nitekim biz de bu hataya düştük ancak biraz da hakemlerin maça etkisiyle İspanya'nın aksine kazdığımız çukurdan çıkmayı başaramadık.

Maçın başında aldığı iki erken faul sonrası savunmamızın demiri konumundaki Aşık kenara gelmek zorunda kalınca önemli bir savunma etkisinden olduk. Ömer pota altında uzun savunmasında olduğu kadar yardım savunmasında da çok etkili ve bu da genel takım savunmasını yukarı taşıyor. Ondan yardım gelmesine çok alışık kısalarımız yardım savunması konusunda henüz çok eksik olan Enes'e yapabileceğinden fazla savunma görevi yükleyince basit sayılar yemeye başladık. Özellikle kafa olarak maçta olmamamız nedeniyle bir çok kolay baskete izin verdik. Tüm sahayı geçen iki uzun pas, 3-4 tane back door cut'a inen paslar bize hiç yakışmayan kolay sayılar olarak potamızda bitti. Maç boyu savunma tonunu istediğimiz düzeye çekemedik ve Polonya gibi bir rakipten 84 sayı yedik.

Üçüncü çeyrekte özellikle Enes Kanter'in etkisi ile ağırlığımızı sahaya koymaya başlamıştık ki çeyrek sonunda hakemlerin üst üste verdiği hatalı kararlar bir anda hem arkamıza aldığımız rüzgarı kesti, hem serbest atışlarla aradaki farkın kapanmasına neden oldu, hem de son çeyrek öncesi tam da havlu atmak üzere olan Polonya'ya müthiş bir aşı oldu. Tabii ki hakemlerin kötü yönetimi etkili oldu fakat bu maçın kaybedilmesinin ilk sorumlusu o ana kadar bulmamız gereken farkı bulamamış olmamız nedeniyle yine biziz. Ancak bundan bağımsız olarak FIBA hakemlerinin bir maçın kaderi üzerinde bu kadar etkili olmasının da bir şekilde önüne geçilmesi lazım.

31-21 ribaund üstünlüğü kurduğumuz maçta yine felaket yüzdeyle üç atınca bu üstünlüğü skora yansıtamadık. Turnuva genelinde hakemler özellikle penetrelerde çok kolay fauller çalıyorken bu kadar dış şut kullanıyor olmamız da eleştiri konusu olmalı. Hedo, Emir, Kerem, Ersan ve hatta Onan'la topu potaya götürmeyi denememiz gerekiyordu. Savunma dengesini bozacak dirve and kick'leri de bu maçta pek göremedik. Hücumlarımız bir kez daha pick n roll ağırlıklı gitti ve içeri devrilen uzunlara pasları geçiremedik. Litvanya gibi Polonya da pick n roll savunmasına özellikle odaklanmış durumdaydı ve kaliteleri izin verdiği düzeyde bunu da iyi yaptılar. Devreye Enes'in sırtı dönük oyunu girdi fakat maç sonunda ondan da yeterince faydalanamadık. Hücum çeşitliliği istediğimiz düzeyde değildi fakat maçı bize kaybettiren başta değindiğim gibi hücumumuzdan çok, savunmamız oldu.

Bu yenilgi ile birlikte gruptan çıkma şansımızı çok zora sokmuş olmamız bir yana, gruptan çıksak dahi bu moral motivasyonla çıktığımızla kalırız muhtemelen. Bizi ancak yarın alınacak bir İspanya galibiyeti ihtiyacımız olan havaya sokar ama İspanya her ne kadar istediği düzeyde bir turnuva geçirmiyor olsa da grubun en güçlü takımı ve biraz sonra oynanacak maçta Litvanya'yı yenseler de yenilseler de bizim maça mutlaka kazanmak için çıkacaklar. Bizim çok güçlü olduğumuz pota altının turnuva genelinde belki de en güçlüsü durumda olan İspanya'yı yenebilmek için turnuva genelinde hiç oynamadığımız kadar ekstra oynamamız gerekiyor. Üstelik Polonya'nın Britanya'yı yarınki maçta bugün elde ettiği hava ve motivasyonla yenmemesi için hiç bir sebep yok. İddiası kalmamış bir Polonya'yı üzebilirdi belki Britanya ama zaten dar bir rotasyonla oynayan takım, gruptan çıkma hedefine kilitlenmiş bir Polonya karşısında çok uzun süre direnemeyecektir.

Bu kadar olumsuzluk içerisinde maça dair tek olumlu şey sanırım Enes Kanter'di. Enes'in özellikle post oyunu sırasında dip çizgiden yardım geleceğini sezince ortaya doğru stop yapıp tekrar dibe adım alarak bitirdiği pozisyonlara hayran kalıyorum. Bu hem akıl, hem zamanlama, hem de rakibi omzunuzla itmeniz gerektiği için güç gerektiren bir hareket ve bunların hepsi Enes'te var. Dünya çapında bir yıldıza dönüşebilecek bir potansiyeli var ve yaşının çok ötesinde bir basketbolu şimdiden oynayabiliyor. NBA'de geçireceği 2-3 yıl sonra nasıl muhteşem bir yıldıza dönüşeceğini izlemek Türk basketbolseverler için çok büyük bir keyif olacaktır. Keşke turnuvada daha ileri gidebilseydik de hem basketbolseverler onu daha uzun izleyebilseydi, hem de Enes bu tecrübeyi daha uzun süre yaşayabilseydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder